Çocuklara ses, yüz, meme ameliyatını bilimsel diye savunanlara yanıt: Tedavi değil cinayet
Türkiye'de ameliyatla 28 çocuğun cinsiyetini değiştirdiler ama aslında bu cinsiyetini iptal etmekti. Çünkü ne tam kadın olabiliyorlar ne erkek... Uzmanlar bu sürecin intiharı artırdığını belirtirken, pediatri dernekleri 'zararlı ve etik dışı' diyor.
Batıdan çok haber geliyordu. 10 yaşında ergenlik baskılayıcı kullandılar. 16 yaşında memelerini küçülttürdüler… Hayretle izliyorduk. LGBT dayatması evlerin içine uzandı… Çocuklar birer birer ameliyat masasına yatırıldı. Daha 12 yaşında bunun kararını verebilir mi? Ailesi buna nasıl izin verir?.. Derken çarpıcı gerçekle yüz yüze geldik… İstanbul Üniversitesinde 28 çocuğun cinsiyetine müdahale edildi. Ergenlik baskılayıcı ilaç kullanıldı. Bunlardan 16’sına çapraz hormon verildi. 7’si ses, yüz ve meme ameliyatı oldu. Çocuklardan biri 12’sine bile gelmemişti. LGBT aktivistlerinin doluştuğu batı destekli bir takım kurumlar bu işi “bilim” diye savunurken işin gerçeğini Ürolog Prof. Dr. Zeki Bayraktar’la konuştuk. Bayraktar’ı Sağlık Bilimleri Üniversitesi Sancaktepe Şehit Prof. Dr. İlhan Varank Eğitim ve Araştırma Hastanesinde ziyaret ettik. Biz sorduk o yanıtladı.
AMERİKAN PEDİATRİ KOLEJİ: ETİK DIŞI
Bu çalışma bilimsel ve etik midir?
Hayır değil, çünkü etik ve yasal ihlaller var, İstanbul Üniversitesi Tıp Fakültesinde yapılan bu çalışma hem tıbbi ilkelere hem de yasalarımıza aykırı. 19 yaşından gün almamış çocuklarda, 7 ergende cinsiyet değiştirmeye yönelik ameliyatlar yapılmış, bu yasalarımıza aykırı, ayrıca 22 ergende, ergenlik durdurucu hormonlar kullanılmış, bu çok tartışmalı ve itiraz gören bir uygulama. Amerikan Pediatri Koleji bu, pubertal blokajı/ergenlik durdurmayı “zararlı ve etik dışı” olarak değerlendiriyor. 2018’de hazırladığı kapsamlı bilimsel raporunda, pubertal blokaj ve karşıt cins hormon kullanımına şöyle itiraz ediyor (Rapordan okuyor): “Reşit olmayan bireylerin kısırlığına neden olan bir kombinasyonu içermekte, bilim dışı bir ideolojiye dayanmakta, bilimsel kanıtlara dayanmamakta ve tıpta uzun süreden beri var olan, uygulanan ‘önce zarar verme’ etik ilkesini ihlal etmektedir.”
Bu ilaçları aslında en sık kullanan biz ürologlarız, ama nerede ve kimde? İleri evre, metastatik, prostat kanserli hastalarımızda, çünkü kanseri durdurmanın başka çaresi yok bu hastalarda, androjenleri bloke ederek kastrasyon yapıyoruz, yani kişiyi kimyasal olarak hadım ediyoruz ki kanser daha fazla ilerlemesin, azgınlaşmasın, ama bu hastalar genellikle 60-70 yaşında, yani fiziksel ve ruhsal gelişimlerini tamamlamış kişiler, buna rağmen biz bu hormonları kullanmaya başlarken kılı kırk yarıyor, yan etkilerini sıkı bir şekilde takip ediyoruz. Çok yan etkisi var, hal böyle iken bu ilaçlar fiziksel ve ruhsal gelişimini tamamlamamış, henüz beyni dahil organları tam gelişmemiş büyüme çağındaki bir ergende nasıl kullanılabilir? Bu, o çocuğun büyümesini, olgunlaşmasını, doku ve organlarının gelişimini durdurmak demektir, uzun dönemdeki yan etkileri de hiç bilinmiyor, bu çok büyük bir risktir ve Amerikan Pediatri Koleji’nin raporunda da belirtildiği üzere zarar vericidir.
