Çocukluğumuzun düşlerindeki o diyar: Kore Demokratik Halk Cumhuriyeti
Bir kentin sadeliğinin ne olduğunu hiçbirimiz bilmiyoruz; bu kesin böyle! Kimse bilmiyor... Ancak KDHC’de gezerken, bir iş yerine girerken, çok güzel mimarisi olan bir devlet dairesine girerken ya da bir bakkalın önünden geçerken bunu hissediyorsunuz.
Dünya, Eylül 2018’de kuruluşunun 70’inci yıldönümünün kutlamaları için Kore Demokratik Halk Cumhuriyeti (KDHC)’ne çıkartma yapmıştı, ben de! Bu yazı biraz bekledi ve olgunlaştı.
Vakti zamanında Pekin’de, Tunca Arslan ile bir Uygur Türkü büyüğümüzün misafirliğine gitmiştik. Pekin kent merkezinin biraz dışında, dingin görünümlü, kendi karakteristiğini taşıyan basit tasarlanmış, sosyal konutların sıralandığı mahalledeydik. Tunca’ya, orada bulunduğum o an içindeki hissettiğim dinginliği, iç huzuru nedense bir türlü dile getirip açıklayamadığımı söylemiştim. İlginç şekilde, benzeri duyguyu -İnsanlık düşmanlarının Çavuşesku’yu devirip katlettiği yılın ertesinde- Bükreş’i gezdiğimde de hissetmiştim. Halbuki yapı olarak birbirine benzemeyen yerler... Bu örnekleri daha çok sıralayabilirim. İşte o duyguların aynısını ama çok daha vurucusunu, çok yıllar sonra bana KDHC yaşattı.
Şair olsam belki bir kaç dizeyle anlatabilirdim ama belki! Gerçek şu ki gördüğüm KDHC bana göre bir masal ülkesi. Buradaki her bir sözcüğü özellikle seçip yazdım; yemyeşil, dingin, sessiz, şekerleme gibi boyanmış binalar, temiz, abartısız! Çizgi film sahnelerini gerçek yaşama mı uyarlamak istiyorsunuz; işte KDHC bunun için doğal bir film platosu.
DÜNYANIN EN GÜZEL ÇIKIŞI OLAN HAVAALANI
Minibüsümüze binip havaalanının otoparktan çıktık. Sanki bir evin apartmanının bahçesinden geçer gibi çıkıp, havaalanını bitirir bitirmez hemen karşıda sade apartmanlar karşıladı bizi. Dünyanın en güzel çıkışı olan havaalanı. İlk görülen, temiz, sade apartmanlar ve apartmanları kuşatan yemyeşil bir çevre oldu.
"Büyük binaların ardında büyük günahlar vardır" denir ve işte bu ülkede o binalardan yok! Çünkü burada çalınmış, kirli para yok. Tam tersine hiç bitmeyen ambargolar yüzünden bu insanların geleceklerinden çalınmış hayatlar var. Ülkede pis para olmayınca haliyle lüks de olmuyor. Bu lükssüzlük beni ziyadesiyle ve fazlasıyla çok ama çok memnun etti. Hatta şöyle düşündüm, peynirimi ve zeytinimi alabilmek için eğer Pekin’e arada bir uçabileceğimi bilsem ve telefonumu (özellikle cepten internet, -okumazsak olmuyor işte-) kullanacağımı bilsem, hiç tereddüt etmeden KDHC’de birkaç yılımı harcarım. Pyongyang’a gidersem, belki oradaki sinema okulunda çalışırım ve dünyaya arada bir haber geçerim. İyi fikir! Güzel düşler bunlar!
ÇİZGİ FİLM DEYİP GEÇMİYORUZ!
