BRIQ Yaz 2023 sayısı çıktı: NATO’nun Asya’ya savaş planı bu sayıda
BRIQ Kuşak ve Yol Girişimi Dergisi’nin, NATO’nun doğuya doğru genişlemesini işlediği Yaz 2023 sayısı çıktı. 'Çok Kutuplu Dünyada NATO'nun Genişlemesi ve Güvenlik İşbirliğinin Geleceği' başlıklı kapakla çıkan dergide Türkiye, Filistin, Kamboçya, Rusya, Kazakistan ve Çin’den makaleleri yer alıyor.
Üç ayda bir Türkçe ve İngilizce olarak yayımlanan BRIQ Kuşak ve Yol Girişimi Dergisi’nin Yaz 2023 sayısında NATO’nun doğuya doğru genişlemesi ve gelişen dünyada güvenlik alanındaki işbirliği ele alındı. BRIQ’in bu sayısında; Emekli Tuğgeneral Prof. Dr. Fahri Erenel ve Ahmet Gedik’in “Beyin Ölümü Gerçekleşen NATO Ötenazi’ye Doğru Mu Gidiyor?”, Prof. Dr. Emin Gürses’in “NATO: Hattı Kontrolden Sathı Kontrole”, Şanghay Üniversitesi’nden Yi Shaoxuan ve Yang Chen’in “Çin-NATO İlişkileri: Tarih ve Gerçeklik”, Filistin’den Ramzy Baroud’un “Yeni Ortadoğu’da Yeni Bir Dönem: Çin, Rusya ve Güney’in Yeniden Keşfi”, Kamboçya Kraliyet Akademisi’nden Dr. Digby James Wren’in “Çin’in Dış Ekonomik Siyasetinin Geleneksel Olmayan Bir Okuması: Bir Değişim ve Dönüşüm Süreci” başlıklı makaleleriyle, Rusya’dan Milli Savunma Dergisi Genel Yayın Yönetmeni Emekli Albay İgor Korotchenko ve Kazakistanlı gazeteci ve uluslararası ilişkiler uzmanı Akmaral Batalaova ile röportajlar bulunuyor. Dergide ayrıca, Suriyeli ressam Nizar Sabur’un resmi, Rus sanatçı Dimitry Bulin’in fotoğrafı ve Robert Minor’un 1925 tarihli karikatürüne yer verildi.
VETO HAKKININ İŞLEVİ
İstinye Üniversitesi’nden Prof. Dr. Fahri Erenel ve doktora öğrencisi Ahmet Gedik’in hazırladığı makalede, ABD’nin NATO için öngördüğü rol ve Avrupa ile yaşadığı çelişmelere dikkat çekiliyor:
“NATO’nun yeni yol haritası 2022 Stratejik Konsepti’nde açıkça yer almıştır. Bu konseptte NATO, ABD ve AB’nin bir nevi birleşik askeri gücü olarak sunulmakta, ABD ve adeta sömürgesi gibi davranan AB’nin gerileyen askeri ekonomik ve siyasi güçlerine rağmen bütünleşik halde Atlantik sisteminin küresel liderliğini devam ettirmeye odaklandıkları ve ideolojik güçlerini yeni tespit ettikleri kural temelli uluslararası düzene yasladıkları görülmektedir.
“Örgütün politik, ideolojik yönünün görmezden gelinerek kararların oybirliği ile alındığı, üyelerin veto hakkına sahip oldukları bir savunma örgütü olarak vurgulanmasının, ABD’nin bir saldırı ve işgal aygıtı olarak örgütü kullanma amacını örtbas etmek için olduğu görülmektedir. NATO Antlaşması’nın 5. Maddesi’nin, 73 yıllık tarihi boyunca birçok taleplere rağmen neden ABD dışında diğer üyelere uygulanmadığı şeklinde sürekli sorulan ve cevapsız kalan soru, NATO’nun ABD merkezli bir örgüt olduğunu ve diğer üye ülkelerin menfaatlerinin ikinci planda kaldığını açık olarak göstermektedir.
“ABD’nin, NATO ve AB ülkelerine güven vermeyen davranışları, ABD’den özerk yeni bir Avrupa güvenlik mimarisinin oluşturulması çalışmalarına ivme kazandırmıştır. Faaliyetlere yön vermek amacı ile çıkarılan Stratejik Pusula, özerk askeri güç oluşturma çabaları halen devam etmektedir. Ukrayna-Rusya Savaşı sonrası NATO’nun geleceği tartışılırken, AB güvenlik mimarisinin şekillenmesinin de hız kazanacağı değerlendirilmektedir. Hem mali kaynakları hem de küresel güç olarak yaşadığı zorluklar ABD’yi hegemonik güç koltuğundan indirebilir. Batı ülkeleri de yaklaşmakta olan gerçeğin farkındadırlar ve ABD’siz bir Avrupa’ya dönüş çalışmalarını giderek artırabilecekleri söylenebilir. NATO’nun 73 yıllık yaşantısının getirdiği yönetsel zorluklar nedeniyle artık bu tür çok geniş katılımlı örgütlerin, özellikle güvenlik amaçlı örgütlerin yerine bölgesel ve daha küçük örgütlerin yer alabileceği öngörülebilir.”
