12 Ocak 2025 Pazar
İstanbul
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Mersin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

Cemal Süreya: Türk dilini yorgan belleyen şair

Türkçe edebiyat savunucuları sadece kültürü, dili değil şair ve yazarlarımızı da parçalamak istiyorlar. Ürettiklerine, dile katkılarına değil nüfusundaki kütüğe bakıyorlar. Türk edebiyatının kalbine yerleşmiş olan Cemal Süreya'yı yeniden göçerliğe zorluyorlar. Fakat tutmaz!

Cemal Süreya: Türk dilini yorgan belleyen şair
A+ A-
Nadir Temeloğlu

Türk şiirinin büyük ustalarından Cemal Süreya'nın aramızdan ayrılışının 31. yılındayız. Nazif Kocayusufpaşaoğlu, şairin portreler yazdığı 99 Yüz kitabında özetle onu şöyle anlatır: Borcuna sadıktır, güvenilirdir, dosttur, arkadaş canlısıdır, tutkuludur, yalnız şovalyedir, şairdir...(1)

Şovalye'nin yokluğundan yararlananlar bugün onu “Türkçe edebiyat”a yamamaya çalışıyor. K24'te Ahmet Ergenç, “Mesela Selahattin Demirtaş, Murat Özyaşar, Cemal Süreya, Sevim Burak ve diğerleri. Bunlara şimdi kalkıp Türk edebiyatı mı diyeceğiz? Bir parantez açmak istiyor ‘bazı’ yazarlar: o parantezi de kaldırıp, herkesi aynı ipe mi dizelim? Minör-majör hiç yokmuş gibi mi davranalım”(2) diyor. Demirtaş ile Süreya'yı yan yana yazma hadsizliğine söz söyleme ihtiyacı görmeyiz ama Deleuze ve Guattari'ye dayanarak “herkesi aynı ipe dizme” suçlamasıyla, Türk dilini en estetik kullanan şairlerinden birini ipe göndermeye itirazımız var.

YENİDEN SÜRGÜNE YOLLANMAK

“Türkçe edebiyat mı Türk edebiyatı mı” tartışması, edebiyat dünyasını bir süredir meşgul ediyor. Gazetemiz aralık ayında tartışma başlattı. Varlık dergisi ocak sayısını buna ayırdı. Gazetemizdeki tartışmaya katılanlar edebiyatçıların çoğu, ölçünün dil olduğunu belirterek, yazarın hangi dilde yazarsa o edebiyata gireceğini söylediler. İşin ilginci, karşı çıkanlar da “kullanılan dili” örnek gösterdiler. Türkçe yazılıyorsa, Türkçe edebiyat denmenin sakıncası yoktu.

Benim bu tartışmadan çıkardığım en büyük sonuç, dilin bir araç olduğu ve tek başına karar verici olmadığıydı. O halde edebiyatın ne olduğunu belirleyen neydi? Cevabının üzerinde daha az duruldu: Kültür. Bir araç olarak dili biçimlendiren kültürdür. O kültür, çağımızda uluslar tarafından üretilir. Millidir. O halde “Türkçe edebiyat mı Türk edebiyatı mı” sorusu, aslında şöyle de sorulabilir: “Ulus edebiyatı mı, kimlik edebiyatı mı?” Bugün Türkçe edebiyat iddiası, yazını milli kültürden, ulusal kültürden koparma iddiasıdır. Kültürü parçalamak, dili parçalamak, toplumu parçalamaktır.

Türkçe edebiyat savunucuları vahşice kültür bölücülüğü yapıyorlar. Sadece kültürü ve dili değil, şairlerimizi, yazarlarımızı da parçalamak istiyorlar. Kafasından, kolundan, bacağından tutan çekiştiriyor. Ürettiklerine, dile katkılarına değil nüfusundaki kütüğe bakıyorlar. Türk edebiyatının kalbine yerleşmiş olan Cemal Süreya'yı yeniden göçerliğe zorluyorlar. Onu Türk edebiyatından koparıp, yakasına bir “Türkçe edebiyat” fişi basıp bu kez köyüne sürgün ediyorlar. Sen burada kal, diyorlar. Oysa Süreya'nın şiirleri, düzyazıları, 25 yıldan fazla sürdürdüğü Türk Dil Kurumu (Bunu da Türkçe Dil Kurumu yapalım isterseniz efendiler!) üyeliği, Türk dilinin şovalyesi olduğunu bizlere tekrar tekrar hatırlatıyor.