ÖMÜR BOYU HORMON TAKİBİ
Bu ilaçları ömür boyu kullanacak mı?
Karşıt cinsiyet hormonlarını kullanacak, büyük oranda ömür boyu veya ömür boyu aralıklı. Diyelim ki erkek kadın olmak istiyor, beden yapısını feminize etmek için östrojen kullanacak, çünkü bu hormonu üretecek bir dokusu/organı yok. Ya da kadından erkeğe geçiş yapmak istiyor, bedenini maskulenleştirmek için erkek tipi kıllanma ve kas yapısı oluşturmak için testosteron kullanacak, çünkü bu hormonu üretecek bir organı/dokusu yok. Erkeğim diye iddia ediyor, o görüntüyü sürdürebilmek için de testosterona ihtiyacı var. Sonuç olarak bu hormonu dışarıdan alacak, bedeninde üretilemiyor çünkü…
‘KISIRLAŞTIRIYORSUNUZ’
Bu ilaçların ne tür yan etkiler var mesela?
Şimdi bunlar başta kemik mineralizasyonunu azaltıyor, büyümeyi gelişmeyi durduruyor. Ergenlik nedir? Bedenimizin en hızlı geliştiği dönem. Şimdi siz bunu durduruyorsunuz, beyin gelişimini durduruyorsunuz, gonadlarını/yumurtalıklarını yok ediyorsunuz, sperm ve yumurta üretme kapasitesini yok ediyor, kısırlaştırıyorsunuz vs… Ergenlik döneminden bahsediyoruz, ergenin biyolojik ve ruhsal gelişimini durduruyorsunuz, ergenlik bireyin hem biyolojik hem ruhsal olgunlaşma dönemi değil mir? Çatışmalarıyla, duygusal gelgitleriyle, biyolojik gelişmedeki hızlanmasıyla… O fırtınalı dönemi yaşayacak, hani diyorlar ya “Batı, Batı, bilim…” e bilim böyle diyor işte, bunları Amerikan Pediatri Koleji söylüyor, ben demiyorum. Cinsiyet hoşnutsuzluğu yaşayan çocukların yüzde 90-95’inde bu hoşnutsuzluk ergenliğin sonunda geriliyor zaten, kendiliğinden geriliyor, çocuğun bu dönemde ruhsal açıdan takip edilmesi yeterli, hasar veren müdahaleler –ilaç veya ameliyat- çok yanlış.
Amerikan Pediatri Koleji “kısırlığa neden olan bir kombinasyonu içeriyor, zararlı, etik dışı, bilimsel dayanağı yok” diye uyarıyor. Niye dikkate alınmıyor bu uyarılar? Bu rapor onlarca bilimsel araştırmaya dayanıyor. Benzer şekilde İngiltere Ulusal Sağlık Servisi de bunun rutin bir tedavi yöntemi olarak kabul edilemeyeceğini, klinik etkinliğini ve güvenilirliğini gösteren yeterince kanıt bulunmadığını açıkladı ve rutin kullanımını yasakladı, sadece klinik araştırmalarda kullanılabileceğini bildirdi. Tüm bunları niye görmüyoruz? Hani bilim rehberimiz olacaktı?
İstanbul Tıp Fakültesindeki bu çalışmada Amerikan Pediatri Koleji’nin “Bilimsel değildir, ideolojiktir, kanıta dayalı değildir, etik değildir, zarar vericidir’’ dediği bu ilaçlar kullanıldığı gibi 7 çocuk da ameliyata yönlendirilmiştir, bu tıbbi ilkelere de yasalarımıza da aykırıdır.
‘ŞİKAYET ETMELİLER’
Bu çalışmada da gördük pişman olanlar da var. Çocuklardan biri intihara kalkışıyor… Aileler bu tür müdahaleleri nasıl kabulleniyor?
