Çağın ikilemi
Sosyal bir varlık olan insanı yaşadığı zaman, toplum ve mevcut düzenin şartlarından bağımsız düşünemeyiz. Sanırım son onlu yılların giderek dünyamız için daha hızlı, daha teknolojik, daha zorlayıcı tespitine kimse karşı çıkmayacaktır. Yürünen yolun dikliği, insanın düşünmeksizin bu yolda var olma, öne geçme çabası, yükünü büyütüp, önündeki yaşamı zorlaştırırken, kalbini yorduğu da bir gerçek…
Bir an durup ruhumuzu dinlendirmeyi denesek ne olur?
Bir an ruhumuzu dinlendirip insan olduğumuzu hatırlasak, ne kadar kirlendiğimizi, insanlıktan çıktığımızı fark ederek düşüncenin kazanımı olan değerlere felsefeye, sanata, bilime yönelip, vicdanımızın sesini duyma isteğimizin artacağına yürekten inanıyorum. Bir an durup yaşamın telaşından sıyrılarak kendimiz olmayı bir becerebilsek… İnsanlık adına önemli bir adımla, mevcut kısır döngüyü kıracağımız çok açık.
Buluşlar, keşifler, savaşlar, virüsler çok şey öğretti, insan hep unuttu ve unutturdu.
Ateşin bulunması, demirin işlenmesi, tekerleğin icadı, tarımın başlaması, sosyal alanların kurulması, teknolojik - sosyal gelişim, savaşan, yağmalayan, hükmeden, model ikonlar da yarattı…
Yirminci Yüzyılın simgesi büyük savaşlar insan aklının ilk testi değildi.
M.Ö. 500 de Akalar ile Anadolu halklarının karışımı olan Truvalıları karşı karşıya getiren büyük savaş Homeros’a İlyada’yı yazdırmıştı. Truva Savaşı’ndan çok sonra 15. yy. başlarında (1410) Tötonlar karşısında Leh, Rus, Bohem, Litvan, Morav, Tatar, Moldov karması bir geniş güç birliği Grunwald Savaşı’nı yaptı. Bu büyük savaş Avrupa ve Ortadoğu’nun güç dengesini değiştirmekle kalmadı Polonya, Litvanya birliğinin yükselişini de sağladı… 19. yy. da Matejko bu savaşı resimledi. İnsan aklı unutarak yoluna devam etmeyi seçti.
Homeros okumanın derinliği yanında tarihi sayılara indirgemek kuru bir anlatım biçimi.
Ressam Jan Matejko’nun (1838-1893) “Grunwald Savaşı” tablosu (1878) yukarıda anlatmaya çabaladıklarımdan çok daha fazlasını bir tablonun masalsı fırça darbeleri eşliğinde büyük bir maharetle anlatmayı becerir… İnsanlığın acılarını, çıkarılacak dersleri sanatın gücünden yararlanarak kavramaya çalışmalı insan. Bu tabloyu duyarlılıkla işleyen Matejko’ya ve söz konusu tabloya ayıracağınız zaman için sizlere şimdiden teşekkür ederim. Bulutların ardındaki ruhanilik önünde yaşanan vahşet, geride tabloyu süsleyen tavus kuşu tüylerinin sembolik anlatımı yanında savaşçıların kas kıvrımları, kullandıkları silahlar, ölüm anının dehşeti ve gözlerdeki ifadelere yüzlerce yorum yapılabilir. Sanatın ve sanatçının olağanüstü gücüne yolculuk yapacak anlar yaratmadan vicdanımızın sesine ulaşmamız, insanı bulmamız, imkânsız...
Bugün uzay savaşlarından, dijital para birimlerinden, “evren ötesi” teknolojik dönemden söz ediliyor…
Uzayın sonsuz boşluğunun keşfi, gök cisimlerinin mülkiyeti, uzay istasyonlarının sorunları, uzay madenciliği, kolonileşme, uzay turları, sanal modelleme, bir başka gerçeklik boyutu, ekonomisi, psikolojisi, beynin ele geçirilmesi, tek tipleşme… vs. konuşuluyor. Bir grup bu yatırımları anlamsız bulurken, diğeri bilme isteğini haklı olarak sürdürme yarışında...
Vicdan kulağımıza kıymetli olanı fısıldıyor, onun sesini duymak gerek.
Dün tekerleğin bulunuşuna sevinenler, savaş arabalarının aldığı canları görmediler. Ateşin bulunuşunu alkışlayanlar topların önünde yıkılan şehirler olacağını bilemediler. Demiri işleyenler sanayinin çevre kirliliğini sezemediler. Tarım toplumuna geçenler genetiği değiştirilmiş organizmalar üreteceğimiz fikrine yabancıydılar. Sosyal yaşamın düzen arayışından savaşan siyasi, ekonomik güç odakları yaratacağımızı, ölüm coğrafyaları kurup teknoloji deneyleri yapacağımızı, kâr sağlayacağımızı kestiremediler. Günümüzde 5.0 yazılım teknolojileri aşılmaya çalışılırken insanlık adına ortak bir karar alın(a)madığı sürece ciddi bir sonuç çıkmayacağı ortada…
İnsan uzayda, sonsuzluğun içinde, kendini arama yolculuğunda…
Bu arayış on dört milyar yıl öncesine kadar gidebildiğimiz bir geçmişin hikâyesinde saklı olan ilham ve bilgi eşliğinde bizleri bu günlere taşıdı. Gelecek ise büyük bir merak konusu. Daha milyarlarca yıl üzerinde yaşanacak bu tehlikeli / (tehditkâr) yer kayasının kıymetini bilerek yaş almak zorundayız. Çevremizdeki açları, yoksulları, yardıma, bakıma muhtaç insanları göz ardı etmeden galaksimizin en parlak yıldızını her gün selamlamanın umut olduğunu kavramalıyız. Gelecekten sorumlu, canlılara duyarlı olduğumuz ölçüde insan sayılacağımız artık çok açık. Sanatın sınır silen denge odaklı felsefi huzurunda, estetik bilgisinde, kadim bilgeliğinde insanı ve kendimizi arayalım ki, vicdanları sızlatmayan bir yaşam ve üretimin kıymetine varabilelim.