YALNIZ TÜRKE DEĞİL TÜRKÇEYE DE TAVIR

Cemal Süreya'yı “Türkçe edebiyat” ipine götürmelerinin sebebi Kürt kökenli olması ve Türkçe ile sonradan tanışması. Süreya, bu serüveni şöyle anlatıyor: “Benim dil serüvenim şu: küçük çocuk bakıcıya veriliyor; daha doğrusu o çocuk kendini bakıcının elinde buluyor; seviyor bakıcısını; onu ana belliyor. Türkçeyle ilişkim böyle. Bir noktada gurbetin aşka dönüşmesi. Bu dil yorganımdır benim: biraz haşhaş, biraz balık kokar (oysa Türkçede balık azdır), biraz da zeytin tadı taşır. Taşısa da… Ol hikâyet böyle…”(3) Süreya, Türkçeye aşkla bağlandı. Türkçeyi iyi kullanmakla yetinmedi, geliştirdi. Öz Türkçeci oldu: “Dil konusunda baştan beri orta bir yol tutturmuşumdur. Yine de son yıllarda öz Türkçe'ye daha çok yöneldiğim görülüyor. Yirmi beş yılı aşkın bir süre Türk Dil Kurumu üyeliği yaptım. Kurum kapatıldıktan sonra, şimdi daha öz Türkçeciyim.”(4)

Şairin öz Türkçeye yönelişi, son dönem şiirlerine de yansır. “Karangu, beğençe, çatuben, görklü...” gibi kelimeler daha çok görülmeye başlar. Oysa Türkçe edebiyatçılara bakın, aslında Türkçe ile barışık değillerdir. Cemal Süreya gibi aşk duymazlar, yorgan bellemezler, sarılmazlar. Onlar için kullanmaya mecbur bırakılmış bir dildir Türkçe. Güle oynaya, nakış gibi işleye işleye değil, ağlaya ağlaya yazılır. Türkçeyi bozmak, öz Türkçe'den uzaklaşmak başlıca görevleridir. Süreya, kendi de belirttiği gibi 25 yıl Türk Dil Kurumu üyesi olarak da çalıştı. Hatta 31 Mayıs 1980'de Aydınlık'ta yazdığı bir yazıda Türkçede özeleştiriyi gündeme getirdi. Batı kaynaklı sözcüklerinin karşılıklarının öneri haliyle kabul edilip yaygınlaştığını, oysa kurullarda soruşturmadan geçirilip karara bağlanarak kullanıma sokulması gerektiğini söyledi. Özeleştiriyi kurum üyelerinden başlatması gerektiğini ifade etti.(5) Tam da bugüne oturan, güncelliğini koruyan bir özeleştiri önerisi. Türkçe edebiyat safında yer alanların böyle bir derdi var mı acaba? Dil üzerine bir hassasiyet görebiliyor muyuz? Yoksa estetiğin yok olduğu, gittikçe karmaşıklaştığı, gelişigüzel yazıların dolup taşdığı bir dille mi karşı karşıyayız? Türkçeyi “karangu”ya sürükleyenler, her geçen gün konumlarını pekiştiriyorlar.

BATI'YA KAFA TUTAN TÜRK ŞAİRİ

Cemal Süreya'nın “Türk edebiyatı, Türk şiiri, Türk okuru” demekten çekinmediğini yine düz yazılarında görüyoruz. “(...) Köy romancıları son yirmi yıl içinde büyük çaba gösterdiler, büyük tutkuyla çalıştılar, kendine özgü diyebileceğimiz yapıtlar ortaya koydular, uzunca bir süre Türk romanını kendi adlarıyla anımsattılar. Dahası, geniş, yaygın bir Türk köy edebiyatı akımı yarattılar.”(6)

Türkçe edebiyatçılar okuyucuyu da değiştirmek, Türk kimliğinden sıyırmak, kimlik temelli bir isim vermek zorunda kalıyorlar. Formülleri basit: Türkiyeli okur. Aynı Fransızca roman, İngilizce edebiyat diyemedikleri gibi onlarda da okur Fransalı, İngiltereli olmuyor. Ama Türkiye gibi hedefteki bir ulus devlette yaşıyorsanız, Türkiyeli olmak zorundasınızdır! Süreya'nın romanı Türk, edebiyatı Türk olunca okur da Türk olur: “Nahit Sırrı Örik, Sait Faik'in ilk öykülerinin Varlık dergisince geri çevrildiğini anlatmıştı bir gün. Ama ne oldu, sonunda Sait Faik'i Türk okuruna tanıtan, yayan kurum yine Varlık oldu.”(7) Bugün Varlık, Türkiyeli okurlarıyla, Türkçe edebiyat derdinde!

