Büyük madenci yürüyüşünün öncesi ve sonrası
Turgut Özal’ın Türkiye’yi Amerikan emperyalizminin çıkarları uğruna Körfez savaşına sokma girişimleri 'Savaşımız Irak’la değil Özal’la' tarihi sloganıyla boşa çıkarıldı. Amerikan emperyalizmi Büyük Madenci Grevinden o derece ürkmüştü ki çalışma ateşesini Zonguldak’a yolladı.
“Ocaklar bizimdir, kapattırmayız”, “Çankaya’nın şişmanı işçi düşmanı”, “Savaşımız Irak’la değil Özal’la...”
Toplu iş sözleşmesi görüşmeleri devam ederken Zonguldak maden işçileri büyük bir kararlılık içinde “Bu sefer bizi dikkate almak zorundalar. Sendikamızla birlik içinde bu görüşmelerden başarı ile çıkacağız. Biliyoruz kolay olmayacak, gerekirse hiç tereddüt etmeden greve gideriz, bizi durduramazlar” diyorlardı. Maden işçilerinin bu kararlı tutumunu dönemin (Vatan Partisi) Sosyalist Parti Başkanlık Kurulunda ve Merkez İşçi Bürosunda “Zonguldak madenlerinde yeni bir işçi mücadelesi dalgasının çıkışı yaşanacaktır. Madenci geliyor, önümüzdeki günler Zonguldak’ta bir işçi mücadelesi gündeme gelecektir” tespiti yapılmıştı. Bu tespitin üzerinden 15-20 gün geçmemişti ki bin maden işçisinin şanlı üç günlük direnişini yaşadık.
Sosyalist Partinin il yönetim kurulunda görev alan ve madenlerde, işletmelerde çalışan üyeleri ve diğer üyeleri bizzat bu mücadelenin içinde yer alarak mücadelenin başarıya ulaşması için çalıştılar. Ocak ocak, atölye atölye işçilerle görüşüldü, gelişmeler gerek mahalli basında gerekse Türkiye basınına ulaştırılarak kamuoyu haberdar edildi. Mahalli basından İnanış gazetesi, direniş devam ederken işçilerle yaptığı görüşmelerde işçilerin “Parlamento grubu bulunan, üyesi olan partiler hiçbiri mücadelemize ilgi göstermedi, sadece Sosyalist Parti içimize girdi, mücadelemizle ilgilendi, destek verdi” dediklerini yazdı. Sosyalist Parti il yöneticilerinden dördü maden işçisiydi. Sosyalist Parti il örgütü direniş devam ederken yaptığı basın açıklamalarında direnişi şöyle değerlendirdi: “Bu direniş Özal iktidarının hem Ortadoğu’daki savaş macerasına, hem de buhranın yükünü emekçilerin, işçilerin sırtına yıkma politikasına verilmiş esaslı bir cevaptır. Zonguldak’ın maden işçileri, Türkiye’nin gündemine bir işçi inisiyatifi koymuştur ve karanlıktan çıkışın yolunu açmıştır.”
Üç günlük direniş bittiğinde Sosyalist Parti Zonguldak il örgütü ortaya çıkan yeni durumu, bizzat Zonguldak maden ocaklarında dağıttığı bir bildiride şöyle ifade etti:
“İşçi arkadaş; önünde sıcak günler var. Özallar sana hakkını vermemekte direniyorlar. HAK VERİLMEZ, ALINIR! Önümüzdeki günler birlik ve mücadele günleridir. O halde şimdiden birliğinizi sağlamanın, safları sıkılaştırmanın zamanıdır. Bu da ocak ocak, atölye atölye her yerde örgütlenmekten geçer. O halde:
· Bütün birimlerde grev komiteleri kurmak için görev başına!
· Grev komiteleri tabandan seçimle oluşturulmalıdır.
· İnsanca yaşamak için! Ekmek ve demokrasi için! İşçiler el ele genel greve!
· Yaşasın işçi sınıfının birliği ve mücadelesi!”
O dönem genel başkanımız Ferit İlsever de üç günlük direnişi basına yaptığı açıklamada şöyle değerlendirdi: “Bu eylem bir uyarıdır. İşveren ve kamuoyu bilmelidir ki; haklı istekleri yerine getirilmezse MADENCİLERİN BÜYÜK GREVİ GELİYOR!”
Genel Maden İşçileri Sendikası (GMİS), 17 Kasım’da düzenlediği Kurultay’da grev kararı aldıklarını ve 30 Kasım’da grev uygulamasına geçeceklerini açıkladı. Sosyalist Parti il örgütü grev kararının açıklanmasını, büyük bir coşkuyla karşıladı.
