22 Aralık 2024 Pazar
İstanbul
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Mersin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

Çin’in yükselişi tesadüf değil

Bilim, emperyalist zincirlere vurularak hayatın merkezinden uzaklaştırıldı ve etkisizleştirildi, sadece dar uzmanlık alanlarında geçerli ve teknik nitelikte bir etkinliğe indirgendi. Bilimsel üretim süreçleri ticarileştirildi; bilgi, kamu değeri olmaktan çıkarıldı.

Çin’in yükselişi tesadüf değil
Şıncın 40 yıl önce küçük bir balıkçı kasabası iken şimdi gökdelenlerin yükseldiği zengin bir kent haline geldi.
A+ A-
CEMİL GÖZEL / Bilim ve Ütopya Dergisi Genel Yayın Yönetmeni

10 yıl öncesine kadar Batı entelijansiyasının Çin’deki gelişmelere karşı gösterdiği iki tür reaksiyon vardı. Bu gelişmeler ya neoliberal dalganın bir başarı örneği olarak sunulurdu (çünkü bu dalga öyle kuvvetliydi ki önüne geçilemiyordu ve Çin de bu dalgaya kapılabiliyordu) ya da görmezden gelinirdi. Artık kimse görmezden gelemiyor ve bu gelişmenin neoliberal dalgayı yararak gerçekleştiği herkes tarafından kabul ediliyor. Nasıl edilmesin? Çin, havacılık ve uzay, uydu navigasyon sistemleri, nükleer enerji ve yüksek hızlı tren gibi kilit sanayi alanlarından kuantum bilgi, demir bazlı süper iletkenler, kök hücreler, sentetik biyoloji gibi alanlara kadar orijinal keşifler yapmış ve Batı ile yarışan hatta onu geçen bir gelişmeye ulaşmıştır.

BİLİMİN ÖZGÜRLEŞMESİ

Bu yüzden Batı entelijansiyası uzun süredir Çin ile nasıl başa çıkılabileceği sorusunu tartışmaktadır. Bu sorunun sadece Çin’in iktisadi gelişimiyle sınırlı olmadığını biliyoruz. Aksi olsaydı geçen aylarda The Economist, “Çin Bilimi”ni kapağına taşımazdı. Demek ki Çin ile bilimde nasıl başa çıkılacağı sorusu da gündemdedir. Bu çok normal; “Bilimde Çin Devrimi” hegemonyacı ülkeler için endişe verici bir gelişme. Çünkü Çin’in bilimdeki üstün başarısı, bilimin üzerindeki emperyalist hegemonyanın etkisini ortadan kaldırmaktadır. Bilim, emperyalist zincirlere vurularak hayatın merkezinden uzaklaştırıldı ve etkisizleştirildi; güvenilirliğinin sorgulanmasının yolu açıldı ve bilim, sadece dar uzmanlık alanlarında geçerli ve teknik nitelikte bir etkinliğe indirgendi; bilimsel üretim süreçleri ticarileştirildi; bilgi, kamu değeri olmaktan çıkarıldı ve alışverişin konusu olan özel bir değişim değeri hâline getirildi. “Çin’de Bilim Devrimi”, bilimi emperyalizmin zincirlerinden koparan ve özgürleştiren bir gelişmedir.

Çin’in yükselişi tesadüf değil - Resim : 1
Şanghay'daki Doğu'nun İnci Kulesi'nin altında bulunan müzede, dünyanın geleceğine ilişkin ütopyalar içeren bir bölüm bulunuyor.

BATI’DAN AYRIŞAN ÇİZGİ

Çin günümüzde patent ve bilimsel makale sayısı açısından dünyada başı çekiyor. Yani Çin bilimde nitelik açıdan da bir sıçrama yaşıyor. Çin’de bilimin sadece teknolojiye tabi kılınmadığını gösteren olgulardan da biridir bu. Çin bilimi, “dış gerçekliğe ilişkin, doğruluğu pratik içinde sınanmış ve sistemleştirilmiş bilgiler” olarak kavradığı için bu kadar başarılı olabiliyor. İçinde yaşadığımız dönemde, Batı’dan farklı bir gelişme çizgisidir bu.