“Yazılarımda daha çok Türk edebiyatı üzerinde düşünmeye çalışıyorum”(8) diyen Süreya, Cumhuriyet'in kurulduğu günden bir yana sadece dilde değil, düşüncede ve kültürde de bir “Türk” uygarlığı arandığına dikkat çeker: “Son elli yılın dergilerine çok tepeden bakıldığında edebiyat sorunlarının altında bir Türk düşüncesinin ne olması gerektiğinin yoklandığı, uygarlık sorununu ele alınmak istendiği görülür.”(9) Böylece meselenin bam teline, yani uygarlaşmanın sadece dil aracıyla değil, esas olarak kültürle ve düşünceyle oluştuğuna dikkat çeker.

Süreya'ya göre şiir, Türk şiiridir. Şair, Türk şairi. Öyle ki şairlerimiz, dünyanın birçok ülkesindeki şairlerden daha öngörülüdür: “Bir İngiliz şairinden daha öngörülü olmuş Türk şairi. Bunu rahatça söyleyebilirim. Türkiye’de Yevtuşenko gibi en az 30 şair var; ondan daha iyi.”(10) Ona göre, Türk şairi Batı karşısında üstünlüğü yine edebiyatla kazanacaktır: “Türkiye gibi ülkeler Batı’ya karşı ilk rövanşlarını edebiyatla alacaklardır. Hele şiirdeki lirizm olanağı büyük bir üstünlüktür.” (11)

BUGÜNÜN OTOBÜSE BİNDİRİLMEYEN ŞAİRİ

Cemal Süreya, 1989'da yazdığı “Pasaport” şiirinde Evren cuntasının ve Turgut Özal hükümetinin edebiyat ve sanata getirdiği yasakları irdeler: “Bu hükümet / Pir Sultan’a pasaport vermiyor, / Onu anladık. / Yunus Emre’ye de / Basın kartı vermiyor, / Onu da anladık. / Ama bu hükümet / Ferman çıkarmış / Karacaoğlan’ı / Otobüse bindirtmiyor.”

Fakat yukarıdaki şiiri sadece bu yönüyle göremeyiz. Pir Sultan, Yunus Emre, Karacaoğlan boşuna seçilmemiştir. Bu aynı zamanda Türk dilinin hedef alınmasına bir tepkidir. 12 Eylül'cülerin görevini, şimdi Türkçe edebiyatçılar üzerine aldılar. Pir Sultan'a pasaport yok, Yunus Emre'ye basın kartı yok, Karacaoğlan otobüse binemez. Türk dilini savunanlar, dergilerinde köşe bulamaz. Liberal söylemlere ayak uydurmalısınız. Etnik, mezhepsel, cinsel kimliğinizle öne çıkmalısınız. Çıkmazsanız, çıkartılırsınız.

Aydınlıkçı şairden son bir alıntı: “Türkçe'den bir kıl kopar, içinde güneşler, dünyalar, ırmaklar vardır. Ama Türkçe'den koparacaksın...”(12) Cemal Süreya, Türk şiirinin, Türk edebiyatının kılı kırk yaran, kırk yarıktan aydınlıklar biçimlendiren kuyumcusu. Aşık olduğu, sarıldığı Türkçe onun artık öz anası. Güneşler doğuran, dünyalar keşfeden, ırmaklar akıtan şair, “Türkçe edebiyat” safsatasıyla kültür kırıcılarına, Türkçeyi bozanlara eserleriyle hâlâ dersler veriyor.

DİPNOTLAR:

1) Cemal Süreya, 99 Yüz, Kaynak Yayınları, Şubat 1992, s. 55.

2) https://t24.com.tr/k24/yazi/turk-mu-turkce-mi-bak-bu-asansor-turk,2977

3) Cemal Süreya, Güvercin Curnatası, Yapı Kredi Yayınları, İstanbul, 2012, s. 123.

4) Cemal Süreya, Günübirlik, Adam Yayınları, İstanbul, 1982, s. 72.

5) Cemal Süreya, Aydınlık yazıları -Paçal-, Kaynak Yayınları, S. 59.

6) Cemal Süreya, Günübirlik, Adam Yayınları, İstanbul, 1982, s. 255.

7) A.g.e, 37-39.

8) Cemal Süreya, Güvercin Curnatası, Yapı Kredi Yayınları, İstanbul, 2012, s. 40-41.

9) Cemal Süreya, Günübirlik, Adam Yayınları, İstanbul, 1982, s. 63.

(10) Cemal Süreya, Güvercin Curnatası, Yapı Kredi Yayınları, İstanbul, 2012, s. 210.

(11) A.g.e, s. 46.

(12) A.g.e, s. 165

Son Dakika Haberleri