İktisatçılara körfez turunu sorduk: Taşıma suyla değirmen dönmez!
Cari açık sorununun ülkeyi dış kaynak aramaya ittiğini belirten iktisatçılar, döviz getirisi olmayan harcamaları ülkenin iç finansmanıyla gerçekleştirmesi gerektiğini ifade etti. Prof. Dr. Durusoy sermaye girişinin sorunları çözmeyeceğini vurgularken Prof. Dr. Uzunoğlu ise planlı üretime işaret etti
Türkiye ile Birleşik Arap Emirlikleri (BAE) arasında 50.7 milyar dolarlık anlaşma imzalandığı açıklandı. İki ülke arasında imzalanan anlaşmalar enerji, ulaştırma, altyapı, lojistik, e-ticaret, finans, sağlık, gıda, turizm, emlak, inşaat, savunma sanayii, yapay zeka ve ileri teknolojiler gibi alanları kapsıyor. İki ülke arasında daha önce konulan beş yıl içinde petrol dışı ticaret hacmini 40 milyar dolara çıkarma hedefi ve mevcut petrol dışı ticaretin 19 milyar dolar olduğu hesaba katıldığında ilaveten 30 milyar dolarlık bir yeni taahhüt söz konusu. BAE, 2021 yılında Türkiye'ye yatırım için 10 milyar dolarlık fon ayırdığını bildirmişti. BEA'nin bütünlük olarak bakıldığında Türkiye'de finans ve liman yatırımı bulunuyor.
İSLAMİ FİNANSA 8.5 MİLYAR DOLAR
Bloomberg muhabiri Kerim Karakaya'nın aktardığına göre, BAE ile yapılan anlaşmalarda kısa vadede sıcak para girişi sağlayacak en önemli madde 8.5 milyar dolarlık SUKUK (İslami kaidelere göre ihraç edilen tahvil) satışı. Bu Türkiye’nin neredeyse yıllık Hazine dış borçlanmasına yakın bir tutar. Hazine ilave borçlanma için Batı kapısında zorlamayacak demek. Bu tutara Eximbank üzerinden Türk şirketlerine kullandırılacak 3 milyar doları da eklenince kısa vadede 11.5 milyar dolarlık bir para girişi beklenebilir. BAE'li bir şirketin de anlaşmalar çerçevesinde İzmir Alsancak limanının işletmesini devralması bekleniyor.
Bunun yanında başkaca hangi varlıkların satın alınması gerçekleşeceği ise önümüzdeki günlerde belli olacak.
Türkiye'nin Körfez'e bu ilk gidişi değil. Ülke ne zaman dış kaynağa sıkışsa ya Batı'dan para bulmaya yöneliyor ya da Körfez'in kapısını çalıyor. Ekonominin değirmeni taşıma suyla döndürülmeye çalışılıyor. Bu durum seçim öncesi iktidar tarafından bir propaganda malzemesi olarak kullanılan milli iktisattan uzaklaşma ve tam bağımsız ekonomi ilkesinin ihlali anlamına geliyor. Türkiye'nin içine girdiği yeni tüneli ve çıkış yolunu iktisatçılara sorduk.
‘ÖRTÜLÜ IMF’
Prof. Dr. Serap Durusoy, Birleşik Arap Emirlikleri’yle yapılan anlaşma sonucu getirilen paranın aslında “örtülü IMF uygulaması” olduğunu savunarak şunları söyledi: “Bu anlaşma, Türkiye'nin kurları baskılamak için yapmış olduğu rezerv kullanımıyla birlikte ortaya çıkan sorunu çözmek için atılan bir adım gibi görünüyor. Ancak şunu söylemek istiyorum. Bunlar geçici çözümlerdir. Bu tür sıcak para girişine dayalı olarak çıkış yolu bulmaya yönelik atılmış adımların daha önceki ülke örneklerinden de görüyoruz ki ülkeyi ciddi anlamda pamuk ipliğine bağlayan bir sürecin eşiğine getiriyor. Türkiye'nin çok ciddi makro ekonomik sorunları var ve bu sorunlar içerisinde özellikle enflasyon bizim için oldukça büyük bir sorun. Yüksek enflasyonun varlığı zaten yatırımcı çekilmesindeki en büyük engellerden birini oluşturuyor. Çünkü ciddi bir maliyet söz konusu. Türkiye'de özellikle doğrudan ya bu tür sıcak para girişiyle sorunun çözülemeyeceği aşikar."
AVRUPA OLMAYINCA KÖRFEZ...
