'Çalışkanız, üretiriz, toprağımızı severiz'
Yazarımız Şule Perinçek, Ulusal Kanal ekranlarındaki Yeni Ufuklar programını Aydın’ın üreten kadınlarıyla yaptı. Perinçek izlenimlerini anlattı
Ulusal Kanal’daki Yeni Ufuklar programımızı 8 Mart’ta Aydın’ın Karacasu ilçesi Yenice mahallesindeki üreten çiftçi kadınlarımızla yaptık. Katılımcılar bütün içtenlikleriyle Ulusal Kanal ekibine sorunlarını anlatıp çözüm önerilerini ve beklentilerini aktardılar.
Aydın Türkiye’mizin en bereketli illerinden biri. Nüfusun yüzde 71’i tarımla uğraşıyor. Zeytin, pamuk, incir, kestane, badem ceviz, kiraz gibi birçok sebze ve meyvede, ayrıca hayvancılıkta söz sahibi. Kadınların hepsi üretici. Nurcan Akbaş’ın anneannesi ve annesi Nazilli fabrikasında çalışmış. O günleri öylesine canlı anlatıyorlar ki. Evlerinin duvarlarında Atatürk’ün açılıştaki fotoğrafları asılı. Atatürk adı geçer geçmez ona olan borçlarını sayıp döküyorlar. 86 yaşındaki öğretmen olan görümcesinin “kızlar mutlaka okumalı” diye nasıl okula gönderildiğini onurla aktarıyor. Yaşlı teyze çok kararlı laf söyletmiyor: “Atatürk olmasaydı, ben özgürce namazımı nasıl kılardım...”
Belli bir yaşın üzerindekiler Tarım Kredi Kooperatifi zamanını, Tariş’i anıyorlar. Pamuklarının, zeytinlerinin para ettiği zamanı. “Her yıl kazandığımız parayla yeni tarla alırdık” diyorlar. Şimdi her yıl bir tarla satıyolarmış.
Birinin adı Sabiha Gökçen’miş. Nüfusa başka yazılıvermiş. Ama konulan ad öyle. Şimdi dilleri dönmüyor, “Afiyet” diyorlar ama kütükteki adı “Afet İnan”dan Afet.
Yeni gelin Zekiye Gök bize bir çırpıda üretim devrimi programını anlatıyor. Zaten hepsi tekrar tekrar seslerini duyurmamızı istiyorlar: “Biz çalışkanız, biz toprağımızı severiz, biz üretmesini çok iyi biliriz, elimizden tutan olsa neler yaparız.”
Fatma Şanlı Arabistan’dan gelen bir hurmanın çekirdeğinden koca ağaç yapmış. İkram etti. Hayatımızda ilk kez böylesini yedik. Önümüze bir sofra çıkardılar incir cipsinden, susamlı reçeline, cennet hurması kurusundan altın sarısı zeytinyağına, nar ekşisinden otlu gözlemesine yok yok. Mor inciri zeytinyağına batırıp yemek bütün dertlere devaymış. Bir de öfkelenekerek anlatıyorlar. Zeytinyağlarını satamayınca sabun yapıyorlarmış. Birçok çeşidi var. Ölçülü kesmesini bile artık yapıyorlar. Ama diyorlar ki ürünümüzü toplamaya bile artık gücümüz yok. Mazot pahalı, elektirik, su öyle. Suyumuz olsa bile damlama sistemini nasıl kuracağız. Kursak bile elektrik parasını nasıl karşılayacağız. Şu halimizle bile üretiyoruz. Ürettiğimizi bile iki liradan satamıyoruz. İstanbul’da kilosu 30 lira. Size de yazık bize de...
Kadınlar, genellikle zeytincilik ve büyükbaş hayvancılıkla uğraştıklarını söylüyor. Sattıkları ürün fiyatlarının düşük olduğunu, buna karşılık maliyetin çok yüksek olduğunu anlatıyolar. Bir sorunları da yöresel ürünleri pazarlamaktaki sıkıntı. Kooperatifler aracılığıyla ürünlerinin tüketiciye daha kolay ulaşacağını söylüyorlar: “Bizim ürettiğimiz para eder. Tüketici de daha ucuza yer. Devlet büyüklerimiz bize destek olsun, biz gece gündüz çalışır üretiriz. Yeter ki, emeğimizin karşılığını alabilelim.”