Cehaletin epistemolojisi
Epistemoloji ya da bilgi felsefesi, bilginin neliği, doğası, imkanı, kapsamı, nasıl elde edilebileceği ve kaynağı ile ilgilenen felsefe dalıdır. Büyük felsefi gelenekler ve medeniyetlerin tarihsel dönemlere ve ihtiyaçlara uygun bir bilgi anlayışları mevcuttur. Bilimsel bilgi bu temel anlayışa göre üretilir. Epistemolojik anlayış diğer bir deyişle paradigma eskidiği, yeni sorun ve ihtiyaçlara cevap veremediği, aşılamadığı, yenilenemediği zaman durağanlaşır, gerici bir forma bürünür.
İçinden geçtiğimiz siyasal, kültürel ve sosyal süreçte ülkemizde siyasal egemenliğe talip siyasi partilerin, düşünce ekollerinin TBMM temsillerinden onlara müzahir kurumların tutumlarından, açıklamalarını, programlarını tetkik ettiğimiz zaman epistemolojik olarak “gerici bir hatta durduklarını” gözlemliyoruz.
TBMM partileri ve liderlik kadrolarının bir bütün olarak Türkiye’nin sorunlarını kucaklayarak, tahlil ederek yenilikçi bir perspektife bağlı olarak çözüm üretecek donanım ve birikimden uzak olduklarını görüyoruz. Bu yapı bir ekoloji oluşturarak toplumun geri kalanını da atıl hale getiriyor. Üniversite,sendika, sivil toplum bu afazik ve felçli geri bakış açısının dışında değildir. Bu ekoloji denetim altına aldığı basın yayın organları, bilginin dağıtım mekanizamları üzerindeki tekeliyle cehaleti katmerleştirerek ortak bir cehalet referans havuzu oluşturuyor. Gazeteciler, Korona işinde doktorları bastırdı. Son olarak kendi aralarında tartışıyorlardı. Uygar dünyada gazeteciler yargı, savunma, eğitim,sağlık gibi uzmanlıklara bölünür, columnistler [köşe yazarları] ihtisas konularını yazar. Bizimkiler hem daldan hem kabaktan aparıyor, kolonyanın iyisi nasıl olurdan, sertleşme sorunlarına kadar her şeyi biliyorlar. “Geri kalmışlık bir bütündür parçalanamaz” derken Efrasiyap Gemalmaz hocamız ne kadar haklıymış.
Kâhin olmaya gerek yok bu kanaate ulaşmak için ortaya koyduğumuz yöntem açık. Bahsettiğimiz siyasi partilerin geriye doğru 1 yıllık açıklamalarını fikirlerini, programlarını ard arda okuduğunuz zaman bu gerçekle yüzleşiyorsunuz.
Siyasi iktidar Neoliberal ekonomi politikalarının en katı savunucusu, Neoliberalizmi kültürel olarak light bir siyasal İslam bulamacıyla servis ediyor.
Neoliberal perspektifle zaman zaman dekor olarak antiemperyalist, yerli, milli gibi dekoratif söylemlerle seçmeni konsolide edebiliyor.Üniversite mezunları arasındaki ikna oranı %24. Asıl kitlesini, folk kültüre bağlı olarak oluşturduğu ikna mecraları ve politik söylemleriyle oluşturuyor. Bu folklorik kültürel söylem pek tabi ki 21. yüzyıl dünya ve Türkiye gerçekleriyle örtüşmüyor. Dinden ve onun herhangi bir yorumdan tümdengelimsel, tarih ve zaman üstü bir siyaset felsefesi ve pratiği realiteyle her halükârda çelişmek durumundadır.
MİLLİ BİR KİTLE PARTİSİ YOK
“Bahçeli MHP’si” nin fikri epey bir süredir “iktidara katılıyoruzdan” ibaret olduğu için münhasıran ele alınacak bir şey bulamıyorsunuz. Ekonomi politikasının Neoliberal olması açısından AKP’den esaslı bir farkını söyleyemeyiz.
Millet ittifakının küçük üyesi İyi Parti başlangıcı itibarıyla MHP ‘de “yetkin ve olgun bir kitle partisi milliyetçiliği yapılmadığı, teorik milli perspektifle çelişkiler olduğu” itirazıyla çıktı bu çıkışını haklı bularak biz de destekledik ki vardığı noktada neoliberal bir merkez parti olarak konumlandı. Bu haliyle Türkiye sosyolojisinde karşılığı pek yok. “Neoliberal ve Atlantikçi çizgide olmaları gerektiği” kendilerine empoze edildiği apaçık zira konunun çok da farkında değiller. NATO , Atlantik, gavede şöyle dendi geyikleri büyük bir potansiyeli heba etti.