NATO’YA KÜRESEL ROL
Yeditepe Üniversitesi’nden Prof. Dr. Emin Gürses, NATO’nun kuruluşundan itibaren geçirdiği stratejik dönüşümleri incelediği makalesinde ABD’nin, Örgüt’e yüklemek istediği rolü ve Avrupa ve Avrasya düzlemindeki dünyadaki karşı etkenleri inceliyor:
“Emperyalizmin 19. yüzyılın son çeyreğindeki görünümünde sürekli bir değişim yaşanmış ve yöntemlerinde farklılaşmalar görülmüştür. 20. yüzyıl boyunca bazı merkezi gelişmiş ülkeler zaman zaman uluslararası etkinlik sağlama konusunda anlaşmazlığa düşmüş olsalar da uluslararası sistemin emperyalist yapısı temelde değişmemiştir. Değişim, kullanılan yöntemlerdeki yaklaşımlarda gözlemlenmektedir. Varolan sisteme yönelik muhalefeti başka alanlara yönlendirmek amaçlanmıştır. 20. yüzyılın son çeyreğine damgasını vuran en önemli yöntemlerden birisi olan etnik-dinsel kart kullanılarak çevrede etkinlik sürdürmenin maliyeti ise, emperyal dayatmaların hedefinde yer alan Türkiye gibi çevre ülkeler açısından da yüksek olmuştur.
“Ukrayna savaşı, Washington yönetimine, Avrupa’dan NATO’nun dışlanma tartışma ve girişimlerinin önüne bir set çekerken, geniş Avrupa coğrafyasında bir kontrol mekanizması olarak NATO’nun etkinliğini yeniden yapılandırma imkanı sağlamıştır. Hattı kontrolü sağlamak isteyen ABD ve bazı müttefikleri, bu çabalarında başarılı olursa sathı kontrole, yani Avrasya’nın ve Afrika’nın bazı bölgelerine de kontrollerini uzatmak isteyeceklerdir. NATO’ya artık değişen emperyal taleplere uygun olarak yeni çıkar alanlarını yani ABD ve bazı müttefiklerinin faaliyette bulunduğu yada bulunmak istediği tüm alanları içeren bir sathı koruma görevi verilme süreci başlatılmıştır. Bu sürecin nasıl gelişeceği ise toplumsal, bölgesel ve uluslararası aktörlerin tutumlarıyla belirlenecektir.”
‘Türk Devletleri Teşkilatı Stratejisi dahil olmak üzere tüzük ve program belgeleri, Çin ile hiçbir şekilde çelişmemektedir. Türk dünyasının hiçbir faaliyeti, ne ŞİÖ’nün ne KGAÖ’nün amaç ve hedefleri ile ne de bu ülkeler ile Rusya ve Çin arasındaki dostluk, ortaklık ve karşılıklı yarar sağlayan işbirliği ilkelerine aykırıdır.’
NATO’NUN ASYA VERSİYONU TUTMAZ
Şanghay Üniversitesi’nden Doç. Dr. Yang Chen ve yüksek lisans öğrencisi Yi Shaoxuan, NATO ve Çin arasındaki ilişkileri tarihsel olarak incelediği makalesinde ABD’nin NATO’yu Asya’ya doğru genişletme yönündeki hazırlıklarını ele alıyor:
“NATO’nun güvenlik önceliklerini değiştiren ana faktörler şunlardır: Birincisi, Çin’in yükselişi, küresel gücün Avrupa-Atlantik bölgesinden Hint-Pasifik bölgesine kaymasına neden olmaktadır. İkincisi, bilimsel ve teknolojik gelişmeler NATO’nun toplu savunma yeteneklerini etkilemektedir. Üçüncüsü, iklim değişikliği, gıda güvenliği ve diğer geleneksel olmayan güvenlik sorunları NATO’nun kriz yönetimini etkilemektedir. Dördüncüsü, Rusya-Ukrayna çatışması NATO’yu çeşitli karmaşık sorunlarla karşı karşıya bırakmaktadır. Bu nedenle NATO, küreselleşmek istemektedir ve Asya’yla ilgili meselelere uzanabilmek için QUAD ve AUKUS gibi birçok küçük grup oluşturmuştur. Ancak bunu müteakiben şu soru ortaya çıkıyor: ABD 'NATO’nun Asya versiyonu' ile istediğini yapabilecek mi? Bu soruyu cevaplarken birçok faktörün göz önünde bulundurulması gerekmektedir.