Evet dünyada bu yönde çok yayın çıkıyor. Bu çalışmada 2 çocuğun memeleri alınmış, 5 çocukta ses ve yüzde feminizasyon (kadınsılaşma) ameliyatı yapılmış, meme implantı yapılmış vs… Sesini inceltmiş, ses tellerine dokunulmuş, yüze kemik alınmış, aşınmış, çenesi kısaltılmış vs olabilir… kolay ameliyatlar değil bunlar… Sonra bu çocuklardan biri pişman olmuş, tüm ilaçları bırakmış ve geçişten vazgeçmiş, şimdi kim verecek bunun hesabını? Onay aldıklarını söylüyorlar. Ruhsal sorunları olan bu çocuklar bu ameliyatları ısrarla talep ediyorlar. Avrupa ve Amerika’daki yayınlara dayanarak söylüyorum ebeveynler tehdit ediliyor. “Tedavi” dedikleri bu uygulamayı kabul etmemeleri halinde çocuklarının intihar edeceğini öne sürüyorlar. Ebeveyn ne yapsın, büyük bir panikle “O zaman onaylıyorum.” diyor.
Şimdi bu onayların ne kadar etik ve yasal olduğunu tahmin edin. Yasalara aykırı onam olabilir mi? Tabi pişman olanlar şikayet etse olay çok daha kolay çözülür, Batı’da Amerika’da Avustralya’da bu tür şikayetler davalara dönüşmeye başladı, muhtemelen bizde de olur bunlar.
‘İNTİHAR RİSKİ AZALMIYOR’
Üstelik trans operasyonu yapıldıktan sonra da intihar riski azalmıyor, ömür boyu devam ediyor bu sorunlar, bunu bu konuda en kapsamlı araştırma olan İsveç çalışması çok net bir şekilde gösteriyor.
Orada hangi veriler var?
Trans bireylerde psikiyatrik sorunlar daha sık görülüyor. Bunlar çeşitli… Depresyon, kaygı bozukluğu, madde kullanımı, psikotik madde bağımlılığı, intihar eğilimi ve ölümler… Hem intihara bağlı ölümler, hem intihar dışı ölümler çok daha sık görülüyor. Kanserler, suça karışma, mahkumiyet, şiddet, kalp hastalıkları bunların hepsi daha yüksek oranlarda… Bu niye böyle… çünkü bu bireylerde çok yoğun psikiyatrik sorunlar var, bu sorunları görmezden geliniyor, onlara odaklanılmıyor, direkt ameliyatla cinsiyeti değiştirelim, sorun çözülsün deniyor, iyi ama sorunun özümü bu değil ki, İsveç’te bunu takip etmişler, 1970’lerden 2013’e kadar, sorunun ameliyat olan trans bireylerde aynen devam ettiğini, ömür boyu sürdüğünü saptamışlar. Ve doğal olarak makalenin sonuç bölümünde “demek ki trans ameliyatları bir çözüm/tedavi değil” diyorlar.
BOCALAMA DOĞAL SÜREÇ
Psikiyatrist dostlarımızdan son yıllarda cinsiyet karmaşası yaşayan çocuk başvurusunun arttığını duyuyoruz.
Evet öyle, ergenlerde hızlı başlangıçlı cinsiyet hoşnutsuzluğu diye yeni bir tanım var. 2018’de bir makale ile tanımlandı. Vaka patlaması yaşanıyor adeta. Kovid-19 salgını da ondan sonra yaşandı ve örtüştü ama bunun onunla bir ilgisi yok tabi. Bunu tanımlayan otoriteler, internet ve sosyal medya etkileşimlerine vurgu yapıyorlar.
Kimlik bocalaması olan olmayan çocuklar da dahil hemen herkeste ergenlik döneminde bir geçiş süreci olur, her dört kişiden biri bunu biseksüel konfüzyon dediğimiz bir şekilde yaşar, kendisini biseksüel sanabilir bu dönemde, bu aslında geçici bir durumdur. Ama internet etkileşimleri yüzünden bunlar kalıcı hale geliyor gibi.
Nasıl oluyor bu?
Şöyle, herkes ergenliğin duygusal çatışmalarını bilir, örneğin ergen bir gün aşık olur ertesi gün aşık olduğundan nefret eder. Bir gün öfkelenir ertesi gün sever… vs
Bunlar ergenlerin duygusal gelgitleri, duygusal instabilite…
Ergenler bu tür çatışmaları aslında üç alanda yaşarlar: Duygusal alanda, inanç alanında, ve cinsiyet kimliği alanında…
Bunlar özellikle orta ergenlik dönemi dediğimiz 15-18 yaş arasında zirve yapar.
