Cihat Yaycı: Siyasi söylemlerle 'soykırım vardır' denilemez
BAU DEGS Başkanı Doç. Dr. Cihat Yaycı Joe Biden'ın aldığı karara ilişkin açıklamasında "Perinçek-İsviçre" davasına atıfta bulunan Cihat Yaycı, "Bu davanın sonuçları da dikkate alınarak, yerel mahkeme kararı olmadan siyasi söylemlerle 'soykırım vardır' denilemez. Hukuken geçerliliği yoktur." dedi.
ABD Başkanı Joe Biden'ın skandal 'soykırım' kararına ilişkin açıklamalarda bulunan BAU DEGS Başkanı Doç. Dr. Cihat Yaycı, "Perinçek-İsviçre" davasına atıfta bulunarak, "Bu davanın sonuçları da dikkate alınarak, yerel mahkeme kararı olmadan siyasi söylemlerle 'soykırım vardır' denilemez. Hukuken geçerliliği yoktur." dedi.
Doç. Dr. Cihat Yaycı’nın açıklaması şöyle:
Maalesef bu durumun önümüzdeki dönemde aleyhimize ciddi bazı politik ve ekonomik kampanyalara neden olacağını akıda tutmak gereklidir.
Belirtilen senaryonun gerçekleşmesi halinde Ermeni diasporası ve Türkiye düşmanları birlikte harekete geçebilecekler ve tazminat ve sigorta davaları açma kampanyası da başlayabileceklerdir. Diğer yandan Türkiye’ye özür dilemesi için baskı kampanyaları ve hayra bir takım ilişkiler için şart olarak öne sürebileceklerdir.
Sadece yurtdışında yabancılar değil İstanbul'da önemli hukuk bürolarının da bugünü bekliyor olduğuna dair söylentiler mevcuttur.. Çünkü ortaya muazzam bir sigorta/tazminat ekonomisi çıkacağımı umuyorlar.
Bundan sonra başka ne olur sorusuna gelince;
Biden’ın 40 yıllık senatörlük kariyeri boyunca tüm Ermeni sözde soykırım tasarılarının yanısıra 1974 sonrası Türkiye’ye ambargo uygulanması da dahil aleyhimize tüm Rum ve Yunan lehtarı tasarıların da ya hazırlayıcısı ya da imzalısı olduğunu bilmek ve hatırlamak lazımdır.
Bu gerçekten hareketle bundan sonra;
Bu aleyhimize baskı kampanyası Kıbrıs'a da uyarlanır,
Tümü ile yalan Pontus Soykırımı konulu iftira dolu tasarılar gelir,
Sonra da sözde Kürt meselesi iddiaları gündeme getirilebilir.
Daha sonra ise tam da bizim deyimimizle “şeytanın sağdan yanaşması misali” İstikşafi görüşmeler tarzı uygarca masaya oturalım, tartışalım tuzağı gelebilir.
Masaya oturma teklifinin kendi aramızda tartışılması dahi “İşte kendileri kabul ediyorlar” algısı oluşturulmasına yeterli olacaktır. Tüm bu iftira dolu iddiaların Osmanlı Devleti dönemine ait olduğu savını da bu Türkiye karşıtı cephenin reddettiğini, Cumhuriyet'in Osmanlı’nın halefi olarak da, kendi döneminde de sorumluluğu var kampanyası yürüttüklerini unutmayalım.
Peki ne yapılmalı?;
Öncelikle tüm bunların iyi niyetli olmadığı bir kenara düşmanlık olduğunu unutmayalım.
Bu baskı ve aleyhe kampanyaların siyasi iktidarlar meselesi değil Türkiye Cumhuriyetini hedef aldığını bilelim. Çünkü tüm bu iftiralar Cumhuriyetimizin tüm dönemlerinde yapılmıştır. 50 yıl öncesinde diplomatlarımızın Ermeni terör örgütlerince şehit edildiklerini hatırlayalım.
Tüm bu baskı ve aleyhimize kampanyaların bundan böyle giderek artacağı gerçeğini kabul edelim ve milli birlik ve beraberlik içerisinde dik duralım. Safları sıklaştıralım, milli çatı altında toplanalım. Bu konuları iç siyaset malzemesi yapmayalım ve bir takım iç siyasi çıkarlar uğruna asla bu iftiralar için ne masaya oturalım, ne de masaya oturulmasını tavsiye ve telkin edelim.
Şimdi Türk Milli yumruğu zamanıdır.