Çocuklara türküler
Türk Halk Müziği Sanatçısı Rüstem Avcı ile yaptığımız söyleşinin ikinci bölümünü okurlarımızın dikkatine sunuyoruz. Pazar günü yayımladığımız, sanat hayatının üniversitede yüksek lisans tezine konu olmasıyla başlayan söyleşimizin devamında Avcı, çocuklara yönelik bir “kültür aktarımı projesi” olarak hayata geçirdikleri sahne performansını anlattı. Halk türkülerini masallar eşliğinde çocuklara sundukları projeyle yüzlerce çocuğa kültürümüzü ve türkü sevgisini aşılayan Rüstem Avcı ile Ayşegül Dede, sahne aldıkları yerlerde çocukların yoğun ilgisiyle karşılaştı. Çocukların özellikle erken yaşlarda dikkat süresinin çok kısa olduğunu, fakat türkünün hikayesiyle birleştirilen masalların sunulmasıyla birlikte bu sürenin şaşırtıcı biçimde uzadığını belirten Rüstem Avcı, projenin detaylarını anlattı.
- Bu proje nasıl ortaya çıktı?
35 yıl TRT'de sanatçılık yaptım. Türküleri en doğru şekilde söylemeye çalıştım. Bizde bir de denetleme kurulu vardır, repertuar kurulundan geçmeyen türküyü okuyamazsın TRT'de. Kaydettiğin her eser, beş kişilik bir heyetin denetiminden geçer. O yüzden titiz çalışarak görev yaptım. Beni kim dinliyor diye ise hiç araştırma yapmadım. Ama emekli olduktan sonra kafama vurdum. Şöyle bir araştırdım ve gördüm ki beni kırk-kırkbeş yaş üstü dinliyor. 45 yaş altı ise popüler müzik dinliyor. Günümüzün belası. Tabi ki çok güzel müzikler de var, ama çok kötüler de var. Ne yazık ki dejenerasyon var. Biz gençliği neden kaybettik? Çünkü 5 yaşındaki çocuğa kültür aşılaması yapmadık.
- O yaşlardaki çocuklara aşılanan kültür, ileride seçiçi olmalarını sağlar mı sizce?
Ben bu gerçeği şöyle farkettim. Yeğenim Ayşegül Dede, çok iyi bir masal anlatıcısı. Kitapları var, bir de Levent'te kitabevi var. Bir gün beni çağırdı. Sazımla Keloğlan türküsünü çalmamı istedi. Rüştü Asyalı'nın yazdığı sözlerle okudum. Çocuklar pür dikkat dinledi ve de eşlik ettiler. Böyle bir proje hiç yapılmamış. Ayşegül'e dedim ki “sen bu Keloğlan hikayesini birazcık değiştir ama konu aynı olsun.” Keloğlan'ın çok değerli olan horozunu kaçırıyorlar. Aykız var padişahın kızı. Ama beş yaşındaki çocuk evlenmeyi bilmediği için hikayede evlendirmiyoruz da kavuşuyorlar mutlu son olarak. Ve Keloğlanı trene bindiriyoruz. “Tren gelir hoş gelir” türküsü. Keloğlan, il il gezerek Aykız'ı arıyor. Toplam yedi sekiz türküyle bir saatlik bir program. Çocukların büyükler gibi ön yargıları yok. Bağlamayla temas etme fırsatı bulunca mutlu bir şekilde ailelerine dönüp diyorlar ki, “anne ben bağlama çaldım!..”
- Nasıl organizasyonlarda yer alıyor bu proje?
İlk olarak Üsküdar Belediyesi tiyatro şenliğinde ücretsiz olarak sunduk, çok beğenildi. Sonra on yerde daha yaptık, çok başarılı oldu. Sonra pandemi girdi. Mesela küçücük bir kasaba, eskiden Adana'ya bağlı olan Kadirli. Şimdi Osmaniye Vilayetine bağlı. Oradan bir kitabevi sponsor oldu ve bir konserlik davet aldık. Biz bir günde iki konser verdik. Çünkü talep giderek artmış ve salon yetmemiş. Biz de bir gün içinde iki konser yaparak sorunu çözdük. Normalde beş yaşındaki bir çocuğu 1 saat dikkatini dağıtmadan tutamazsın. Çocuklar çıt çıkarmadan ve bize de eşlik ederek dinlediler. Ben buna “kültür aktarımı projesi” diyorum. Biz bunu yurt geneline yaydık. Tokat'tan, Denizli'den davetler almıştık ama araya pandemi girince kaldı. Bu projenin en güzel şekilde yer alacağı yerler belediyelerin organizasyonları.
- Eğitim sisteminde bu kültür aktarımı nasıl yaygınlaştırılabilir?
İlkokul ve Ortaokul öğrencilerimize bağlama öğretmemiz lazım. Milli Eğitim, bu konuda bir hazırlık yaptı. Binlerce saz aldı. Fakat şöyle bir yanlış yapıldı. Kısa saplı bağlama aldılar. Kısa saplı bağlama, sadece aşıklık geleneğine göre çalınır. Ama halk müziğinin yüzde atmışı hüseyni makamında. Ona eşlik edemez. Kısa sap, bağlama düzeninde bir kolaylık olsun diye çıkarıldı ve bunu bir gelenek gibi yaptılar. Çok yaygınlaştı. Bağlamanın alanını kısıtlıyor, bir Konya mızrapı vurulamıyor, Zeybek mızrapı vurulamıyor. Uzun saplı bağlama alınması lazım.
Neden kısa sapı tercih ettiler?
Özel ders veren kurumlar, kısa sapa yönlendirdi. Anadolu zaten deyişlerin yeri, aşıklama. Ben hiçbirine karşı değilim, onlar da güzel. Ama bir Ankara misketini tavrıyla çalamazsın. Kayseri türküsünü, Yozgat sürmelisini çalamazsın. Trakya'yı çalamazsın. Çalarsın ama... Tadsız olur.
Yarın söyleşimizin üçüncü bölümünde, Rüstem Avcı'nın İnegöl'ün tanıtımı için bestelediği türküleri anlattığı kısıma yer vereceğiz.