Yandex
16 Ocak 2025 Perşembe
İstanbul
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Mersin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

Brexit süreci ve 12 Aralık genel seçimi

Brexit süreci Birleşik Krallık’ta herkesi kutuplaştırmış durumda. Ülkenin kötüye giden ekonomik durumu ve yükselen bağımsızlık sesleri ile bu kutuplaşma daha da artmış durumda. Genel seçim öncesinde Brexit yanlıları ve karşıtlarının güçleri eşit görünüyor.

Brexit süreci ve  12 Aralık genel seçimi
A+ A-
Emre Şenbabaoğlu / İngiltere

23 Haziran 2016’da yapılan referandumla başlayan Birleşik Krallık’ın Brexit yolculuğu, halkın % 51.89’unun AB’den ayrılmaya karar vermesi ile başladı. Referandumun en önemli sonucu şüphesiz ki Başbakan David Cameron’ın 24 Haziran’da istifa etmesiydi.
13 Temmuz 2016’da Theresa May ülkenin yeni başbakanı oldu. May, 29 Mart 2017’de Brexit sürecini resmen başlattı. Birleşik Krallık’ın 29 Mart 2019’da AB’den çıkması bekleniyordu, ancak May’in AB ile yaptığı Brexit Anlaşması 15 Ocak, 12 Mart ve 29 Mart 2019 tarihlerinde parlamento tarafından üç kez reddedildi. Bunun üzerine AB, Brexit’i 31 Ekim 2019’a erteledi.
Muhafazakar Parti’nin 2 Mayıs’taki yerel seçimlerde çok sayıda belediye meclis üyeliği koltuğunu kaybetmesi ve 23 Mayıs Avrupa Parlamentosu seçimlerinde beşinci olması, May’in 7 Haziran’da istifa etmesine neden oldu. 23 Temmuz’da ülkenin yeni başbakanı Boris Johnson oldu ve Johnson yönetimi 17 Ekim’de AB ile yeni bir anlaşma yaptı. Johnson ülkesinin 31 Ekim’de AB’den ayrılmasına kesin gözle bakıyordu ama parlamento 19 Ekim’de Brexit’in bir kez daha ertelenmesini istedi. 28 Ekim 2019’da, AB Brexit’in 31 Ocak 2020’ye ertelendiğini açıkladı.
Bunun üzerine parlamento 29 Ekim’de erken seçime gitme yönünde karar aldı. Seçim 12 Aralık 2019’da yapılacak. Böylece Brexit Anlaşmasıyla ilgili karar seçim sonrasına bırakılmış oldu.
Ülke halkı Brexit sürecinden çok sıkılmış durumda. Gerek baştaki hükümet gerekse de AB yöneticileri bu sürecin bu kadar uzamasından dolayı memnun değil.
2016’daki referandum ile başlayan belirsizlikler Brexit’in 31 Ocak 2020 tarihine ertelenmesi ve erken seçim kararı ile katlanarak büyümeye devam ediyor. Birleşik Krallık, tarihindeki en belirsiz dönemini yaşıyor. Bu belirsizlikler en çok ekonomiyi ve iç siyasal yapıyı etkiliyor.

EKONOMİK DURUM İÇ AÇICI DEĞİL
Brexit sürecinden dolayı ülke ekonomisi düşüşe geçmiş durumda. Uzmanlar Krallık ekonomisinin daralmaya devam ettiğini belirtiyor. Anlaşmasız Brexit korkusundan dolayı bazı şirketler ülkeyi terk ederek çevredeki ülkelere taşındı ve hala da taşınmaya devam ediyor. Geçen eylül ayında İngiliz Sterlini, Amerikan Doları karşısında son 3 yılın en düşük seviyesine geriledi. Daha Brexit gerçekleşmemişken gıda fiyatları artmış durumda. Nisan ayında gıda fiyatı enflasyonunun son 6 yılın en yüksek seviyesine ulaştığı açıklandı.
Ülkede yoksulluk sınırının altında yaşayan insanların sayısı her yıl artıyor. Sosyal Ölçütler Komisyonu tarafından yapılan bir araştırmaya göre 2018 yılı itibarıyla İngiltere’de toplam 14,2 milyon insan yoksulluk sınırının altında yaşıyor. Barınma alanında faaliyet gösteren Shelter Derneği’nin 2018’deki analizine göre İngiltere’deki evsiz sayısı en az 320 bin. Gerçek rakamın daha da yüksek olduğu düşünülüyor.
Dünyanın en büyük beşinci ekonomisine sahip olan Birleşik Krallık’ta ekonomik durum hiç parlak değil. Bu durumun doğrudan Brexit ile alakası yok tabii ki. Sorunların Muhafazakar Parti-Liberal Demokrat Parti koalisyon hükümetinin 2010 yılında yürürlüğe koyduğu kemer sıkma politikaları ile bugünkü noktaya geldiği herkes tarafından biliniyor. Kamu harcamalarının azaltılması ile eğitim, sağlık, ulaşım ve sosyal yardımlar alanında yaşanan sıkıntılar arttı ve halkın yaşam standartları düştü. Brexit’in yaratmış olduğu belirsizlikler ise mevcut ekonomik durumu daha da kötüye götürdü.