Türkiye’nin önüne ihtiyaç duyduğu çözümü koyabilecek milli bir kitle partisi vizyonunu kaybetti. Bir üniversite oluşturacak kadar mümeyyiz vasıflı kadro “sert tokalaşmaya” heba edildi. Sert de tokalaşılamadı ya neyse!
Neden neoliberal olduklarını parti lideri dahil kimse bilmiyor.
İyi Partinin bu tuhaf konumlanışını Rand Raporundan yorumla çıkarabiliyoruz. Türkiye’de yükselen bağımsız milli dalga artık MHP’ye sığmıyor, “control” edilemiyor. Bu yeni eğilim bağımsızlıkçı, katyıtsız şartsız Atlantikçiliği sorguluyor, üretimi, bölüşümü, ekonomi politik ilişkileri sert şiire önceliyor, kendine özgü nitelikli bir stratejik bilgi üretim mekanizması var ki son dönemde Mavi Vatan dahil pek çok nitelikli yaklaşım bu kanaldan çıkıyor. O haliyle bir şekilde “control altına” alınması gerekiyordu.
İyi Parti, MHP gibi yükselen bağımsılıkçı yeni milli dalgayı Atlantiğe yöneltecek kırat ve kapasiteye sahip değil. Lakin konjoktürel yükselişini freneledi.Çıktığı zamanlarda %21 mertebesine dayanan, solun entelektüel kesiminden arkadaşlarımızın da “ho” dediği bir yapıydı. Sonra garip bir noktada demirledi. Bir ümidi heba etmesi bakımından önemli bir tecrübe oldu.
Bağımsız yeni milli perspektif stratejik ve jeopolitik gerçekleri doğru okuduğu için Türkiye’nin gelecekteki rotasını belirleyecek düşünce ekollerinden biridir. Bunu Rand bile görüyor, bizim sert tokalaşmacı “gardaşlara” anlatamadık. “Öğrenme şemeları” fake bir mahpushane çeşmesi ve “gardaş” anlatıları etrafında şekillendiği için bu yeni tabloyu okumaya müsait değildi, üzerinden aşıp yeni duruma odaklanmak zorundayız.
Hikâyeleri çalınanlar bu sözüm sizedir!
Millet İttifakının büyük partisi “Kemal Bey’in Y-CHP’si” Türk milletine karşı mesafelidir.
Milli aydınlar olarak bu konudaki ikaz ve önerilerimizi kendilerine arz ettik velakin durduğu noktadaki ısrarın kararlı bir tercih olduğunu gördük. Türk milletini halkla örtüyor. Kemal Bey’in Cumhuriyet gazetesinde yayınlanan son yazısından, bir önceki yazısından bunu çok net anlıyoruz. Sosyal demokrat olmaya karar vermişler son olarak. Sosyal demokrasinin Neoliberalizme , kapitalizme karşı esaslı bir itirazı yoktur, hatta onun erketecisidir. Atatürk sosyal demokrat değildi, ortanın solu da değildi.Fransız ihtilalinin kurucu ilkelerinden yola çıkarak kamucu, halkçı, kamu özel işbirliğini esas alan ekonomi politikasıyla yepyeni bir perspektif çizdi. Bu yeni perspektifle Türk iktisat tarihinin en parlak ekonometrik sonuçlarını aldı.O rada mısınız İlhan Kesici Bey!
İŞTE RAKAMLAR:
Kemal Bey ve bir tarihçi olarak Meral Hanım bu tablodan neden ürküyorsunuz?
Milli çözümden neden kaçıyorsunuz?
Bugün Türkiye’nin ihtiyaç duyduğu çözüm yukarıdaki sonuçları sağlayan ekonomi politik perspektiftir.
Bu haliyle Millet İttifakı beğenmedikleri! AKP politikalarının karşısına yukarıda zikrettiğim gerçek alternatifi koymayarak ona istediği siyasal ortamı sağlamak bakımından işbirliği halindedirler. Uluslararası sistemin tam da istediği budur.
Bütün partilerdeki Atatürkçüler, Milliciler bu gerçeği bilmek, görmek zorundayız. Bizler farklı partilerde olsak da tarihin doğru noktasındayız. Bizi bu paradokstan yeniden Atatürk perspektifi çıkarır. Çağdaş muhafazakarlar, solcular, milliyetçiler tek bir madde olarak bu siyasal perspektifi ortaya koyarak etrafında toplanmak zorundayız.