Bir gün sonra GMİS, işçi temsilcileri, delegeler ve grev komitelerinde yer alacak işçilerin katıldığı bir toplantı düzenledi. Genel Başkan Şemsi Denizer yaptığı konuşmada “Hazır olun; eşinizi, çocuklarınızı grev günü maden bacalarına getirin, hep birlikte Ankara’ya yürüyeceğiz. Maden işçisi aynı zamanda tekstil işçisinin, metal işçisinin, Türkiye işçi sınıfının menfaatlerini de savunuyor. Bizim mücadelemiz birlikte mücadelenin yolunu açacaktır” dedi.
Denizer’in bu tutumunu yürekten destekledik. Desteklemekten öte bütün gücümüzle bu mücadelenin içinde yer aldık. Sosyalist Parti bu süreçte demokrasi için, özgürlük için, 12 Eylül’den çıkış için genel grevi önerdi ve bunun için mücadele etti. Körfez bunalımı ortaya çıktığında ABD’nin yedeğinde Türkiye’yi savaş macerasına sokmaya çalışan Özal iktidarının kaderini savaşa bağladığını, Özal’ın işçi sınıfının hak mücadelesini, demokrasi ve özgürlük mücadelesini böyle bir savaş ortamında kendi lehine çözmeye çalıştığını ortaya koydu. ABD’nin yedeğinde bir savaşın işçi sınıfı için, emekçiler için yıkım, zulüm, açlık ve her türlü haklarının ellerinden alınması demek olduğunu, bu nedenle işçi sınıfının genel grevinin Özal’ın savaş macerasına indirilecek bir darbe olacağını tahlil etti.
BÜYÜK YÜRÜYÜŞE GİDEN SÜREÇ
Büyük Madenci Grevine giden süreçte yaşanan ve grevin başarıyla sonuçlanmasında önemli rol oynayan tarihi pratikler:
1- 16 Kasım 1989: Genel Maden İşçileri Sendikası (GMİS) 3. Olağan Genel Kurulu toplandı. GMİS Genel Başkanlığına Şemsi Denizer, yönetim kurulu üyeliklerini de Şemsi Denizer’in listesindeki adaylar kazandılar. Denizer ve ekibinde yer alan yönetim kurulu üyeleri 1980 öncesinde çeşitli devrimci hareketler içerisinde yer almış devrimci işçilerdi.
2- 24 Şubat 1990: GMİS, Türkiye Maden-İş ve Türk Harb-İş’İn birlikte düzenledikleri “İnsana Saygı Mitingi” Zonguldak’ta yapıldı. Mitinge 70 bin kişi katıldı.
3- İşçi sınıfı tarihinde ilk defa toplu iş sözleşmesi (TİS) taslağı bölgelerde yapılan işçi toplantılarında, bizzat maden işçilerinin fikir ve önerilerinin yer aldığı biçimde hazırlandı.
4- Temmuz 1990’da Sosyalist Parti Örgütlenme ve İşçi-Sendika merkez büroları Ankara’da tek gündem maddesi ile toplandı: “Türk-İş’e bağlı sendikaların TİS görüşmelerinde son durum.” Toplantıda “Bir madenci hareketi kaçınılmaz olarak geliyor” tespiti yapıldı. Bunun gereği olarak Zonguldak’a kadro çıkarması yaptı.
5- 12 Eylül 1990: TİS görüşmeleri, Turgut Özal iktidarının “Ocakları kapatırım” tehdidiyle tıkanmaya doğru gidiyordu. Maden işçilerinin, Türkiye Taşkömürü Kurumu (TTK) yönetiminden avans talepleri reddedildi. Bunun üzerine maden işçileri havza çapında ocaklara inmeme direnişini başlattı. Üç gün süren direnişe bizzat maden işçileri önderlik etti. Üç günlük direniş, tek bir işçinin burnu kanamadan ve sendikanın dışında maden işçilerinin önderliğinde yapılması, maden işçilerinin Turgut Özal iktidarına tarihi bir meydan okumasıydı.
6- 17 Kasım 1990: GMİS’in çağrısı ve daveti üzerine 1. Zonguldak Kurultayı toplandı. Gündem, kömür ocaklarının kapatılması tehdidine karşı tüm Zonguldak’ın birleşerek GMİS’le beraber hareket etmesi kararının alınmasıydı. Kurultaya iktidar partisi olan Anavatan Partisi dışındaki siyasi partilerin genel merkez temsilcileri; Zonguldak, Bartın, Karabük, Karadeniz Ereğlisi başta olmak üzere tüm partilerin il, ilçe, belde yöneticileri, belediye başkanları, sendikalar, meslek odaları, kitle örgütleri, barolar, köy ve mahalle muhtarları katıldılar. Katılımcılar bir basın bildirisi hazırlayarak imzaladılar. Basın bildirisiyle, maden işçilerinin yanında olduklarını, alınan grev kararını desteklediklerini ilan ettiler. Oybirliğiyle alınan grev kararı, daha başında Turgut Özal karşısında madencilerin önderliğinde büyük bir halk hareketi halini almıştı.