GÜÇLENEN BAĞIMSIZLIK EĞİLİMLERİ
Brexit’in yarattığı belirsizlikler ülkenin siyasi bütünlüğünü de olumsuz bir şekilde etkiliyor. Bilindiği gibi Birleşik Krallık, İngiltere, İskoçya, Galler ve Kuzey İrlanda’dan oluşuyor. 2016’daki referandumda İskoçya seçmeninin % 62’si, Kuzey İrlanda seçmeninin ise % 55.78’i AB’de kalma yönünde oy kullanmıştı. Galler seçmeninin % 52’si ise AB’den ayrılma yönünde oy vermişti. Yılan hikayesine dönen Brexit süreci İskoçya ve Kuzey İrlanda’da bağımsızlık isteklerini de güçlendirdi.
5 Ekim 2019’da binlerce İskoç, ülkelerinin Birleşik Krallık’tan bağımsız olmasını talep ederek sokaklara döküldü. Brexit süreci İskoç halkındaki bağımsızlık eğilimlerini güçlenirdi. Hatırlayacak olursanız 18 Eylül 2014’deki İskoçya bağımsızlık referandumunda İskoç halkının % 55’i bağımsızlığa hayır demişti, ancak İskoçlar bugün aynı düşüncede değil. AB üyesi olmayan bir Krallık’ın parçası olmak İskoçların çoğuna mantıklı gelmiyor.
Kuzey İrlanda’daki siyasi atmosfere baktığımızda ise Demokratik Birlik Partisi (DBP) ile Sinn Fein’in Brexit konusunda zıt kutuplarda yer aldığını görüyoruz. DBP, Muhafazakar Parti’nin AB’den ayrılma politikasını destekliyor ancak taslak Brexit anlaşmalarına da karşı çıkıyor. Sinn Fein ise başından bu yana Brexit’e karşı ve en azından Kuzey İrlanda’nın AB içinde kalmasını sağlayacak özel bir statüye sahip olmasından yana.
DBP ile Sinn Fein’in birleştiği tek nokta Kuzey ve Güney arasında sert bir sınır istememesi. Her iki parti de 1998’de imzalanan ve Kuzey İrlanda’ya barışı getiren "Hayırlı Cuma Anlaşması"na zarar vermek istemiyor. Kuzey İrlanda’daki şiddet eylemlerinin başlamasının en büyük nedenlerinden biri Kuzey İrlanda ile İrlanda arasındaki sınırdı. 1998’de imzalanan barış anlaşması ile bu sınır fiziksel anlamda "görünmez" hale geldi. Bundan dolayı, Birleşik Krallık ile İrlanda arasında ortaya çıkacak sert bir sınırın iki toplum arasındaki çatışmaları tekrar tetikleme olasılığı, Kuzey İrlanda’da iki kesimi de endişelendiriyor.

KUZEY İRLANDA BREXİT'TE BELİRLEYİCİ OLACAK
Kuzey İrlanda ile ilgili düzenlemeler Brexit sürecinin gidişatını çok önemli bir şekilde etkiledi. Brexit Anlaşmasının daha önce üç kez reddedilmesinde "backstop" uygulaması olarak adlandırılan "tedbir maddesi" çok önemli bir rol oynamıştı. "Tedbir maddesi" kapsamında Birleşik Krallık’ın tamamı, belirsiz bir süre için AB ile Gümrük Birliği içinde kalacaktı. İki taraf arasında Gümrük Birliği yürürlükte olacağı için Birleşik Krallık’ın bu süre içinde üçüncü ülkelerle tek taraflı serbest ticaret anlaşması mümkün değildi.
Johnson’ın 17 Ekim’de AB ile yapmış olduğu Brexit Anlaşmasında bu "tedbir maddesi" anti-demokratik ve ayrıştırıcı olduğu iddia edilerek kaldırıldı. Gözden geçirilen yeni anlaşma ile, Kuzey İrlanda’nın yasal (de jure) olarak Birleşik Krallık gümrük bölgesinde yer alması, ancak fiili (de facto) olarak AB Gümrük Birliği ve Tek Pazarı’nda yer alması öngörülüyor. Böylece Brexit sonrasında, Birleşik Krallık’ın üçüncü ülkelerle imzalayacağı serbest ticaret anlaşmalarına Kuzey İrlanda’nın da dahil edilmesi planlanıyor.
Son taslak anlaşmada yer alan Kuzey İrlanda ile ilgili hükümler ise DBP’yi hiç memnun etmedi çünkü bu anlaşmaya göre AB ile Birleşik Krallık arasındaki sınırın İrlanda Denizi’nde çizilmesi söz konusu. Bu durum, Kuzey İrlanda’daki Birleşik Krallık yanlısı kesimde Kuzey İrlanda’nın Krallık’tan uzaklaşma ve İrlanda Cumhuriyeti’nin Kuzey İrlanda’daki nüfuzunu arttırma olasılığını doğuracağı için endişelere yol açıyor
1997-2007 arasında Kuzey İrlanda barış müzakarecisi olarak görev yapan tecrübeli diplomat Jonathan Powell, 19 Ekim 2019’da The Irish Times’ta yazdığı makalede, "Şimdi bir ülke ve iki sistem olarak bir Kuzey İrlanda’mız var" diyor. Demokratik Birlik Partisi’nin İrlanda Denizi’ndeki sert sınırla ilgili korkularında haklı olduğunu belirten Powell, "Geçmişe baktığımızda, Brexit, IRA’nın şimdiye kadar birleşmiş bir İrlanda ortaya çıkarmak için yaptıklarından daha fazlasını yapmış olacak" diyor.
Kuzey İrlanda’daki birlik yanlıları ortada kalmış durumda. Bazıları bu durumu Trump’ın Suriye Kürtlerine ihanet etmesine benzetiyor ve Johnson’ın DBP’yi yarı yolda bıraktığını söylüyor. Daha önce Ulster Birlik Partisi’nde görev alan Alex Kane 28 Ekim’de The Guardian’da yazdığı yazısında, İrlanda Denizi’ndeki sınırın, Kuzey İrlanda’yı AB’ye itecek olması ve sonunda birleşik bir İrlanda’ya yol açması olasılığının birlik yanlılarını endişelendirdiğini ve Boris Johnson’ın ihaneti karşısında, DBP’nin AB’yi desteklemekten başka bir seçeneği olmadığını belirtiyor. O yüzden genel seçimden sonra DBP’nin izleyeceği siyaset Brexit konusunda var olan dengeleri değiştirme potansiyeline sahip.