Film platformu, sinema deyince bir parantez açayım ama bu hiç sıradan bir parantez değil: Bir gün de bizi Pyongyang’da çok büyük olmayan Film Merkezi’ne götürdüler. Orada uzun metrajlı filmlere odaklanamadım ama KDHC’nin çizgi filmlerdeki müthiş performansı beni şaşırttı. Çocuklarınıza tereddütsüz, gönül rahatlığıyla seyrettirebileceğiniz çizgi filmler bunlar. Neden mi? Siz hiç mesela o Walt Disney denilen kanalı izlediniz mi? Küçük çocuklarınız ne seyrediyor farkında değilsiniz. Çocuk kanalı diye açtığınız o kanalda minikler için; sevgililer var, öpüşmeler var, pek mini etekli yüksek topuklu lolita azmanları var. Siz çizgi filmlerin içine kondurulan inanılmaz subliminal mesajları hiç gördünüz mü? Bu konuda internette bir arama yapın, neler bulacaksınız! Neyse, buradan duyuruyorum: Çocuklarınıza seyrettirebileceğiniz dünyanın en güzel doğru çizgi filmleri KDHC’de üretiliyor, bilginize! (Bir kısa not daha; Pyongyang’da da Uluslararası Film Festivali düzenleniyor ama bu pandemiyle sanırım o da güme gitti).
KDHC fotoğraflarında, caddelerde arabaların olmaması dikkatinizi çekmiştir. Bunlar çalıntı para ve alın teriyle ters orantılı şeyler. Umarım sonsuza değin o arabalar bu caddelere hiç çıkmaz. Evet, kentte trafik yok ve bunun ne mükemmel bir güzel görüntü ve dinginlik olduğunu ancak gözlerinizle görünce anlarsınız. Bu ülkede araba kirliliği diye bir şey yok ve haliyle bu inanılmaz bir temizliği de beraberinde getiriyor! Toplu taşımacılık elbette var. Ancak başkentin o meşhur metrosuna da binmeye fırsat bulamadık. Zaten KDHC bu metro ağını geliştirebilirse "car-free" bir ülke olarak gelecekte büyük sükse yapacak. Umarım bunu korur. İlerde dünyanın en temiz ülkesi olacak, kesinlikle bu bir gerçek!
TÜRK DÖNERİ BİR SONRAKİ GEZİYE KALDI!
Bir KDHC tanıtım broşüründe Türk döneri kesen bir sürü döner makinesini yan yana görmüştüm. KDHC’ye bak sen; bizim dönerde fabrikasyona geçmişler sanki. Hiç zaman yoktu, burayı da gidip göremedim. Elbette düşmanın kafasına çakılacak füze merkezlerini, uzaktan da olsa görebilseydim mesela. O füzeler ambargonun içinde bu füzeleri üretebilen insanoğlunun gururu. Atatürk’ün varlığı nasıl mazlum ülkelerin bağımsızlık yolunda simge kişilik olduysa, KDHC’nin bu füzeleri de ileride biz insanlığın göğsünü gere gere anlatacağı gurur kaynakları olacak.
Bir ülkeye güzelliği veren insanı ve çevresi. Umarım KDHC, Siyonizm’in yaptırımlarından çabuk kurtulur ve ülke özgürce kalkınır. Ülkeleri eleştirel yaklaşırken de bilgi sahibi olmak şart. Kurulduğundan bu yana yaptrırımlara maruz kalan bir ülkeden, Batı’nın propagandası altında kalarak fikir ürettiğini sanmak insafsızlığın ve cehaletin dik âlâsı! Ama bu gerçeği gören Batılılar da var elbette. Zaten KDHC ile dayanışma içinde olan ülkelerin derneklerinin çoğu Batılıydı ve hepsi Pyongyang’daydı. 70. Yıl Kutlamalarının gözdesi de Gérard Depardieu oldu. Batılı basının onu uzaktan çektiği fotoğraflardan başka şansı olmadı, ben daha şanslıydım. Hemen hepsi Pekin’den gelen yabancı gazeteciler ordusu ayrı gruptu. Biz onlarla aynı grupta değildik. Depardieu ile farklı mekânlarda sıkça karşılaştık. Kesinlikle gazetecilerle görüşmek istemediği için hiçbir gazeteci onunla görüşemedi. Ancak benim onunla KDHC’den ayrılırken, ayak üstü yaptığım sohbette bana Türkiye vatandaşı olacağını söylemesinin üzerinden üç yıl geçti, nedense henüz Türk vatandaşı olmadı. Herhalde bizimkiler istememezlik etmez, kendisi mi vaz geçti, başka bir zaman mı kolluyor, bilemiyorum.