“Türkiye için aslında en önemlisi üretimi arttıracak, istihdam yaratacak, yatırımların çekilmesi. Şu an hâlâ bir ekonomi program açıklanmadı. Cevdet Yılmaz en erken eylül ayını işaret etti. Bir programın olmayışı, Merkez Bankasının cesur davranışlarının ne zamana kadar devam edeceğinin netleşmemiş olması, dolaylı vergilere getirilen artışlar, özellikle akaryakıt ve benzeri…" ifadelerini kullanan Prof. Dr. Durusoy, sözleri şöyle sürdürdü: "Haliyle ekonomiye olan güven algısını daha da güçlendiriyor ve özellikle yatırımcıların öngörüsünün bir hale gelmesine yol açıyor diyebilirim. Bu tür sorunlar yaşayan ekonomilerdeki çözüm yolu IMF'den kredi talebidir. Ama seçimlerin öncesinde muhalefeti çok fazla eleştirdiler bu anlamda. Ama şu anda uygulanmakta olan aslında oldukça acı bir reçetenin uygulandığıdır. Yani örtülü bir IMF politikasının uygulandığını görüyoruz. Dolayısıyla da burada başka bir alternatif olmadığı için yani normalde bir üretim arttırıcı, yatırımcı çekilemediği için, demokrasi ve hukuk alanında yapılması gerekenlerin yerine getirilmemiş olmasına bağlı olarak da Batı’dan sermaye çekilememesi, Avrupa'dan sermaye çekilememesi, haliyle Körfez ülkelerine olan eğilimi arttırıyor."
‘EN BÜYÜK EKSİKLİK ÜRETMEMEK’
“Burada en büyük endişe, bir varlık satışı olacak mı? Ki bunu da ifade ettiler. Yani varlık satışı olacak ama varlık satarak yabancı sermaye getirmenizin hiçbir mantıklı açıklaması yoktur. Kaynağını bir anlamda yok etmiş oluyorsun. Ama başka türlü de sermaye çekemeyecekleri gayet açık." diye konuşan Prof. Dr. Ulusoy, sözlerini şöyle sürdürdü: “Varlık satışıyla yabancı sermaye çekmenin üretim artışı ve istihdam yaratmayan bir uygulama olmadığı biliniyor. Çünkü Türkiye'nin şu anda en büyük handikapı üretememesi. Son bir buçuk yıldır ciddi anlamda bir üretim daralması var. Türkiye çok ciddi döviz kaynağına ihtiyaç duyuyor. İhracat yoluyla bunu sağlayamayacağı gayet net. Cari açık rakamları bunu gösteriyor. Geçen hafta ihracat iklimi, mayıs ayına göre ciddi anlamda gerileme yaşadı. Burada alternatif ne olacak o zaman? Kalıcı çözümlerin üretilebilmesi için fabrika ve benzeri alanların kurulmasını sağlayacak yatırımın çekilmesi gerekiyor. Türkiye’de yapısal reformların henüz gerçekleştirilmemiş olması burada çok net belirleyici.
“Bence önce Türkiye'nin makro ekonomik sorunların varlığını kabul edip bu sorunların gereği olan politikalarda bir eşgüdümün sağlanması ve bununla birlikte de yapısal reformların bir arada yapılabilmesi gerekiyor. Mehmet Şimşek bundan birkaç hafta önceki açıklamasında rasyonel politikaların üç ayağının olduğundan bahsetti. Evet birtakım adımlar atılıyor ama bu adımlar çok küçük ve çok ağır atılan adımlar. Katma değer yaratacak sektörlere öncelik verip özellikle de teknoloji yönünden inovasyonu destekleyen politikalarda çok geç kalındı. Beşeri sermaye kaybını da buna eklersek kötü bir ekonomik tablonun olduğu söylenebilir.”