12 ARALIK'TA NE OLACAK
Görüldüğü gibi Brexit süreci Birleşik Krallık’ta herkesi kutuplaştırmış durumda. Ülkenin kötüye giden ekonomik durumu ve yükselen bağımsızlık sesleri ile bu kutuplaşma daha da artmış durumda. Böyle bir ortamda gerçekleştirilecek olan 12 Aralık seçimleri bu yüzden tarihi bir öneme sahip.
Şu anda Birleşik Krallık’taki partiler, Brexit yanlıları ve Brexit karşıtları olarak karşı karşıya gelmiş ve bölünmüş durumda. Bir tarafta, Brexit yanlısı Muhafazakar Parti, Brexit Partisi ve Demokratik Birlik Partisi, diğer tarafta ise Brexit’e farklı ölçülerde karşı çıkan İşçi Partisi, Liberal Demokrat Parti, İskoçya Ulusal Partisi, Yeşil Parti ve Galler Partisi bulunuyor.
Anketlerde partilerin oy oranları şu aralıklarda: Muhafazakarlar % 34-40, İşçi Partisi: % 21-29, Liberal Demokrat Parti % 14-19, Brexit Partisi % 7-13, Yeşil Parti % 1-6, İskoçya Ulusal Partisi % 3-5 ve Galler Partisi % 0-1.
Muhafazakar Parti ve Brexit Partisi’nin oy potansiyeli % 46-51 arasında. İşçi Partisi, Liberal Demokrat Parti ve Yeşil Parti’nin başını çektiği Brexit karşıtı cephenin oy potansiyeli de aynı şekilde % 49-53 arasında gözüküyor.
8 Haziran 2017’deki seçimde Muhafazakar Parti % 42 oy almıştı, ancak 2 Mayıs yerel seçimlerinde Muhafazakarlar tam 1330 belediye meclis üyeliği koltuğunu kaybetti ve 23 Mayıs’taki Avrupa Parlamentosu seçimlerinde ülke içinde beşinci sıraya kadar düştü. Muhafazakar Parti seçimden çok büyük bir olasılıkla birinci parti olarak çıkacak ama parlamentoda çoğunluğu yakalayıp yakalayamacağı ise belli değil. O yüzden Muhafazakar Parti’nin 12 Aralık seçiminde parlamento çoğunluğunu elde etme ihtimali düşük görünüyor. Eğer Muhafazakarlar parlamentoda çoğunluğu elde ederse, ülkenin 31 Ocak 2020’ye kadar AB’den çıkma olasılığı yükselecek.
Muhalif partiler arasında bir koalisyonun kurulma ihtimali teorik olarak var. Brexit karşıtı partiler parlamentoda çoğunluğu elde eder ve koalisyon kurarsa, Brexit süreci sonlandırılabilir ya da tekrar referanduma gidilebilir, ancak pratikte böyle bir koalisyonun kurulması mümkün değil. Bu partiler arasında ideolojik anlamda görüş ayrılıkları var. Bu durumda, bıkkınlık veren Brexit sürecinin daha da uzaması söz konusu.
Genel seçim öncesinde Brexit yanlıları ve karşıtlarının güçleri eşit görünüyor. 12 Aralık seçiminin bir genel seçimden ziyade "ikinci bir referandum" havasında geçeceği düşünülüyor. Seçmen vereceği kararla sadece ülkenin iç politikadaki gidişatını değil dünyadaki dengeleri de değiştirecek. Bundan dolayı herkes 12 Aralık’ı merakla bekliyor.

Son Dakika Haberleri