Çağdaş üniversite
Çağdaş üniversiteler, farklı konularda araştırmaların yapıldığı, bilginin üretildiği, üretilen ve edinilen bilginin nakledildiği eğitim ve öğretim kuruluşlarının olmasının yanında, toplumun sosyal kurumlarını ve kültürel değerlerini çağın bilgilerine yeniden düzenlemelerle ve yorumlamalarla topluma yol gösteren kuruluşlardır. Üniversitelerin bu fonksiyonlarını yerine getirebilmeleri için bazı şartlar gerekir: Yeterli maddi kaynakları olmalı ve bu imkanları artırıcı biçimde faaliyetler yapacak modern bir işletme anlayışı ile yönetilmelidir. Bilim serbest ortamda gelişir; üniversiteler özerk, öğretim üyeleri özgür olmalı. Bu kuruluşlar, sadece performansları açısından denetlenmelidir.
ÜNİVERSİTE YÖNETİCİLERİNİN BELİRLENMESİ
Üniversite yöneticilerini belirlemede başlıca iki yöntem vardır: Atanma ve seçilme. Atanma yönetim biçiminde, ülke ve eyalet düzeyinde üniversitelerin faaliyetlerini düzenleyen, denetleyen merkezi ve ayrıca her bir üniversite için ayrı ayrı olmak üzere kurullar vardır. Rektör bu kurullarca veya bir siyasi otorite tarafından atanır. Görev süresi uzundur ve idari ve mali olarak geniş yetkilere sahiptir. Yöneticilerin seçimle belirlendiği sisteminde, rektör, öğretim elemanları ve bazen de öğrencilerin ve diğer personelin katılımıyla seçilir ve atanır. Her iki sistemin de eleştirilen yanları vardır:
Yöneticilerin atanarak göreve geldiği sistem de bazı yönlerden eleştirilmektedir. Hiyerarşik sistemde çoğunluğun düşüncesine bakılmaksızın, istenmeyen görüşler yönetime egemen olabilir düşüncesi vardır. Tek adam anlayışı hataları artırabilir. Öğretim üyeleri kurumuna yabancılaşabilir ve üniversitenin gelişmesine ve faaliyetlerine katkısı azalabilir. Atanarak gelen rektörler de kendisinin atanmasında etkili olan siyasi grubun etkisinde kalarak, üniversitenin özerkliğini zedeleyebilecek uygulamalar yapabilir.
Yöneticilerin seçimle işbaşına gelmesinin de şu sakıncaları olabileceği savunulmaktadır: Seçimle işbaşına geleneler genellikle dirayetli, yetenekli yönetici olmanın özelliklerine ve bilgisine sahip olmayan fakat kişilerarası ilişkileri sıcak tutabilen, popüler davranışlar gösterebilen, grup liderliğinden hoşlanan ve yöneticilikten zevk alan kimselerdir. Bu insanlar genellikle belirli siyasi görüşe dayanarak seçilmektedir. Bu şekilde işbaşına gelenler gruplaşmaları hızlandırmaktadır. Ayrıca, yetkilerin kurullara dağıtılması sonucu, sorumluluk dağıla dağıla yok olur denilmektedir.
Yöneticilerin seçimle gelmesini esas alan sistemlerde tartışılan bir konu da seçime kimlerin katılacağıdır. Genellikle savunulan şudur: Geçici bir süre için üniversite de bulunan öğrencilerin seçimlere katılmaması gerekir. Çünkü bunlar kurumun uzun vadeli yararlarını göz önüne almayabilirler. Ayrıca, akademik hayatın ve eğitimin standartlarının ne olduğu konularında yeterli bilgiye sahip değillerdir. Üniversitede kim uzun süreli kalıyorsa ve kim daha fazla bilgiye sahipse seçme yetkisi de onlarda olmalıdır denilmektedir. Yani yöneticilerini sadece öğretim üyeleri belirlemelidir.
Hangi sistemde yönetilirse yönetilsin, arzu edilen husus, üniversitelerin özerk olmasıdır. Üniversitelerin özerkliği, idari ve bilimsel olarak iki alanda tartışılmaktadır. İdari özerklik, merkezi bir güç tarafından yönetilen bir kuruluş içerisinde (devlet gibi), kendi kendisini serbestçe yönetme hakkıdır. Özerk kurumlar yasalarla belirlenen sınırlar içerisinde kendi uyacakları kuralları yine kendileri düzenler. İdari ve mali konularda serbestçe hareket ederler. Kendi personellerinin atanmasının, çalışma şartlarının ve yükseltilme kriterlerinin belirlenmesinde yeki sahibidirler.
SONUÇ
Kişisel düşünceme göre, rektörlerin ve diğer yöneticilerin ve kurulların seçimle belirlenmesi daha uygundur. Bu şekilde, yönetimin şeffaf ve katılımcı olması sağlanmış olur. Öğretim üyeleri kurumlarını benimser ve daha verimli ve faydalı biçimde çalışır.
Seçimin iki dereceli olarak yapılması, seçime dayalı rektör atamalarındaki bazı sakıncaları önleyebilir. Atanma için %50’den bir oy fazlası aranmalıdır.