“Birincisi, Avrupa ülkeleri, özellikle Çin ile ilgili konularda, Asya-Pasifik bölgesindeki koşullarla ilgili bir görüş birliği içinde değildir. Çin ve ABD arasındaki stratejik rekabetin aksine, Çin ve Avrupa daha yakın işbirliği yapmakta ve birçok ortak çıkarı paylaşmaktadır.
İkincisi, ABD’nin 'Asya-Pasifik Stratejisi'nin 'Hint-Pasifik Stratejisi'ne dönüştürülmesi, yalnızca önceki müttefiklere güvenerek Çin’i kontrol altına alma hedefine ulaşılamayacağının ve Hindistan’ın resme dahil edilmesi gerektiğinin sinyallerini veriyor. Bunun yanında Hindistan, ABD’nın Hint-Pasifik stratejisinin kesinlikle projeye en az bağlı parçasıdır ve Rusya-Hindistan ilişkileri, 'Asya’dan ayrılma ve ABD’nin yanında yer alma' planının önünde önemli bir engeldir.
Üçüncüsü, Çin’in komşu ülkelerle büyüyen ekonomik ve ticari işbirliği, ABD’nin bu bölgede sözde 'NATO’nun Asya versiyonuna' karşı daha büyük bir direnişle karşılaşacağı anlamına gelmektedir.
Dahası Japonya, Hindistan ve Avustralya’nın bir numaralı ticaret ortakları Çin’dir ve bu ülkeler Çin’in kendilerini askeri olarak işgali yönünde bir endişe duymamaktadır.
“Çin, Rusya-Ukrayna çatışmasının patlak vermesinin temel nedeni olarak gördüğü NATO’nun doğuya doğru genişlemesine ve Rusya’nın güvenlik alanını sürekli olarak baskı altında tutmasına karşı çıkmaktadır. Çin, Batılı ülkelerin Çin sınırlarına yakın askeri tatbikat yapma imkanını artıracağı için, NATO’nun Moğolistan’ı ittifaka dahil etmek istemesinden endişe duymaktadır. Ayrıca Ortadoğu ve Orta Asya’daki batı sınırlarının güvenliğini tehdit eden NATO’nun askeri varlığına ilişkin endişelerini dile getirmiştir. Çin, Asya’da barış ve istikrar için bir tuzak olan ‘NATO’nun Asya versiyonuna’ karşı ihtiyatlı davranmakta ve ona şiddetle karşı çıkmaktadır. Aynı zamanda, Çin ve NATO tedbirli bir ilişki, diyalog ve işbirliğini sürdürüyorlar. Çatışmalar geleneksel güvenlik alanlarında daha belirgin olmakla birlikte, geleneksel olmayan çeşitli güvenlik tehditlerinin ortaklaşa ele alınmasında da önemli bir işbirliği alanı bulunmaktadır.”
RUSYA-TÜRKİYE AVRASYA’YI ŞEKİLLENDİRİYOR
Rusya Milli Savunma Dergisi Genel Yayın Yönetmeni İgor Korotchenko şunları söyledi:
“Bugün, Avrasya’daki en önemli ekonomik ve politik olayların seyrini belirleyen Rusya ve Türkiye’dir, örneğin bu iki ülke Karadeniz’deki siyasi ve ekonomik hakimiyeti kesin bir şekilde sağladılar ve bu sebeple Rusya ve Türkiye’nin jeopolitik ve stratejik bir ittifak kurma ihtiyacı olduğuna dair görüşler oldukça popülerdir. Bugün Türkiye-Rusya işbirliğinin daha da güçlendirilmesi için gereken önkoşullar gelişiyor. Evet, Türkiye NATO üyesi bir ülkedir, ancak bu Ankara’nın Rusya ile ilişkilerin bu gelişim biçimlerini aktif olarak sürdürmesini ve ilerletmesini engellemez. Rusya’nın, Türkiye’nin Karadeniz’de koordinasyon özgürlüğünü güvence altına almasının, onunla ikili deniz manevraları yapabilmesinin yararlı olacağını düşünüyorum. Ayrıca uluslararası terörizmle mücadeleyi göz önünde bulundurarak Rus ve Türk özel Harekat kuvvetlerinin ortak terörle mücadele tatbikatları da yapılmalıdır.”