İnanç alanında Tanrıyı sorguluyor mesela, var mı yok mu, varsa niye var, neye benziyor? Çünkü somut düşünceden soyut düşünceye geçiş evresinde, inançlarını rasyonelleştirmeye çalışıyor, bu süreç sağlıklı bir şekilde yaşanırsa 20’li yaşlarda dinginleşiyor, ama o fırtınanın yaşanması ve atlatılması lazım, bu gelişimin olgunlaşmanın doğal bir evresi…
Aynı durum cinsiyet kimliğinde de yaşanıyor. Ergenlikte çocuğun hormonları coşuyor. Cinsel dürtüleri ortaya çıkmaya başlıyor. Sosyal ortamda arkadaşlıklar kuruyor. Örneğin erkek, erkek arkadaşı gelince yanına ona bakarken onu seksüalize edebiliyor, aslında cinsel dürtülerini tam tanımlayamıyor, ne olduğunu anlayamıyor, karmaşa yaşıyor… Kız, kız arkadaşı geliyor, ona bakarken onu seksüalize edebiliyor. Duygularını, dürtülerini tanımlamaya çalışıyor aslında, ne olduğunu anlamaya çalışıyor. Geçiş dönemi.
Yani heteroseksüel döneme pat diye geçilmiyor, bu son evre… Uzmanlar çocukluk dönemini 0-12 yaşı aseksüel dönem, 12-18 yaşı biseksüel dönem,18-20 yaş sonrasını heteroseksüel dönem olarak tanımlar. Heteroseksüel döneme ulaşmak için bu aşamaları aşmış olmamız gerekiyor, hem çocukluk hem ergenlik dönemindeki çatışmaları çözmemiz ve aşmamız gerekiyor. Bunu başaramadığımız zaman işte oralara takılıyoruz. Freud da eşcinselliği zaten öyle tanımlıyor, psikoseksüel immatürite/olgunlaşamama… psikoseksüel açıdan çocukluk dönemine takılmak veya o döneme geri dönmek…
‘EN BÜYÜK TEHLİKE DAMGALAMA’
Ailelere ne önerirsiniz?
Bir kere böyle bir olgunun varlığından yani ergenlik döneminde bu tür geçici karmaşaların yaşanabileceğinden haberdar olmamız gerekiyor. En büyük tehlike damgalanma. Ergen kendisini eşcinsel olarak damgalamayacak. Aile, öğretmenler aynı şekilde… Şimdi bu karmaşayı yaşayan çocuk psikoloğa gidiyor, o da “Tamam böyle hissediyorsan böyle ol, böyle kal” diyor, yani onu damgalıyor. Günümüzdeki en büyük sorun bu. Ergen, aile, öğretmen bunun geçici olabileceğini bilirse, bu süreç sağlıklı yönetilirse risk azalır.
Ergenlikteki bu çatışmalar, aslında eskiden beri vardı. Ama ergen çatışmalarını kendi içerisinde çözüyordu, zamanı gelince. Yüzde 99 o çatışmalar bitiyordu. Şimdi ise bu çatışmaların ne olduğunu merak eden çocuk, ‘Acaba ben eşcinsel miyim?’ diye düşünüyor, internete giriyor. Bazı kelimeleri yazdığı anda tak diye bütün eşcinsel siteler, o propaganda önüne yığılıyor. Bir bombardımana maruz kalıyor. Aynı karmaşayı yaşayan akran gruplarla sosyal etkileşime giriyor. İnternet üzerinden bombardıman saatlerce devam ediyor. Bu nedenle, ailelerin devletin herkesin dikkatli olması lazım. Eğer yeterli önlem alınmazsa maalesef önümüzdeki yıllarda transseksüellik - eşcinsellik konusunda dramatik bir artış görebiliriz.
Bu alanda kısıtlamalar yapılması yönünde bir çağrınız da oldu.