TARİHSEL SÜREÇ

Çin’in bu yükselişi tesadüf değil. Şöyle: Avrupa’nın dünyanın merkezine yerleşmesinin tarihi 1400’lerin sonuna dayandırılır. Çünkü dünyanın Avrupa tarafından “fethedilmesi”nin tarihi ile -ki bu aynı zamanda sömürgeleştirmenin ve sömürgeleri yağmalamanın da tarihidir- kapitalizme doğru uzun yürüyüş iç içedir. Bu fetihler yeni bir sınıf olan burjuvaziyi de yükseltmiş ve sermaye birikimini adım adım Avrupa’ya taşımıştır. Fakat Avrupa’nın dünya ekonomisinin merkezine yerleşmesi 1800’lerden sonradır. Çin ve Hindistan 1800’lere kadar ekonomik olarak dünyanın merkezinde yer alıyordu; Avrupa’da Sanayi Devrimine rağmen Asya, dünya ekonomisinde Avrupa’ya göre çok daha üstün ve üretkendi. Denilebilir ki Avrupa, kesintisiz olarak Asya’ya tutunarak kalkınmıştır. Kapitalizmin ilk nüvelerinin ortaya çıkışından 1800’lere kadar, yaklaşık olarak 300 yıl Asya merkezli bir dünya olduğu hâlde Avrupa’nın bu tarihler arasında da üstün olduğu fikrinin tek nedeni Avrupamerkezci sosyal teoridir. Bu Avrupamerkezci teori sayesinde Avrupa’nın halkları dünyanın zenginliği üzerinde yüzyıllardır hak iddia etmektedir. Avrupamerkezci sosyal teori Avrupa’nın karşı konulmaz ve kaçınılmaz üstünlüğü ve yapısal önceliği varsayımına dayanan metafizik bir teoridir. Metafizik olmasının en önemli nedeni, pratiği teoriye uydurmasıdır.

İMPARATORLUK GELENEĞİ

Kapitalist gelişme, 16. yüzyılda Portekiz’den, 17. yüzyılda Hollanda’dan ve 18. yüzyılda Britanya’dan başlayarak Avrupa’da gelişti. Buna rağmen 1800’lere kadar, Çin ve Hindistan ekonomik ağırlığın dolayısıyla üretimin merkeziydi. Bu durumun en önemli nedenlerinden biri Asya devletlerinin köklü imparatorluk geleneğidir. Çünkü imparatorluk en başta üretimin ve ticaretin örgütlenmesi demektir. Yani Çin’in geçmişinde Batı’dan üstün bir gelişme birikimi zaten hazırdı. Son yüzyıl açısından da durum şudur: Asya-merkezci bir uygarlığın emperyalist hegemonyacılığa direnerek yeniden yükselmesi Millî Demokratik Devrim programının büyük başarısıdır. Çin’in buradaki en önemli rollerinden biri ise sosyalizm hedefinden geri adım atmaması, sosyalizmin ilk aşamalarında dahi onun yarattığı büyük olanakları insanlığın hafızasına yerleştirmiş olmasıdır.

Çin’in yükselişi tesadüf değil - Resim : 2
Doğu'nun İnci Kulesi ile Görev Medya, Aydınlık ve Ulusal Kanal heyeti.

DÜZEN VE DİSİPLİN

20 Ekim ve 27 Ekim arasında Çin’e yaptığımız ziyarette bilincimde şekillenen ilk fikir bu oldu. Çin’in kendine özgü sosyalizminin doğurduğu büyük olanaklarla daha havalimanında karşılaşılıyorsunuz. Düzenli, disiplinli ve gelişmiş şehirlere ayak bastığınızda bunu daha çok hissediyorsunuz. Çin olağanüstü bir kalkınma düzeyine ulaşmış ve bölgesel gelişme açısından büyük başarılar elde etmiş. Burada sosyalist planlama ve kalkınmanın rolünün biricik olduğunu tespit etmek gerekiyor. Çin mucizesi, sosyalist planlamanın yarattığı göz kamaştırıcı bir zemin üzerinde yükselmiş. Aslında Türkiye planlamanın toplumsal ve ekonomik gelişme için ne kadar önemli olduğunu tarihsel olarak erken kavramış ülkelerden biridir; emperyalist sistemin bir parçasına dönüştürülerek planlamadan vazgeçmenin sonuçlarını da unutulmaz tecrübeler biriktirerek yaşamıştır. Çin’deki sosyalist gelişme bunu yeniden hatırlatıyor.

SOSYALİST PLANLAMA

Çin Devrimi’nin görece kısa bir süre sonunda ulaştığı bu yüksek gelişme düzeyinin temelinde, başından beri sosyalist planlamaya verilen değerin yattığını söylemek yanlış olmayacaktır. Mao Zedung’un şu sözleri, Çin mucizesinin tesadüf olmadığını, aksine planlı bir kalkınma hedefinin sonucu olduğunu gösteriyor: “Kapitalist toplumda ulusal ekonomide dengeye krizler yoluyla ulaşılır. Sosyalist toplumda dengeyi planlama yoluyla bir gerçeklik haline getirme imkânı vardır.” İnsanlığın Çin’den öğreneceği çok şey var.

Çin Bilim emperyalizm Asya Sosyalizm