Cristina Branco ile İstanbul sevdası
Dünya çapında ses getiren yorumlarıyla tanınan Cristina Branco, İstanbul konseri öncesinde müzik tutkusunu ve Fado’nun derin anlamlarını anlattı.


Şairlerin sesi Cristina Branco, Portekiz’in Fado ezgilerini Cemal Reşit Rey’e taşıyor. Tıpkı Amália Rodrigues'in bir şarkısının sözlerinde olduğu gibi, “Fado'yu yaşıyan ve Fado ile nefes alan” Cristina Branco, Portekiz geleneksel müziğini hem kendi ülkesinin hem de dünyaca ünlü şairlerin metinleriyle buluşturarak Fado’ya yeni bir soluk katıyor. Ünlü Hollandalı şair Slauerhoff'un ve Shakespeare'in birçok şiirini Fado ile bir araya getiren Branco, Fado'dan çoğunlukla beklenen acı, hasret ve çaresizlik şarkıları yerine hayattan keyif alan şarkılara imza atıyor. Son yıllarda Portekiz müziğinde çağdaş tınılara yönelen Branco, yeni albümü “Mãe” (Anne) ile Türkiye’de ilk kez 16 Şubat Pazar günü Cemal Reşit Konser Salonu’nda sahne alacak.
‘İSTANBUL BÜYÜLEYİCİ BİR ŞEHİR’
İstanbul’da sizi coşkulu seyirciniz merakla bekliyor! İlk ne zaman gelmiştiniz?
İstanbul’da 2001 yılında konser vermiştim. Ayrıca bir yaz da ailece tatile gelmiştim. İstanbul’u karış karış gezdiğim bir seyahat olmuştu. Müthiş büyüleyici bir şehir. Seyircisi ayrı coşkulu, gündelik hayatı ayrı…
Kapalıçarşı’yı gezmişsiniz, bize özgü aldığınız bir şey oldu mu?
Tabii ki! Kaftan aldım.☺Sahnede giymek istiyorum. Bakalım, belki bu konserde :) Sürpriz olsun.
‘HAYAT HER DUYGUNUN KARIŞIMI’
Son derece neşeli bir karakteriniz var. Fakat albüm fotoğraflarınızın çok melankolik bir havası var...
Yaptığım müziğin anlattığı şeyler kader ve keder… Fado hayat demek, kader demek. Şarkılar da öyle, illaki melankolik değiller, ama oldukça yoğun ve duygusal. Bunun ağırlığı da görselliğe yansıyabiliyor. Fakat dinleyicilerim bilir, ben neşeli kısmı da eklemeye gayret ediyorum. Hayat ne acıdan ne de mutluluktan ibaret. Hayat her duygunun karışımı…
Yeni albümünüz “Mãe” yi ilk kez çalacaksınız. Nasıl bir his?
Her zaman heyecanlı! Çok içime sinen bir albümü, çok sevdiğim bir şehir olan İstanbul’da çalacağım.
Peki, sahne demişken, sahnede olmak nasıl bir his?
Dünyanın en saf ve en dürüst hali. Bir arınma, bir ayin adeta. Dünya duruyor. Yalnızca şarkılar ve seyirci….
‘İYİ BİR EDEBİYAT OKUYUCUSUYUM’
Slauerhoff ve Shakespeare eserleriyle müziğinizi harmanladınız. Fikir nasıl oluştu?
İyi bir edebiyat okuyucusuyum. Her albümde de farklı şeyler yapmayı seviyorum. Farklı temalar, farklı işler. Bu iki dev edebi isim benim karşı koyamayacağım ve heyecan verici bir buluşma oldu. Sonuca da bayıldım.
Müziğiniz Portekiz sınırlarını da aşmış durumda...
Evet, uzun zamandır. Yabancı dinleyicim çok daha fazla. Enternasyonal düşünüyorum ve bu şekilde bir iş çıkarıyorum. Müziğin sınırları zaten olamaz.
Bir de sağlıklı beslenme en büyük hobiniz, değil mi?
Evet! Bu benim yaşam tarzım. Sahne kondisyonum için de fevkalade bir seçim. Yıllar boyunca alerjiler ve vokal rahatsızlıklar sonucunda yaşadığım kötü tecrübeler beni sağlıklı beslenmeye yönlendirdi. Alkali su ile başladı yolculuk. Ve her anlamda şifa getirdi.