Evet, Medeni Kanun 18 yaşını dolduran bireylerin cinsiyet değişimini mümkün kılıyor. Ama artık ergenlikte ruhsal gelişim süreci gecikti. Sorumluluk alma yaşı geciktiği için ergenlik yaşı da ileriye gitti. Birey 18 yaşında böyle bir kararı verecek olgunlukta değil.
Avustralya, Yeni Zelanda, Psikiyatri Koleji, bu kararda acele etmemeliyiz diyor, elimizde kesin kanıtlar yok, bulgular çok çelişkili, acele davranmamalıyız diyor.
Biz şimdi bunu da bir tarafa bıraktık, var olan kanununu da ihlal ederek 16 yaşındaki çocuklara cinsiyet ameliyatı iptali yapıyoruz. Ceza Kanunu’nda böyle bir suç tanımı yapılmamış, çünkü bugüne kadar çocuklara böyle bir uygulama yapılabileceği kimsenin aklına gelmemiş olmalı. Yine de Medeni Kanunumuza göre cinsiyet değişikliği için kişinin 18 yaşını doldurması yani 19 yaşından gün almış olması gerekiyor. Bu çalışmada ortalama on altı buçuk yaşındaki ergenlerde hormon uygulanmış ve ameliyat yapılmış, bu suçtur, TCK’ya göre taksirle yaralama suçu, çocuklar üzerinde deney yapma suçu, görevi kötüye kullanma suçları işlenmiştir. Eğer bu ameliyatlar başka bir merkezde yapılmış ve öyle gelmişler ise, yasalara aykırı işlem olduğundan dolayı bunun hemen yasal mercilere bildirilmesi gerekirdi, bildirilmezse TCK 280’ne göre suç işlenmiş olur, maalesef bu suç da var burada, bu konuda da dava açılmalı… tabii yeni içtihatlar da oluşmalı veya yasa düzenleyiciler daha net çizgilerle sınırları belirlemelidir.
LGBT aktivizminin arkasında ne var?
Bunun tek bir yanıtı yok. Endüstri olabilir, işte Hollywood sektörü, reklam ve dizi sektörü olabilir vs… Zamanında 1975’li yıllarda bu işte eşcinsellere karşı ayrımcılık, aşırı şiddet vesaire vardı, bunlara karşı bazı tedbirler alalım, mağduriyetler artmasın derken işin ucu buralara geldi… Bunların da bir rolü oldu elbette ama çok güçlü fonları var. Küresel olarak destekleyen finansörleri var ve tabii ki aktif bir eşcinsel-transgender ideolojisi ve aktivizmi var.
CİNSİYET DEĞİŞTİRMİYOR İPTAL OLUYOR
Tüm bu uygulamalardan sonra erkek kadın, kadın erkek olur mu?
Hayır… Cinsiyet değiştirme diyoruz ama bu yanlış bir ifade, cinsiyet değiştirilemez, olan aslında cinsiyetin iptal edilmesi.
Cinsiyetin değiştirilebilmesi için ne olması lazım? Örneğin bir erkek var, genetik yapısı 46XY, testisleri var, testosteron üretiyor, penisi var vs. Şimdi biz onu ameliyat ettik diyelim, ben onun testislerini ve penisini kesip alırım, ama genetik yapısı hala 46 XY, ben ona ne yapabilirim? Hiçbir şey. Bir çıkır açarak penisinin derisini oraya döşerim. Ona da vajina/neovajina derim ama o vajina değil ki, beden onu bir yara gibi algılıyor ve sürekli olarak kapatmaya çalışıyor, kapatıyor, daralıyor, bu nedenle sürekli metal genişleticilerle açmak gerekiyor, çok acı izdırap verici bir işlem… Bu bireyin şimdi östrojen üreten bir dokusu var mı? Hayır. Yumurtalık gamet hücresi üretebiliyor mu? Hayır. Rahmi var mı? Hayır. Gebe kalma şansı var mı? Hayır. Adet görme şansı var mı? Hayır. Emzirme şansı var mı? Yok. Çocuk doğurma şansı var mı? Yok. Seks hayatı olabilir mi? Çok zor. Çünkü yaptığımız vajina sürekli kapanıyor veya daralıyor, çoğunlukla, birçoğunun seksüel hayatı ya yok ya da acılar içinde, çünkü doğal vajina aktif ve canlı bir organdır, yoğun damar ve sinir yapısı vardır, esner, genişler, kasılır, sekresyon salgılar vs, doğal bir florası, kendi kendini temizleyen doğal bir savunma sistemi var, PH değeri belli aralıkta, asidik aralıkta kalır, mikroplar üreyemez vs… Peki translarda yapılan neovajinada böyle bir şey var mı? Tabii ki hayır. Esneme yok, genişleme yok, kasılma yok, salgılama yok… gerilme yok, sinir yok, uyarılma yok algılama yok… Klitoris yok…
