CHP’den Mavi Vatan’a düşmanlık
CHP’li Ünal Çeviköz, Mavi Vatan’ın dış politikayı askerileştirme ve agresif hale getirmeye yardımcı olan yayılmacı bir söylem olduğunu öne sürdü
CHP Genel Başkan Başdanışmanı Ünal Çeviköz, Davutoğlu'na yakınlığıyla bilinen Karar TV’ye açıklamalarda bulundu. Dış politikanın kuvvet kullanma üzerinden kurgulandığını savunan CHP'li Çeviköz, “İktidar 20 yılın sonunda Türkiye’yi çok ciddi bir yalnızlığa ve bölgesinde itibarsızlığa sevk etti. İktidarın son zamanlarda kuvvet kullanma ya da kuvvet kullanma tehdidi üzerinden kurguladığı bir dış politika anlayışı var. Bunun değişmesi gerektiği kanaatindeyiz.” dedi.
Geçmişte Türkiye’nin taraf tutmama politikası izlediğini anlatan Ünal Çeviköz, “Türkiye, gerek bölgedeki sorunların çözümünde arabuluculuk, gerekse kolaylaştırıcılık rolünü oynamaya çok müsait ülkeydi. Çünkü hem Batı ile ilişkileri hem bölge ile ilişkileri fevkalade gelişmiş, bölgeyi iyi anladığı için de Batı’nın anlayamadığı konuları Batı’ya aktarabilen bir konuma sahipti. En önemlisi de Türkiye’nin taraf tutmama politikası vardı. Sorunların çözümü için iktidar tarafından geçtiğimiz yıllarda diplomasiye ve diyaloğa yeterince şans tanınmadığı kanaatindeyiz.” diye konuştu.
'MAVİ VATAN' YAYILMACI KONSEPT
Mavi Vatan söylemiyle saldırgan bir algı yaratıldığını iddia eden Çeviköz, şunları kaydetti:
“Mavi Vatan söylemi, AK Parti iktidarının dış politikayı askerileştirme ve dış politikayı biraz daha agresif bir hale getirmesine yardımcı olan bir söylem gibi. Mavi Vatan’ın tarifine baktığınız zaman, bu aslında egemenlik haklarının ötesinde bir alanı kapsayan ve bu şekilde egemenliğin daha geniş bir alana yayılmasını öngören bir konsept, bir kavram gibi. Türkiye’nin hava sahası, kara toprakları sınırları ve aynı zamanda karasuları tamamen egemenlik haklarına sahip olduğu bölgelerdir. Hiçbir şekilde buradan bir damla su da verilmez, bir karış toprak da verilmez. Ancak karasularımız 6 mil genişliğindedir. 6 milin ötesindeyse uluslararası hukuka dayalı olarak başka kavramlar vardır. Bunlardan bir tanesi kıta sahanlığıdır. Bir diğeri de ekonomik bölgedir. Bunlar aslında 200 mile kadar uzanan alanlardır. Mavi Vatan diye 200 mile kadar uzanan alanı da eğer kendi egemenlik alanınız olarak görürseniz, o zaman biraz saldırgan ve yayılmacı bir algı yaratırsınız.”
YUNAN VE FETÖ TEZİ
CHP'li Çeviköz'ün Mavi Vatan konseptinin yayılmacı olduğu yönündeki iddiası, Batı'nın Türkiye karşıtı toplantılarında yıllardır işleniyor; Yunan kamuoyunda sıklıkla dile getiriliyor ve FETÖ'cüler tarafından da savunuluyor. Aslında Türkiye, bugüne kadar 200 millik yetki alanında deniz hukuku dışına çıkan hiçbir faaliyette bulunmadı. Yani 200 milde egemenlik hakkımızdır deyip ne seyrüsefer serbestliğini engelledik, ne de bu yönde kışkırtıcı bir açıklama yaptık. Fakat yayılmacılık iddialarının özünde; Türkiye'nin karasuyunun ötesinde yürüttüğü sismik/sondaj faaliyetler ile Libya ile yaptığı Münhasır Ekonomik Bölge anlaşması bulunuyor. Seville Haritası ile Türkiye'yi Antalya Limanı'na hapsetmeyi hedefleyen Batı, 'yayılmacılık' iddiasıyla 200 millik deniz yetki alanımızı Yunanistan ve Güney Kıbrıs Rum Yönetimi'ne vermeyi hedefliyor. Fakat onlar bile Çeviköz'den daha insaflı ki; en azından karasuyumuzu 6 değil 12 mil olarak kabul ediyorlar.
MEB NEDİR, NE DEĞİLDİR?
Aslında Ünal Çeviköz'ün iyi bildiği, ama yeniden hatırlatmakta fayda gördüğümüz Münhasır Ekonomik Bölge kavramına bir parantez açmak gerekiyor.
