Cahit Kayra ve Varlık Vergisi
FEYZİYE ÖZBERK/ YAZAR
Cahit Kayra’yı, 30 Ocak 2021’de kaybettik. Araştırmacı yazar, devlet adamı, siyasetçi Kayra yaşama veda ettiğinde 104 yaşındaydı. Maliye Müfettişliği, CHP Milletvekilliği, Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı başta olmak üzere birçok görevde bulundu. Yaşamının son günlerine kadar üretti sözü tam olarak Cahit Kayra’yı anlatıyor. Tarih, ekonomi, araştırma, siyaset, anı, öykü-mizah olmak üzere pek çok eser kaleme aldı. Bazılarının adları: Sevr Dosyası, Varlık Vergisi, 38 Kuşağı, Cumhuriyet Ekonomisinin Öyküsü (3 Cilt), Bilgeler ve Balıklar, Çiçekleri Unuttular, Kadıköy Rüzgârları… Türkiye Gazeteciler Cemiyeti’nin, 37. Sedat Simavi Sosyal Bilimler ödülü, Onun, “Cumhuriyet Ekonomisinin Öyküsü-Devletçilik: Altın Yıllar” adlı eserine verilmişti.
Kayra’nın son kitabı, “Bir Çalışma Odası”, Tarihçi Kitabevi’nden, Eylül 2020’de yayımlanmış. Yaşanmışlıkların, notların, belge ve fotoğrafların yer aldığı sohbet tadında bir kitap…
FİLOZOF CAHİT KAYRA
Cahit Kayra ile İstanbul Moda’daki evinde 7 Mayıs 2005 günü, yaşamını, onun yaşamıyla örtüşen ülkemizin yakın tarihini, yaşama yüklediği anlamı konuşmuştuk. O gün onun bir filozof olduğunu düşünmüştüm: “Yaşam olağanüstü güzel bir şey. Herkes yaşama yanıt vermek zorunda, ölüm zorunluluğu var. Kimi zengin olmaya çalışarak bu yanıtı verir. Kimi bilim ya da sanatla uğraşır. Kimi dindar olur, kimi eğlenceye düşkün olabilir. Bir aydının yaşama yanıt vermesi, toplumuna karşı görevlerini yerine getirmesidir. Toplumun büyük sorunları varsa aydının kişisel sorunlarla uğraşması, örneğin bunalımını anlatması bence tutarlı değil. Belki İsveç gibi ülkelerde bu tanım değişebilir. Türkiye gibi ülkelerde aydın, toplum sorunlarına ilgi gösteren kişidir. Bir insanın toplumdaki sefalete kayıtsız kalması düşünülemez.”
“Benim yetişme biçimimde olan insanlar için yaşam dürtüsü durmadan çalışmaktır. Böylece bir işe yaradığımızı, yaşamımıza bir yanıt verebileceğimizi düşünürüz. Bu tür çalışanlar bir şey ürettiklerine inanırlar. Bu da onların hakkıdır.”
Kayra, Atatürk dönemiyle, onu izleyen dönemi karşılaştırıyor, Atatürk devrimlerinin kazanımlarını koruyup geliştirememiş olmaktan dolayı hem kendini hem de kuşağını sorumlu tutuyor. 38 Kuşağı adlı anı kitabının ana mesajı bu.
‘İSYAN ETMELİYDİM’
“Ben 38 kuşağının bir parçasıyım, uzun süre bürokrat ve politikacı olarak sorumluluk aldım. (…) 1920’lerde Mustafa Kemal ve arkadaşlarının yaptıkları dünya çapında tek… Biz Kurtuluş Savaşımızla tüm ezilen uluslara örnek olduk. Fakat Atatürk’ün ölümünden sonra ülke yönetimini devralanlar, bir anlamda çok sevdiğim ve takdir ettiğim İnönü de bunların içindedir, başarıları devam ettiremediler. İnönü; Köy Enstitüleri’nin kapatılmasını engelleyecek gücünün olmadığını, Anadolu eşrafına mukavemet edemediğini açıkladı. Atatürk, çevresini etkileyebiliyor. Böylece gücünü artırıyordu. İnönü de bu özellik yok. İnönü’nün de bazı güçlü tarafları var: örneğin belleği çok güçlü, çok şey biliyor… Çok partili sisteme geçişi biraz geciktirebilirdi; yapamadı. Dış ve iç baskılara karşı koyamadı. Ondan sonra gelen politikacılar ise daha sorumsuzca hareket ettiler ve 1950’den sonraki değerli zaman büyük ölçüde yitirilmiş oldu. (…) Bürokraside, politikada rastlantılarla belli mevkilerde, sorumluluk aldığım halde, geriye dönüp baktığım zaman, bu haksızlık denizindeki çirkinliklerle savaşmakta, kendime düşen görevi yerine getirmediğimi görüyorum. Yıkma girişimleri başladığında isyan etmeli ya da isyan edenlere katılmalıydım.”
‘LOZAN’DA KAZANDIKLARIMIZ KAYBEDİLMİŞ’
Cahit Kayra’nın yaptığı çok önemli, cesur ve milli bir devlet görevi var: 1964 yılında Maliye Bakanı’na, gümrük tarifelerini değiştirmeyi öneriyor. Gerekçesi şöyle: “Ne ülkemizi koruyabiliyor ne de vergi alabiliyorduk. Binlerce madde ve kanun vardı. Benimle birlikte çalışmak üzere altmış kişi görevlendirildi. Gümrük tarifelerini değiştirdik. Bu çok başarılı bir çalışma oldu. Sonucu Kabineye götürdük. Başbakan İsmet İnönü… Bakan Ferit Melen, ‘Paşa’ya sen anlat’ dedi. Beni dinleyen İnönü, kendine özgü konuşmasıyla ‘Demek ki bizim Lozan’da kazandıklarımız kaybedilmiş!’ dedi. Taslağa itiraz edenler oldu. Paşa onları ikna etti ve tüm üyeler imza ettiler.”
