22 Kasım 2024 Cuma
İstanbul
  • İçel
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

Çağdaş Türk Mimari akımı Batıcılığa karşıydı

Mimar Deniz Alkan ile tarih öncesi çağlardan başlayarak, günümüze kadar uzanan pek çok dönemin anıtlaşan yapılarını bağrında bulunduran Sirkeci-Eminönü hakkındaki söyleşimize devam ediyoruz

Çağdaş Türk Mimari akımı Batıcılığa karşıydı
A+ A-
Şevki Terzioğlu

Mimar Deniz Alkan ile tarih öncesi çağlardan başlayarak, günümüze kadar uzanan pek çok dönemin anıtlaşan yapılarını bağrında bulunduran Sirkeci-Eminönü hakkındaki söyleşimize devam ediyoruz. Alkan, bugün bir hapishane olarak anılan Sanasaryan Han’ın geçmişini anlattı. Alkan ayrıca mimarideki milli akımın gelişimini de açıkladı.

ERMENİ MİMARİSİNDEN İZLER TAŞIYOR

Bölgede Levantenlerin ya da Avrupalı mimarların yaptığı hanlar da var. Mesela Agopyan han 1921 yılında mimar Levon Nafilyan tarafından yapılmış. Binanın pencere altlarındaki panolarda çiçek ve doğa motifleri kullanılmış. Bordürlerinde ve üst alınlıklarında barok, dış kontür içinde doğa figürleri Art Nouveau öğeleri dairesel formalar var. Bu yapı Ermeni mimarisinden izler taşıyor. Burası dört nesil terzilik yapan bir ailenin hikâyesinin olduğu bir han. 1895’te Mimar Hovsep Aznavuryan tarafından yapılan Sanasaryan Han ise bölgede akla gelen görkemli binalardan biri. Aznavuryan aynı zamanda dünyanın ilk prefabrik demir yapısının da mimarıdır. İki adet olan bu yapılardan bugün sadece ilk olarak Balat’ta 1898’de açılan Bulgar Sveti Stefan Kilisesi ayaktadır. Mıgırdiç Sanasaryan, 1881’de Erzurum’da kendi soyadıyla bir okul açtı. Aynı bina 23 Temmuz 1919’da Erzurum Kongresi’nin toplandığı yerdi.

İŞKENCEHANE OLARAK KULLANILMASIYLA MEŞHUR OLDU

Sirkeci’de yer alan han “Küçük Amerika” olacağız süreciyle de ünlendi. Zamanında tabutluk denilen, bir dönemin “sağdan” veya “soldan” insanların çeşitli işkencelere maruz kaldığı bir bina. Hikmet Kıvılcımlı, Nazım Hikmet, Ahmet Arif, Ruhi Su, Aziz Nesin, Mihri Belli, Alpaslan Türkeş, Nihal Atsızın, Deniz Gezmiş ve nicesinin sözde sorgulandığı yer. Bugün beş yıldızlı otel oldu. Ne yazık ki böyle de bir yaşanmışlığı var.

BİR BÖLÜMÜ MÜZE OLMALI

Çağdaş Türk Mimari akımı Batıcılığa karşıydı - Resim : 1

Benim de çok rahatsız olduğum bir konu var. Aslında şehrin ruhu, yaşanmışlıkları, hafızası bu tür dönüşümlerle kayboluyor. Örneğin Mimar Kemalettin iki sene Vlora Han’da kaldıysa sadece kullandığı odası bile müze olmalı. Tabutluk denilen işkencelerin yapıldığı yerin bir bölümü müze olarak korunmalıydı. Şehirde önemli olayları yansıtan alanların ve mekânların korunması gerekiyor. Ama popülist yaklaşımlarla, turizm veya ticaret revaçta haydi hamamı çarşı yapalım diyerek bence önemli bir yanlışın içindeyiz.

MİMARİDE ULUSÇU AKIM BATICILIĞA KARŞIYDI

19. yüzyılda ulusal mimarlık akımının başladığını görüyoruz biraz bahseder misiniz?

19. yüzyıl Osmanlı’nın değişim ve yenilikçi yüz yılı. Askeri ve idaredeki yenilikler sanata ve mimariye de yansıyor. Bu batılılaşma hareketiyle birlikte İstanbul’a batıcı bir yaşam tarzı da geliyor. Birinci Mimari Ulusal Akım dediğimiz Türk Ulusçuluğu Batıcılığa karşı bir tepki olarak gelişiyor. Bu karşı tavır o dönem yapılarına da yansıyor. Bu akım 1900’lü yılların başından başlayıp 30’lara kadar devam ediyor. Akımın öncüleri de Fransa’da eğitim almış olan mimar Ahmed Kemaleddin ve Mehmet Vedat Tek’tir. Türk mimarisindeki geniş saçak anlayışı ile basık sivri kemerli pencereler ile Turkuaz ve Lacivertlerin oluşturduğu çini desenli panolar, bina cephelerinde yerini alıyor. Vedat Tek’in 1908 yılında büyük postanenin arakasında yaptığı Hobyar Mescidi güzel örneklerden biri. 18 yüzyıla ait İzmir’deki Konak Camisi onun biçimsel form olarak benzeri olduğu karşılaştırılınca görülebiliyor. Sirkeci Eminönü bölgesinde Batılılaşma ile ulusçuluk örneklerini görüyoruz. Halen Vakıf Hanlar ile Kemalettin Bey’in yaptığı Liman han gibi yapıları görme şansımız var.

AYDIN NESLİMİZİ KAYBETTİK

Cumhuriyet, Anadolu süsleme öğelerini neden sonraki yapılarda kullanmadı?

Maalesef Kurtuluş savaşında doktor, mimar gibi hepsi aydın neslimizi kaybettik. Mesela Mekteb-i Tıbbiye-i Şahane’den ve Galatasaray Lisesi’nden mezun verilemiyor. O dönem ülkemiz yetişmiş insan kesintisine uğruyor. İkinci Dünya Savaşı sırasında özellikle Almanya’dan önce Atatürk sonra İsmet İnönü’nün davet ettiği mimarlar, şehir plancıları ülkemize geliyor. Bugün teknik üniversitenin kuruluşunda ilk nüvelerini oluşturan hocaların çoğu bu bilim insanlarıdır. Onlar İstanbul’un şehir planlarında hem de mimarisinde çok etkili oluyorlar. Bugün modern mimari diyeceğimiz o akımı ki, bizde o akımlardan yetiştik. Şahsen bana sorarsanız bundan çok rahatsızım ama olmuş işte.

Hobyar İstanbul