MEB'e temel teşkil eden kavramların başında "miras denizi" (patrimonial sea) kavramı yer alıyor. Daha 1972'de Santo Domingo Bildirisi ile ülkelerin “miras denizi” üzerindeki “egemenlik hakları” teyit edilmiş, 1982'de Birleşmiş Milletler Deniz Hukuku Sözleşmesi ile uluslararası hukuka girmiş bir kavram. Bugün MEB kavramı, “karasularının ölçülmeye başlandığı esas hatlardan itibaren 200 deniz mili genişlikteki deniz alanlarının deniz yatağı ve toprak altı ile üzerindeki suların canlı ve canlı olmayan tüm kaynaklarına yönelik, kıyı devletlerine sunulan ekonomik hakları” ifade ediyor.
Ünal Çeviköz bunun “egemenlik hakkı” olmadığını söylese de; (ki Türkiye resmi olarak yalnızca deniz yetki alanı kavramını kullanıyor), aslında MEB kıta sahanlığını da ihtiva ettiği için kullanım hakkından fazlası anlamına geliyor. Bu nedenle 1982 Birleşmiş Milletler Deniz Hukuku Sözleşmesi'nde kıta sahanlığı ve Münhasır Ekonomik Bölge kavramları iki ayrı rejim olarak korunmuş. Çünkü 200 milin de ötesine uzanabilen kıta sahanlığı, 'ab initio'(başlangıçtan beri) ve 'ibso facto'(kendiliğinden) bir hak olarak kabul ediliyor. Uluslararası Adalet Divanı'nın 1969 tarihli Kuzey Denizi Kıta Sahanlığı Davası'nda da bu teyit edilmiş. Yani kıta sahanlığı, “kıyı devletinin deniz altındaki doğal uzantısı” olarak tanımlanıyor ve bazı durumlarda 350 mile kadar uzanabiliyor. Herhangi bir beyana yada ilana gerek duymuyor. Yani Çeviköz, hem vatan toprağının doğal uzantısını kabul etmiyor, hem de 'miras denizi'ni reddediyor.
ÜÇÜNCÜ ÜLKELERİN HAKLARI
Ünal Çeviköz'ün Mavi Vatan sınırlarını aşırı bulmasının tek dayanağı ise; olsa olsa MEB içinde üçüncü devletlerin kablo ve boru döşeme gibi bazı haklarının bulunması olabilir. Fakat uygulamalar da artık bunun kitapta yazdığı gibi olmadığını gösteriyor. Mesela Malta, daha 2014 yılında kıta sahanlığından geçen denizaltı kabloları için vergi alınması yönünde bir kanun çıkardı. Çin, Hindistan ve Rusya da kablo döşeme ve onarım faaliyeti öncesinde izin alma şartı getirdi. Zaten Sözleşme'de de “sahildar devletin haklarının ve yükümlülüklerinin gerektiği şekilde göz önünde bulundurulması” hükmü yer alıyor.
Bunun daha da ötesinde, son yıllarda Güney Çin Denizi'nde seyrüsefer serbestliği adı altında kışkırtıcı faaliyetlerde bulunan Amerikan Donanması'na karşı; Çin, Hindistan ve Singapur gibi ülkeler “200 milimden geçerken de haber vereceksin” diye notalar veriyor.
Diğer yandan dünya devletleri, karasuyunun ötesindeki deniz yetki alanları için yıllardır savaşıyor. Vietnam ile Çin arasındaki kıta sahanlığı savaşı, İzlanda ve İngiltere arasındaki balıkçılık savaşları buna örnek verilebilir. Daha 3 ay önce İngilizlerin, kendi MEB'lerine giren AB balıkçı gemilerini durdurmak ve hatta bunlara el koymak için yasa tasarısı hazırladığını ve devriye gemilerini Manş Denizi'nde konuşlandırdıklarını da eklemek gerekir.
O zaman Çeviköz'ün yanıt vermesi gereken sorular şunlar: Türkiye, Münhasır Ekonomik Bölgesi içinde hakkı olmayan hangi faaliyetleri yürütüyor? Eğer kıta sahanlığımızı, yani doğal uzantımızı vatan olarak tanımlamayacaksak, ne olarak tanımlayacağız? Çeviköz bugün deniz hukukunda bulunan seyrüsefer hakkının, Türk denizcileri tarafından 500 yıl önce temellerinin atıldığını biliyor mu? Peki MEB miras denizi değilse, dünyada bu kadar savaş neden çıkıyor?
SAVUNMA İLERİDE BAŞLAR
Türkiye'nin Mavi Vatan konseptinin fikri nüveleri, Mustafa Kemal'in daha 1915'te Anafartalar Cephesi'ndeyken Alman gazeteci Ernst Jaeckh'e verdiği şu mülakatta gizlidir:
“Karada kıstırılmış durumdayız. Tıpkı Ruslar gibi. Boğazları tıkamakla Rusları Karadeniz’in içine kapamış olduk ve eninde sonunda çökmeye mahkûm ettik. Çünkü müttefikleriyle bağını kesmiş olduk. Ama biz de çökmeye mahkûmuz. Hem de aynı nedenden. Gerçi Akdeniz’in, Karadeniz’in ve Hint Okyanusu'nun eteklerindeyiz. Ama herhangi bir okyanusa açılamıyoruz. Deniz kuvvetinden yoksun bir kara kuvveti olarak yarımadamızı, kara kuvvetlerini çekinmeden getirebilecek olan bir deniz kuvvetine karşı hiçbir zaman savunamayız.”