ASYA AĞIRLIK MERKEZİ, TÜRK DEVLETLERİ TEŞKİLATI KÖPRÜ
Kazakistan’dan uluslararası ilişkiler uzmanı Akmaral Batalova, şunları belirtti:
“ABD’nin askeri genişleme yoluyla küresel nüfuzunu sürdürmek ve güçlendirmek için askeri bir araç olarak NATO’ya ihtiyaç duyduğu açıktır. Aksine, Asya ülkeleri öncelikle ekonomilerinin istikrarlı gelişimiyle ilgileniyor ve tüm ülkelerle ekonomik olarak işbirliği yapmaya hazır. Bu nedenle, bence, dünya düzeninin tüm kurallarının çiğnendiği bu koşullarda, Asya, bölge ülkelerinin ekonomilerinin dengelenebileceği ve barışçıl bir ortamın koşullarının sağlanabileceği güvenli bir gelecek yaratmaya ve bir ağırlık merkezi olmaya çalışıyor.
“Türk Devletleri Teşkilatı Stratejisi dahil olmak üzere tüzük ve program belgeleri, Çin ile hiçbir şekilde çelişmemektedir. Türk dünyasının hiçbir faaliyeti, ne ŞİÖ’nün ne KGAÖ’nün amaç ve hedefleri ile ne de bu ülkeler ile Rusya ve Çin arasındaki dostluk, ortaklık ve karşılıklı yarar sağlayan işbirliği ilkelerine aykırıdır.”
DAHA ADİL DÜNYA
Kamboçya Kraliyet Akademisi’nden Dr. Digby James Wren makalesinde, Kuşak ve Yol Girişimi’nin daha adil bir dünya düzeni için oynadığı önemli rol üzerinde duruyor: “Kuşak ve Yol Girişimi, Birleşmiş Milletler’den sonra en mühim öneme sahip çok taraflı oluşumdur. Ortak ülkeleri salgın hastalıklar, iklim değişikliği, kıtlık ve çatışma gibi dünya çapındaki zorluklara karşı birleştirmek için küresel sorumluluk taşımaktadır. Bu görüşe göre KYG, yalnızca ticaret ve yatırım için yeni bir küresel maddi altyapı oluşturan ekonomik bir kalkınma modeli değildir, aynı zamanda Çin’in küresel ekonomik büyüme, insan güvenliği ve çevre korumaya olan bağlılığını da ortaya koymaktadır. Bu nedenle, KYG’nin eniyileşitirilmesi, hem Çin’in 2035 yılına kadar Sosyalist modernleşmeyi gerçekleştirmeye yönelik Uzun Vadeli Hedefinin hem de “2049 yılına kadar zengin, güçlü, demokratik ve medeni bir modern sosyalist ülke inşa etmek” şeklindeki İkinci Yüz Yıl Hedefinin gerçekleştirilmesi için merkezi bir öneme sahiptir. Nihayetinde KYG, ÇKP’nin Çin’in Ulusal Canlanması’nı gerçekleştirme kararlılığının temel direklerinden biridir ve dolayısıyla küresel işbirliğine ve daha barışçıl ve uyumlu bir dünya düzeninin oluşturulmasına katkı sağlamaktadır.”
YENİ DÜNYA YENİ ORTADOĞU
Filistinli gazeteci ve uluslararası ilişkiler uzmanı Dr. Ramzy Baroud, dünyadaki güç değişimlerini incelediği makalesinde, çok kutuplu dünyanın özellikle Ortadoğu bölgesinde nasıl etkileri olabileceğini tartışıyor:
“BRICS ülkelerinin, G7 ülkeleri, Dünya Bankası ve IMF’nin potansiyel rakibi olarak yükselmesini kim beklerdi? Ancak bir zamanlar görünüşte uzak olan bu olasılık, artık dünya siyasetinin siyasi dengesini değiştirebilecek gerçek bir beklentidir. BRICS ne kadar başarılı olursa, Batı’nın güneydeki hegemonyası o kadar zayıf olacak. Bazı Batılı siyasetçiler ve medya, grubun yeni dünya düzenini şekillendirme rolünü küçümsemeye devam etse de, değişim gerçek ve geri dönülemez gibi görünmektedir. Şubat 2022’deki Ukrayna savaşı başlamadan önce bile, birçok kanıt Rusya ve Çin’in hedefinin geçici veya aceleciliğin bir sonucu olmadığına işaret etmektedir. Çok kutupluluğun dili, her iki ülkenin söylemini yıllardır tanımlamıştır; bu söylem, çoğunlukla iki ülkenin Ortadoğu’dan Güneydoğu Asya’ya kadar ABD militarizminden hoşnutsuzluğundan ilham alan; ticarette veya sınır düzeltmeleri konusunda olsun, bir anlaşmazlık ortaya çıktığında, Washington’un zorbalık taktiklerinden duydukları hayal kırıklığı; cezalandırıcı dili ve sürekli tehditlerinden; NATO’nun askeri genişlemesinden ve çok daha fazlasından ilham alan bir söylemdir. Bu yeni yapılanmanın kazananlarını ve kaybedenlerini kesin olarak belirlemek için henüz çok erken olsa da, ABD-Batı egemenliğindeki bir dünyanın artık mümkün olmadığı neredeyse kesindir.”