ZENCİLER BİRBİRİNE BENZEMEZ ASYALILAR DA!
Bu ara başlık Attilâ İlhan’ın romanının başlığı. “Asyalılar da” tarafını ben ekledim. Ben ancak yıllar sonra sokakta yürüyenin Japon mu, Çinli (Han) mi, Koreli mi olup olmadığını ayırt edebildim. Tamam ırk karakteristiği olarak bir benzerlikleri yok değil ama tanıyınca birbirlerine pek benzemediklerini anlıyorsunuz. Güney Koreli erkekler kendi memleketlerinden değil, onun yerine KDHC’den eş bulup evlenmeyi yeğliyorlarmış. Haydi, bunun nedenlerine kafa yorun! Hepimiz iki Kore’nin en kısa zamanda birleşeceğini bekliyoruz. Güney’i olumsuzlamak amacım değil elbette ama Güney’deki dejenerasyon da felaket boyutlara ulaştı; birleşme aşamasında her iki Kore’nin işi pek kolay olmayacak!
Güney Korelilerin, KDHC’ye gelmesine Pyongyang kesinlikle izin vermiyor. Ancak bu kutlamalarda, Güney Kore’de doğmuş sonrasında başka ülke vatandaşlığı almış ama Kuzey Kore Dostluk Derneği’ne üye olmuş ve o sayede KDHC’ye gelmiş Güney Koreli gördüm.
GÜNEY VE KUZEY’İ AYIRAN SİYONİZM
Geçmiş yıllarda Pekin’deki Güney Koreli gazetecilerle sohbet etmiştim. Yaptığım sohbette şu konularda hemfikir olduğumuzu görünce sevinmiş ve umudum çok artmıştı. En azından Güney’in gazetecileri durumun gerçekten farkındalar ve o nedenle gelecekten umut çok: Güney ve KDHC’yi ayıran Siyonizm. ABD burada her zamanki gibi jandarma görevini çok iyi görüyor. KDHC’i radikalleştirmeye çalışıyorlar ve durmaksızın kışkırtıyorlar. Bu da hem Asya hem de özellikle Çin açısından istikrarsız bir durum. Güney’i de olabildiğince Batılılaştırmaya çalışıyorlar ama Batı uygarlığının olumlu tarafları ne yazık ki çok az, onun yerine tüm olumsuzluklar Güney’e bolca pompalanıyor. -Bizdeki Siyonist örgütlenmeler FETÖ, PKK, Çin’deki Falun Gong, Batı’daki Opus Dei vs gibi- Güney Kore’de de siyonist örgütlenme Moon Tarikatı var. İngilizcesiyle “Unification Church” ve onların da başı ABD’deydi ama öldü. Bu örgüt de (tıpkı FETÖ ile bizde kurmak istedikleri Ilımlı İslam türü bir dini) Güney Kore’de Budizm-Hıristiyanlık karşımı çakma bir din kurdu (Moon Tarikatı) ve Güney Kore halkının önemli bir bölümü esir alındı. Güney Kore’ye yerleştirilmiş CIA-Mossad ajanları birçok prokovatif eyleme imza atıp bunu durmaksızın KDHC’nin üzerine yıkıyorlar... Daha uzatmayayım; ama Kore Yarımadasındaki genel durum bu ve neyse ki Güney Kore’de zeki insanlar durumun farkındalar.
KDHC kusuruma bakmasın, güzel ülkelerini çok az gezebildiğim için çok fazla olumlu yazamadım, umarım en kısa sürede ülkelerini yine gezer ve bol bol olumlu yazarım. Böylece “objektif yazı” vs gibi bir beklenti içinde olanlara şimdiden güzel bir salvo çekeyim; çünkü düşman KDHC ve onun mazlum halkı değil, düşman Siyonizm’dir. Düşmanın kim olduğunu bildikten sonra, şunu da asla unutmamak lazım; en kötü KDHC yönetimi en iyi Siyonist rejimden milyarlarca kez daha iyidir. Umarım KDHC bu bağımsızlıkçı ve Avrasya dayanışması tavrında daha ön sıralarda yer alır. Ülkelerin ve halkların KDHC ile dayanışması, dünyanın en insancıl ve değerli adımıdır!