Ama İyi Parti örneğindeki toplanma gibi değil.!
Hedefimiz herkesin ekmek elinde kırık vaziyette beklediği güveç kapmak değil, herkese yetecek Türk milletline münhasır bir mutfak kurmak.
KAMUCU SİSTEMLER DİMDİK AYAKTALAR
Son Koronavirüs salgınında Neoliberal özelleştirmeci sağlık sitemleri çöktü, kitleler, ülkeler harap ve bitap vaziyette. Kamucu , halkçı sağlık sitemleri dimdik ayakta. Neoliberal kibir o kadar yüksek ki Küba’nın virüsü tedavi ettiğini kabul edemiyor zira bu tedavi onun doymaz hırsına bir kâr sağlamıyor. Türkiye’nin kuruluş itibarıyla halkçı, kamucu sağlık sistemi ne kadar isabetliymiş.Bir şehir hastanesinin karantina altına alındığını düşünün bütün hayat durur.Tez elden “özelleştirme ve peşkeş çekme” politikalarından bu cehaletten vazgeçilmelidir.Eğitim ve sağlık piyasa şartlarının insafına terk edilebilecek konular değildir.
Bakın kriz oldu utanmadan patronlar bile devlet dedi. Hisaroğlu Başgan 100 milyarlık paketle gülümsedi. Biz emekçilere kolonya düştü ama olsun biz alışkınız, Jeebi olan abulalar, kriz ortamında sevgilisine “vergiden düşmek şartıyla” tek taş alamayan müteahitin göz yaşına dayanamayız. Düşük faizli konut kredisinin Korono mücadelesinde nasıl bir rolü olduğunu tam anlayamadık.! Kâr ederken kârı bizle paylaşmıyor bu arkadaşlar, onlar kâr etsin diye zararı niye halk paylaşsın? Bu adil ve hakkaniyetli bir öneri midir? Koronovirüsle mücadelede işini kaybeden, çalışamayan milyonların elektrik, gaz ve su faturaları üç ay ötelenip takside bağlanmalı , banka borçlarına faiz indirimi getirilmelidir. Fedekârlık sadece emekçi kesimlerden beklenmemelidir. Virüsle sadece kolonya mücadelesi yeterli olmaz.
Münhasıran Fahrettin Koca Bey’i sağlık çalışanlarımızı koronovirüs mücadelesindeki üstün başarılarından dolayı tebrik ederim. Milletçe yanlarındayız. [Başkaca konularda sağlık politikalarına eleştiri hakkımı saklı tutuyorum]. Diyanet İşleri Başkanı’nı esefle kınarım. Hac ve Umre ısrarıyla, dönenleri zorunlu denetime almayarak alınan bütün tedbirleri neredeyse boşa çıkaracaklar. Umarım bu sığ anlayışları artık ülkemiz aşar. Sağlık Bakanı Avrupa’nın en başarılı kriz yönetimini ortaya koydular. Milli Eğitim ve YÖK KONUNUN ÖNEMİNİ HENÜZ DAHA KAVRAYAMAMIŞ! vaziyette. Kendilerini ikaz etmek istiyorum. Bu işgüzarlıkla sadece sisteme zarar verirsiniz. Daha geçen, göçen bir şey yok ek bir sömestr ihdas edilebilir. Açık öğretimle örgün öğretimin hedef ve amaçları farklıdır. Eğer her şey uzaktan eğitimle yapılabilseydi MIT, Oxford kara tahtayla eğitimde ısrar etmezdi. Geç kalan bir şey yok. Hızlandırılmış bir sömstrle bu eksik pekala telafi edilir, pek çok Avrupa ülkesi 3 sömestr uyguluyor. Devletimizin enerjisini bölmeyin. Sağlık her şeyin başıdır. Açık öğretimle yaparız! diyen rektörler eğitimden hiçbir şey anlamadığınızı daha fazla ifşa etmeyin. Altyapınız yetersiz, öğrencilerinizin kaçının evinde bilgisayar var, şartları ve ortamı buna müsait hiç düşündünüz mü? Bu dersleri de İnkılap Tarihi ve Türk dili dersini yaptığınız gibi yapacaksanız vay halimize.
Uzaktan eğitimle ancak reçel tarifi verilir bırakın bu boş işleri.