Çiftçiler: Yeniden baş tacı olalım
‘Köylünün önemini üretimin önemini biliyordu Atatürk. Üreten köylüyü daha çok üretmek için teşvik etti. O zaman köylünün ineği, üç beş tavuğu vardı. Yanında koyunu keçisi… Kendi yağıyla tuzuyla kavrulabilen bir dönemde yaşadık biz’
Onlar suya ve toprağa hayat veren, yediğimiz her bir dilim ekmekte içtiğimiz çorbada, çayda, giydiğimiz her elbisede emeği olan Türkiye’nin gerçek sahipleri. Toprağı alın teriyle filizlendiren ekmeğini bin bir zahmetle topraktan çıkaran emektar çiftçilerimiz. Bugün Dünya Çiftçiler Günü. Türkiye’nin gerçek sahiplerinin, milletin efendilerinin günü kutlu olsun. 14 Mayıs Dünya Çiftçiler Günü nedeniyle Denizli’nin Honaz ilçesi Menteşe köyünde çiftçilik yapan İsmail Kara ve Arife Kara’nın evine konuk olduk.
İsmail Kara 1953 doğumlu. Çocukluğundan beri çiftçilik yapıyor. Liseyi bitirdikten sonra Denizli Belediyesi’nde memurluk yapmak için sınava girmiş ancak evde 6 kardeş var. Tek bir maaşla bu ev geçinemez diyerek, çiftçiliği tercih etmiş. Kara, “Eskiden öküzle çalışıyorduk. Babama, ‘traktör alalım, traktörle devam edelim çiftçiliğe’ dedim. Babam da itiraz etmedi. 1977’de traktör aldık. 77’den beri makineli tarımla uğraşıyorum. Benim iki çocuğum var. İkisini de everdim. Oğlum liseyi bitirdi, işe girdi. Ama çiftçiliği de biliyor, bana yardımcı oluyor” dedi.
1 KİLO BUĞDAYA BİR LİTRE MAZOT ALIYORDUK
O zaman bölgede su olmadığı için sadece buğday ekimi yapıldığını belirten Kara şöyle devam etti: “70-80 yılları arasında buğdayın altın dönemiydi. Hayvanlarla buğdayı götürüp sattığımız zaman mazotumuzu da alıyorduk, pazar ihtiyacımızı da karşılıyorduk. 1 kilo buğdaya bir litre mazot alabiliyorduk. Buğday da 245 kuruştu, mazotta…”
88’den sonra sulama kooperatifi üyesi olan Kara, yeraltı kuyularından su çıkardıklarını ve bu sayede bölgede kiraz üretimine başladıklarını belirterek şöyle devam etti: “Domates biber ürettik. Denizli’ye gittiğimde 5 pazara girdiğimi hatırlıyorum. Kirazı 7 yılda yetiştirdik, domates biber işini bıraktık. Karnımızı doyurduk, çoluk çocuğu da okuttuk, everdik. 20 dekarda kiraz üretiyorum bugün. Kıza ‘at kendini köye artık yapamıyorum’ dedim…”
TOPRAK MUTLU ETTİ BİZİ
İsmail Kara’nın eşi de kendisi gibi çiftçi bir ailenin çocuğu. Çocukluktan beri toprakla uğraşıyor. Eskiden anne babasına şimdi de eşine yardımcı oluyor. Arife Kara, “Eşimle beraber bahçelere yardım ediyorum. Çocuklar işin başına geçene kadar her şeyi beraber yapıyoruz. Üzüm de yapıyoruz. Çiftçilikle yıllardır uğraşıyoruz. İnekçilikten bahçeciliğe geçtik. Bu yaşıma kadar toprakla uğraştım. Toprak mutlu etti bizi. Ama şu anda doyurmuyor bizi. Üretiyoruz ama ucuz gidiyor ürünler. Yaşam artık çok zor oldu” dedi.
Arife Kara, toprakla uğraşmanın zor olduğunu ama bir o kadar da güzel olduğunu belirterek, “Her insan yapamaz bu işi. Doğal yiyoruz her şeyi, kendimiz yetiştirip yiyoruz o da güzel tarafı” diye konuştu.
KENDİNE YETEN BİR DÖNEMDE YAŞADIK
Atatürk çiftçiyi neden milletin efendisi yaptı diye sorduk Kara ailesine. İsmail Kara, “Köylünün önemini üretimin önemini biliyordu çünkü Atatürk. Üreten köylüyü daha çok üretmek için teşvik etti. O zaman köylünün ineği, üç beş tavuğu vardı. Yanında koyunu keçisi… Kendi yağıyla tuzuyla kavrulabilen bir dönemde yaşadık biz” dedi.
İsmail Kara, kooperatiflerin önemine de vurdu yaptı: “Cumhuriyet’in ilk yıllarında kurulan kurumlar vardı. TARİŞ, TMO gibi kurumlar. TMO bize o zaman buğday için 15 kuruş pirim verirdi. TARİŞ’e pamuğumuzu verirdik. Çapa parası, gübre parası teşvik parası verirdi. Ton başına pirim öderdi. Pancar ekerdik, gübresinden ilacına kadar devlet karşılardı. Hep para kazandık o dönemlerde.”
ŞEHİRDE İNSANLAR ERKEN ÖLÜYOR
Kara ailesinin en büyük üzüntüsü kendilerinden sonra bu işi yapacak gençlerin az olması. İsmail Kara şöyle devam etti: “Bizden sonra bu işi yapmak isteyen olacak mı? Yeni çiftçiler yetişmeli. Okulu bitirmekle olmuyor bu iş. Usta çırak ilişkisiyle yetiştik biz. Gençlerin köylere dönmelerini istiyorum. 70 yaşına geldim, kendimi 50 yaşında gibi görüyorum. Şehirde insanlar erken ölüyor. Benim babam 102 yaşında öldü. Köyün ortamı farklı. Temiz su, temiz hava, taze sebze, meyve, süt her şey var burada.”
Arife Kara da genlerin teşvik edilmesini isteyerek, şunları söyledi: “Şehirlere göçtü gençler. Orada da durumları çok iyi değil. İş bulamıyorlar. Gençleri teşvik edip üretime sokmak lazım. Bizden sonra bu işi yapacak kimse yok. Her bölgenin sebzeleri, meyveleri var. Çiftçilikte Bağ-kur zorunluluğu var. Üretim olmazsa pirimi yatıramayabiliyorsun. Devlet destekli olmasını istiyoruz. Çiftçiyiz ama sağlığımı kaybettiğimde sigorta primimi yatıramadığımda sağlık hizmetlerinden yararlanamıyorum. Devletten destek bekliyoruz.”
YENİDEN BAŞ TACI OLALIM
İsmail Kara girdi maliyetlerinin de yüksekliğinden de şikâyet etti: “Çok sıkıntı var. 190 liraya aldığımız gübre 800 liraya ilaçlar üç katına çıktı. Yem fabrikaları ve gübre fabrikaları kurulmalı, destek verilmeli.”
Arife Kara’nın da son sözleri şöyle oldu: “Çocukları okuttuk everdik oğlumuzun düzenini kurduk bir kızımız kaldı… Geçen yıldan beri çok yıprandık. Aldığımız her şey üçe katlandı. Hakkından gelemez hale geldik. Yeniden baş tacı olalım. Çocuklarımızın da köye dönsün.”