VARLIK VERGİSİ
Cahit Kayra’nın önemli kitaplarından biri: Savaş, Türkiye ve Varlık Vergisi. Genç Kayra, üç yıllık maliye müfettiş muavinliğinin ardından 1941’de maliye müfettişi olmuş, 1942 ortalarında hazırlanan ve yürürlüğe giren Varlık Vergisi uygulamalarını düzenleyen bakanlığın üst kurulunda yardımcı maliye müfettişi olarak yer almış. O, bu çalışmaya katılmış en genç müfettiş.
Salkım Hanım'ın Taneleri ve Kulüp adlı diziler "Varlık Vergisi" uygulamasının tartışılmasını gündeme getirdi. 12 Kasım 1942’de yürürlüğe giren bu vergi, "servet vergisi" olarak da biliniyor. Kişinin toplam varlığı üzerinden alınıyor. 1942’de kabul edilen yasaya göre; İkinci Dünya Savaşı döneminde olağanüstü servete sahip olan şahıslardan bir kereye mahsus olmak üzere bu verginin alınması öngörülüyor.
Yalçın Küçük, Aydınlık gazetesinde 2011’de yayımlanan yazısında bu uygulamanın haklılığını vurguluyor:
"Vergi’ye gelince, bunlara “servet vergisi” diyoruz. Fiyatlarda ani bir yükselme varsa, yolsuzluk artmışsa, nüfus ticareti yükselmişse, hızlı ve görülmemiş zenginlikler ve zenginler çıkmışsa, yapılacak ilk iş bir “varlık” ya da “servet” vergisi koymaktır. Demek ki, “Varlık” vergisi adildir, yerindedir.”
Yalçın Küçük, aynı yazısında şu bilgileri de veriyor: “Gizli Tarih’te, bizim Yahudilerimizin, Sovyet hududuna gönderildiği günlerde, Hitler Orduları’nın Yunanistan’ı, Selanik’i işgal ile, bir kısmı bizimkilerle akraba Yahudileri, konsantrasyon kamplarına sevk etmeye başladıklarını gösterebilmiş durumdayım.” Küçük, ek bir anımsatma yapıyor ve: “o tarihte İsmet Paşa’nın, Hitler’in Türkiye’ye girişini saat ve saat beklediğini” yazıyor. Yalçın Küçük, İnönü’nün Yahudi Cemaatini, Aşkale’ye göndererek bir anlamda koruduğu, yorumunu yapıyor.
‘TÜRKİYE AYAKTA KALDI’
Cahit Kayra, “Savaş Türkiye Varlık Vergisi, Genişletilmiş 5. Baskı Tepkiler ve Yanıtlar” Kitabının kapağında şu açıklanmayı yapıyor:
“Varlık Vergisi tartışması formatı altında açılan bu eleştiri kampanyası, Türkiye Cumhuriyeti’ni, bu Cumhuriyet’in temel değerlerini, Cumhuriyeti kuran ve yöneten erdemli kadroyu haksız yere küçültmek, yaralamak izlenimini veriyor.”
Cahit Kayra bu haksız eleştirileri yapanların, savaş yıllarında vergi mükellefi olan Türkiye halkını ve sınırları bekleyen Mehmetçiği hiç düşünmediklerini belirtiyor. O, Varlık vergisinin tanığı vicdanlı bir maliyeci olarak kitabında bu konuyu enine boyuna bir bütün içinde irdeliyor.
Kayra, uygulamanın 1943 yılında kaldırıldığını, tahakkukların hesaplandığını ve hesabın kapatıldığını belirtiyor: “Vergilerden tahsil edilen 315 milyon liranın içinde gayrimüslimlerden 30 milyon lira alınmıştır. Yabancılardan da 130 milyon lira alınmıştır. Yani, 315 milyon liranın 160 milyonu onlardan alınmıştır.”
Kayra, Varlık Vergisi’ni tartışırken o dönemde Türkiye’nin durumunu ve savaş şartlarını hatırlamak gerekir uyarısını yapıyor: “Sadece Varlık Vergisi mükelleflerinden zorla para alınmadı. Köylüden de alındı. Milyonlarca asker hudutlarda yıllarca bekledi. Binlerle genç kömür ocağında çalıştırıldı. Askerler öldü. Gençler öldü ama Türkiye ayakta kaldı.” Özetle Kayra kitabında, bu uygulamanın ülke için hayati bir zorunluluk olduğunu vurguluyor.
Cahit Kayra, örnek alınacak kişiliğinin yanı sıra bizlere keyifle okunacak, bilgi edinilecek, dersler çıkarılacak kitaplar bıraktı. Ona, yaptığı tüm hizmetler için minnettarız. Kayra’nın anısını yaşatmak için kitaplarını okumalıyız. Ayrıca tarihimizi/yaşanılanları dizilerden öğrenemeyiz. Gerçeği öğrenmek için Kayra’nın ve benzeri namuslu yazarların kitaplarına ihtiyacımız var.