‘SADECE BU SENEYİ KURTARIR’
Prof. Dr. Sadi Uzunoğlu, Körfez sermayesiyle sadece bu yılın kurtarılabileceği, önümüzdeki senelerde benzer problemlerin yine yaşanabileceğine dikkat çekti. Uzunoğlu, Türkiye’nin planlı bir ekonomiyle yapısal sorunlarını çözmesi gerektiğini vurgulayarak şunları kaydetti: “Bu 50 milyar dolarlık anlaşma bir yatırım anlaşması. Ama yeterince şeffaf değil çünkü bunun karşılığında kurumlar satılacak mı satılmayacak mı bilmiyoruz. Aylık 10 milyar dolar dış ticaret açığı veren bir ülkeyiz. Cari açığımız da 60 milyar dolar. Turizmden beklediğimiz gelir bu sene olmayacak gibi görünüyor. Şu an satın alma gücünü aşağıya çeken politikalar var. Bununla ödemeler dengesi veya cari açığı kontrol etme çabaları var ama bu, bu seneyi kurtardı. Gelecek sene ne olacak? Yine aynı problemler devam eder. Onun için yapısal sorun haline gelmiş olan bu cari açık problemini çözmediğimiz sürece bu ciddi bir problem diye düşünüyorum. Uluslararası ilişkilerde bir şey var eksen değişimi var. Bu eksen değişimi doğal olarak ekonomiye de yansıyacaktır. Körfez sermayesine biraz daha gidilecek herhalde. Batı’ya da tekrar dönüldü. O sermaye de gelecek. Bunun ekonomik sonuçlarını önümüzdeki dönemde göreceğiz."
PLANLI ÜRETİMİN GEREKLİLİĞİ
Uzunoğlu, “Bizim bütün hızlı büyük harcamaları, özellikle döviz getirisi olmayan harcamaları kendi finansmanımızla gerçekleştirmemiz lazım. Örneğin inşaattaki birçok malzemenin ithal girdi olduğunu unutmamak lazım. Bu da cari açığa yol açıyor. Onun için bizim mutlaka içeride bazı malları üretiyor olmamız lazım. Türkiye çok ciddi bir alt yapı yatırımı yaptı. Ama otoban vb… Bunu daha çok planlı üretken yatırımlara yönlendirebilseydik çok daha farklı bir durum olurdu. Ama maalesef plansızlık var. Tarımda da var her şeyde var. Fabrika açmıyoruz ithal ediyoruz. Eğer planlı ekonomi programını yaparsan bu kadar büyük bir ara açık olmadan bunu götürürsün. Biz daha önce Devlet Planlama Teşkilatı ile bunu yaptık. Cumhurbaşkanı Yardımcısı Cevdet Yılmaz bir tasarruftan bahsetti. Ama bu tasarrufun da önce devletten başlaması gerekiyor.” dedi.
7 MADDELİK ÇÖZÜM ÖNERİSİ
Vatan Partisi, zamlara ve enflasyona karşı 7 maddelik çözüm önerisi açıklamıştı. Partiden yapılan açıklamada öneriler şu şekilde sıralandı:
1- Krizin yükünü dar gelirli milyonların sırtına yıkan KDV-ÖTV gibi dolaylı vergiler yerine çok kazanandan çok, az kazanandan az vergi alacak vergi sistemi kuracağız. Toplumda gelir adaletini sağlayacağız.
2- Yurtdışına kaçırılan 500 Milyar Dolar, Devlet otoritesiyle getirilecek. Yatırıma ve istihdama yönlendirilecek.
3- Bankalar her yıl yüksek kârlar elde etmektedir. Türkiye faize çalışmaktadır. Banka kârlarına bir defaya mahsus yüzde 80 oranında kurumlar vergisi uygulanarak elde edilecek kaynak üretime yönlendirilecektir.
4- Döviz açığımızı oluşturan ana konumuz enerji ithalatı ve enerji fiyatlarıdır. İran, Rusya ve komşu ülkelerden ucuz enerji alınacak. İran’a yönelik ABD ambargosu kaldırılacak. Özelikle İran ve Rusya ile mal takası yöntemiyle yapılacak enerji ithalatı, ülkemizin döviz ihtiyacını sona erdirecektir. NATO’da Doğalgaz-Mazot yok. Komşularımızda var!
5- Enerji üretim ve dağıtımı kamulaştırılacaktır. Rusya’dan ucuza aldığımız akaryakıt, rafineri şirketlerinin cebine dolmayacak, üreticimiz ve halkımız ucuz enerji kullanacaktır.
6- Çok büyük miktarda döviz, lüks otomobil ithalatı ve lüks tüketime harcanmaktadır. Lüks ithal tüketim mallarından alınan vergiler bugün alınanın iki katına çıkarılacaktır.
7- Konut ve işyerlerinde kira bedellerinde üç yıl süreyle artış yapılamayacak. Yeni sözleşmelerde tavan fiyat uygulamasına gidilecek. Fırsatçılık amacıyla boş tutulan konutlar vergilendirilecek. Her aile 5 yıl içerisinde konut sahibi yapılarak, konut yatırım aracı olmaktan çıkarılacak.