KAMUCU EKONOMİYİ SAVUNMA MERKEZİ
Zonguldak, Türkiye’nin kamucu ekonomisinin merkeziydi. Milli sanayinin motoru konumundaydı. En başta demir-çelik ve enerji sektörünün temel girdisi olan taşkömürünün üretildiği tek yerdi.
Turgut Özal’ın “Ocakları kapatırım” tehdidine ve Zonguldak’ı hedef almasına karşı, “Ocakları kapattırmayız”, “Kömür ocakları Türkiye sanayisinin temelidir, bizim ekmek teknemizdir” diyerek karşı koyuldu. Özal iktidarını yıkmayı açıkça ilan ettiler. Bu Zonguldak’ı ve maden işçilerini mücadelenin merkezi haline getirdi. Türkiye’nin gözü Zonguldak’taydı.
Turgut Özal’ın Türkiye’yi Amerikan emperyalizminin çıkarları uğruna Körfez savaşına sokma girişimlerini “Savaşımız Irak’la değil Özal’la” tarihi sloganıyla boşa çıkardı.
Amerikan emperyalizmi Büyük Madenci Grevinden o derece ürkmüştü ki çalışma ateşesini Zonguldak’a yolladı. Sendika yöneticileriyle özel, basının olmadığı toplantı talebi yöneticiler tarafından reddedildi. “Görüşme basına ve herkese açık olacak” yanıtı üzerine görüşme yapıldı. Ateşe, çok kısa bir zaman içinde “İşim var” diyerek toplantıyı terk etmek zorunda kaldı.
Grevin birinci gününden itibaren her gün on binler Zonguldak caddelerinde yürüdü. Zonguldak’ın yiğit kadınları mücadelenin başına geçmişti. Mücadelede kararlılığın simgesi olmuşlardı. Bu kararlı tutum ve o zaman 2000’e Doğru Dergisinin Genel Yayın Yönetmeni olan Doğu Perinçek’in girişimleriyle Türk-İş genel eylem kararı aldı. 3 Ocak 1991’de Özal iktidarının tehditlerine rağmen Türkiye çapında genel eyleme gidildi.
Madenci her gün sendikasının önünde Denizer’in gelişmelerle ilgili konuşmasını dinliyordu. Genel başkanlarına “Ankara’ya gidip Özal’ı alaşağı edelim”, “Ankara, Ankara…” diye sesleniyorlardı. Denizer, 4 Ocak’ta Ankara’ya yürüme kararını açıkladığı zaman yer yerinden oynadı. Madenci hazırdı. 4 Ocak’tan iki gün önce iktidar, Zonguldak’a yolcu otobüslerinin girişini yasakladı. Denizer bu durumu işçilere açıkladığı zaman işçiler hep bir ağızdan “Yürürüz başkan” yanıtını verdi. 3 Ocak akşamı kimse uyumadı. Özellikle grev komiteleri bölgelerinde yürüyüşü örgütlüyorlardı. 4 Ocak’ta 100 bin kişi Ankara yürüyüşü saflarındaydı. Yürüyüş, 59 gün süren Büyük Madenci Grevinin olağan bir mücadele biçimiydi.
EKMEK TEKNESİNİ KORUMAK
Maden işçileri ve sendika genel merkezi yöneticileri başta olmak üzere sendika şube yöneticileri, temsilciler, delegeler için de önemli sayılabilecek oranda 12 Eylül öncesi devrimci hareketler içinde yer almış devrimci işçilerin varlığı, grevin ve mücadelenin sağlıklı yürütülmesini, meşru zeminden kopmayarak önce Zonguldak’ı, peşinden Türkiye’yi mücadeleye sokmuştur.
Son olarak işçi sınıfı başta olmak üzere emekçilerin, milli güçlerin devrimci partisinin mücadelede oynadığı önemli roldür. Grev boyunca her gün yürüyüş sonrasında işçi önderlerinin katıldığı toplantılar yaparak mücadeleyi değerlendirmesi, zaaf oluşturabilecek davranışları doğru ve yerinde tutumla bertaraf etmesi, işçi önderlerini örgütleyerek grev komitelerinde doğru kararların alınmasını sağlamasıdır. Sendika yönetimi ve şube yöneticilerinin devrimci partinin varlığını mücadelenin sağlıklı yürütülmesi için önemli görerek fikir ve önerilerini dikkate almasıdır.
Madenci grevi ve Ankara yürüyüşü bir son değil, özelleştirmeye, iktidarların IMF’nin direktifleri doğrultusunda ocakları kapatma girişimlerine karşı 10 yıl sürecek olan direnişin başlangıcıdır