Kadından erkeğe geçişte de rahim, yumurtalıklar memeler ve vajina alınır, yani kadınlık iptal edilir ama erkek yapılamaz, çünkü penil ve testiküler protez asla işlev görmez… Testis protezi iki plastik toptan ibaret, penis de duyusu olmayan bir doku parçasından, deri ve yağ… elden, bacaktan ya da sırttan cilt ve yağ dokusu alarak yaparız. Ereksiyon, duyu, fonksiyon olmaz. Ama illa görüntü olarak bulunsun istiyorlar. Sonuç olarak alınan hiçbir organın yerine, yeni bir organ yapılamaz, bu mümkün değildir, dolayısıyla bunlar aslında cinsiyeti değiştiren ameliyatlar değil, cinsiyeti iptal eden –cinsiyetsizleştiren- ameliyatlardır.
HAKEM SÜRECİ TAMAMLANMADI
İstanbul Tabip Odası, bir açıklama yaparak çalışmayı yürüten yazarlara sahip çıktı. Tabip Odasından yapılan açıklamada, “Bilimsel yazılara bilimsel yanıtlar verilir. Herhangi bir bilimsel itirazın olmadığı, etik kurul onayı alınarak yapılan bu bilimsel yayını, toplumda infial yaratmaya çalışan bir dille magazin malzemesi haline getirmeye hiçbir meslektaşımızın ve yayın organının hakkı yoktur. Bu örgütlü saldırı karşısında meslektaşlarımızın yanındayız.” denildi.
İstanbul Tabip Odasının bilimsel yazı dediği söz konusu çalışma Pediatrik Endokrinolojide Klinik Araştırmalar Dergisi’nde “uncorrected proof” damgasıyla 29 Mart 2023’te çevrimiçi olarak yayınlandı. Hakem inceleme süreci tamamlanmayan yayınlarda bu tabir kullanılıyor. Görüştüğümüz akademisyenler, sağlıkla ilgili yayınlarda bunun çok olağan olmadığını anlattı. Bir akademisyen, “Salgın sürecinde araştırmaların bu şekilde yayınlandığı oldu ama cinsiyet değiştirme ile ilgili nasıl bir acele var ki, bu çalışma inceleme süreci tamamlanmadan yayınlandı.” dedi.
İSTANBUL ÜNİVERSİTESİ İNCELEME BAŞLATTI
İstanbul Üniversitesi İstanbul Tıp Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Tufan Tükek, sosyal medya üzerinden bir açıklama yaparak inceleme yapılacağını bildirdi. Açıklamada şu ifadeler yer aldı: “İÜ İstanbul Tıp Fakültesi hastanesinde 2017 yılından beri cinsiyet sorunu yaşayan bireylerin değerlendirildiği ve tedavi edildiği kapsamlı bir kurul bulunmaktadır. Bu kurulda, psikiyatrist, çocuk ve erişkin endokrinoloji, üroloji, adli tıp, kadın doğum uzmanları yer almaktadır. Birçok hastaneden yönlendirilen hastalar bu kurulda değerlendirildikten ve aile onamı alındıktan sonra tamamen yasal ve tıbbi gerekçelere dayandırılarak tedavi uygulanmaktadır. Bu işlemler cinsiyet değişimi değil, 18 yaşına kadar ara dönem hazırlık dönemi işlemleri olmaktadır. Sonuç olarak birçok üniversite hastanesinde olduğu gibi tıbbi gerekçelerle, kurul kararı ile yasal tedavi süreçleri uygulanmaktadır. Ayrı bahis edilen konu hakkında detaylı bir inceleme yapıldıktan sonra detaylı bilgi kamuoyu ile paylaşılacaktır.