DÜNYA FELSEFE KONGRESİ!
Bulunduğum süre içerisinde KDHC’deki dinginlik bana hep Aristoteles’in, Konfüçyüs’ün dinginliğini çağrıştırdı. Biraz dünya gezip görmüş, özellikle de sistemlere kafa yormuş, insanlığın dostunun düşmanının kim olduğunu iyi bilen insanların, bu ülkede bir süre durup düşünmesini gerektirecek çok fazla neden var. Bu ülke, insanoğlunun “düşünmesi” için dünyadaki muhtemelen tek ülke. KDHC hiçbir ülkenin sahip olmadığı çok şeye sahip ve dünya bunun kesinlikle farkında değil. Bence KDHC sürdürülebilir felsefe kongrelerine ev sahipliği yapmalı. Bu belki bir kongre disiplininde olmaz da daha farklı formda olabilir. Kuzey KDHC dünyaya dersler vermeli; öğretmeli! Mesela bir felsefeci buraya gelip yazdığı metni okuyup, kenti gezip dört gün sonra ülkesine dönmemeli; bu işe yaramaz! Bu Felsefe’ye sadece felsefeciler değil, felsefî insanlar da katılabilmeli; mesela Atatürk var olsaydı mükemmel tebliğ sunabilirdi. Edward Snowden mutlaka gelmeli. Siyonizm ve İsrail karşıtı Yahudilerin lideri de gelmeli. Alexandr Dugin şart. Oliver Stone mutlaka vs. Gelenler de kendi masraflarını karşılasınlar, bu felsefî oluşum kendini döndürebilmeli ve KDHC’ye maddî olarak yük olmamalı. Eminim Çinli ve Japon felsefeciler bu organizasyonun başlangıcına maddî destek yaparlar. KDHC’nin felsefecileri yurtdışındaki meslektaşlarıyla karar verip, güçlü bir ekip oluşturabilirler. Haliyle hükümet yönetiminden uzak bir Felsefe Kongresi felsefecilerin elini kolaylaştırır. Kuzey Kore yöneticileri zaten dünyanın “olabildiğince” en temiz ülkesini kurarak bunu başardılar bile!
Biz insanlar şu salgın zamanında evlere kapanıp, doğanın dünyayı ele geçirmesinin sinyallerini görmeye başladığımızda biraz fark ettik. Başka bir dünya hakikaten mümkün ama buna kim öncülük edecek? O nedenle bence KDHC bu “felsefî” gerçekliğe ve ayrıcalığına sahip dünyadaki tek öncü olabilecek ülke... Eleştirmek işin kolay yolu ancak empati kurmak, bilgiyle donanmak ve KDHC’ye gerçekçi gözle bakmak her babayiğidin harcı değil. Kısa süre kaldığım için benim de harcım değil ama ben de ülkeyi bir sinemacı gözüyle olabildiğince gözlemleyip bu öneriyi yapıyorum. Bu işi kotaracak olanların, günlük hayat gailesiyle, ülke yönetimiyle vs didişip duran insanların olması zor. Bu felsefecilerin işi, bu felsefeciler dünyanın öncü insanlarını buraya davet edecekler. KDHC, bu gizilgüçle, bu birikimle dünyanın bu en mükemmel organizasyonunu yapar; bence bu insanlık için inanılmaz bir şans ve hatta zorunluluk. Bu ülkenin, kendisine yapılan onca kötü propogandaya rağmen dünyaya vereceği çok dersleri var ve bunu uluslararası felsefeciler ve felsefî insanlar dayanışmasıyla yapmalı. Eminim, bu iş sürdürülebilir de olursa KDHC, üzerindeki kara propagandaya mükemmel bir yanıt vermiş olur. Konfüçyüs ve Aristoteles şimdiki bu dünyada yaşasaydı nerede yaşardı?