14 Eylül 2024 Cumartesi
İstanbul 24°
  • İçel
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

MEDYANIN HALLERİ... Cumhuriyet Devrimi yaşam tarzına karışır!

İki farklı kutuptan iki köşe yazarı. İkisi de başçelişkiyi yanlış belirlemede uzlaştı. Yeni Şafak’ın yazarı İsmail Kılıçarslan 'Kemalizm'e, Cumhuriyet’ten Zülal Kalkandelen de gericiliğe karşı 'yaşam tarzına özgürlük' istiyor. Oysa bugün cumhuriyeti korumanın birinci görevi antiemperyalizm

Cumhuriyet Devrimi yaşam tarzına karışır! 28 Ağustos 2024 köşe yazıları
A+ A-
NADİR TEMELOĞLU

Batı destekli Haçlı İrtica’nın en önemli söylemlerinden biri, “Yaşam tarzına özgürlük”tü.

12 Eylül sonrası kurulan neoliberal sistemin en önemli söylemlerinden biri de bu.

Bugün LGBT başta olmak üzere kadını piyasanın pençelerine terk eden emperyalizmin çürümüş kültünün de söylemi bu.

Liberal AK Partililer ile “Batıcı” Atatürkçülerin buluşma noktası “Yaşam tarzına özgürlük.”

Buna neden dikkat çektik. Medyamızda birbirine aykırı iki gazetede de yazan iki köşe yazarı iki farklı yazı yazdı.

İBDA-C övgüleriyle bilinen Yeni Şafak’ın yazarı İsmail Kılıçarslan, Kemalizmi şekilcilikle suçluyordu.

Onu sinirlendiren neydi? Kastamonu’da AK Partili vekilin Şapka ve Kıyafet Devrimini kutlamasıydı.

Kılıçarslan, “AK Parti’nin Kamalizmle barışmasının çok hayırlı sonuçlar doğuracağını” söyleyenlere çatıyor.

Cumhuriyet’ten Zülal Kalkandelen de, “Ne yaşam tarzı kaldı ne de yaşam hakkı!” başlıklı bir yazı yazdı.

Kılıçarslan, Türkiye Kemalizme teslim oluyor derken Zülal Hanım da bambaşka bir tablo çiziyor:

“Türkiye’nin batısından doğusuna, kuzeyinden güneyine dört bir yanında gericilik kol geziyor!”

Zülal Hanım, “Dinci sağın havuzuna olta atan sahte demokratların yıkıcı suskunluğu, azgın gericileri cesaretlendirmeye yeten başlıca nedendir!” tespitini yapıyor.

Cumhuriyet Devrimi’ni savunmanın yolunu da şöyle açıklıyor:

“Bu durumda demokratik toplum örgütlerinin sesini yükseltmesinden ve yurttaşların anayasada var olan demokratik protesto hakkını kullanmasından başka yol yoktur.”

Yaşam tarzı üzerinden başörtülü-başörtüsüz, dinci-laik, içkici-içkiye karışan ayrımları yapılıyor ve herkes kendince yaşam tarzını savunuyor.
Birbirinden farklı iki yazar, biri şapka devrimi üzerinden biri de başörtüsü üzerinden yaşam tarzlarına saldırıldığını düşünüyor.

Cumhuriyet Devrimi’ni savunmanın esas yolu antiemperyalizmdir.

Batı’nın hem askerî, ekonomik saldırganlığına ve bunun yanı sıra kültürel çürümüşlüğüyle mücadele etmeden sadece “yaşam tarzı” üzerinden mücadele verilemez. Başçelişmeyi laikliğe indirgeyen yaklaşımlar doğru değildir.

Atatürk’ün harf, tevhid-i tedrisat, tekke ve zaviyelerin kapatılması, seçme ve seçilme hakkı, laiklik, kadın hakları ve tüm toplumsal devrimleri, Bağımsız Cumhuriyet’i pekiştirme girişimleridir. Çünkü bunlar olmadan, toplumsal bilinç gelişmeden devrimler sürdürülemezdi. 1945’te Atlantik sistemine geçişle birlikte gelinen noktayı gördük.

Bu yüzden de Cumhuriyet Devrimi, “yaşam tarzına özgürlük”ü savunmadı.

Tam tersine yaşam tarzına müdahale etti.

Cumhuriyet’in tam bağımsızlıkçı, çalışkan, fedakâr, vatan sevgisiyle dolu, ahlaklı ve erdemli bireyleri böyle yetişti.

Bugün başçelişki bağımsızlıktır. Laiklik onun tamamlayıcısıdır.

Başçelişkiyi doğru koymazsanız, yanlış sonuçlara ulaşırsınız.

30 Ağustos’a bir gün kaldı. Zafer, Atatürk’ün bu çelişkiyi doğru koymasıyla geldi. Türk milleti, Batı emperyalizmine karşı farklılık gütmeden birleşti.

Yaşam tarzı üzerinden iç cepheyi bölecek, farklılıkları kaşıyacak söylemler doğru değil.

Gericiliğin merkezi dün Batı’ydı. Devletleri bölmek, milletleri birbirine kırdırmak için gerici ve bölücü ayaklanmaları kışkırtıyordu.

Bugün de dünya gericiliğinin merkezi Batı. Kültür dahil bütün araçlarıyla milletleri birbirine düşürmeye çalışıyor. “Yaşam tarzına özgürlük” söylemi de bunun bir aracı.

Cumhuriyet Devrimi doğru mevziden savunulur.

Yoksa Cumhuriyet’e ve Kemalizme karşı çıkanlarla aynı cepheye düşersiniz.

Erdoğan ile Esed arasında kırmızı hat kurulmalı

MEDYANIN HALLERİ... Cumhuriyet Devrimi yaşam tarzına karışır! - Resim : 1

ABDULKADİR SELVİ-HÜRRİYET

Türkiye ile diyalog kurma çabası bu kez Esed’den geldi. Cumhurbaşkanı Erdoğan, Esed’in görüşme talebini geri çevirmedi.

Erdoğan, Cumhurbaşkanlığı seçimini kazandıktan sonra Türkiye’nin sorunlu olduğu ülkelerle ilişkileri geliştirmek için bir perspektif geliştirdi. Suudi Arabistan’ın, Birleşik Arap Emirlikleri’nin ve Mısır’ın ilişkileri normalleştirme mesajlarına olumlu yanıt verdi. Suriye de bu konsepte dahil edildi. (…)
İki model üzerinde duruluyor.
1-Ya önce bakan yardımcıları, ardından bakanlar ve en sonunda Erdoğan ile Esed görüşür.
2-Ya da piramit tam tersine çevrilir. Erdoğan ile Esed görüşür. Onların talimatına göre iki ülke arasında mekanizmalar oluşturulur. Bunu da ancak Putin sağlayabilir. (…)
Bunun için soğuk savaş döneminde ABD ile Rusya devlet başkanları arasında olduğu gibi Erdoğan ile Esed arasında bir “kırmızı hat” çekilmesi lazım. İki liderin 24 saat süreyle telefonla görüşebilecekleri bir mekanizma oluşturulmalı. Çünkü sorunlar ancak böyle aşılır.

Açıklayın şu vergi yüzsüzlerini

MELİH ALTINOK-SABAH

Ne olursa olsun, 20 yılı aşan iktidarını, zengin semtlerden gelen oylara değil gelir seviyesi düşük mahallelerdeki desteğine borçlu olan iktidar sermayenin baskısına direnmek zorunda.

Bu arada Şimşek geçen gün kira vergisi vermeyen 1 milyon 700 bin kişinin tespit edildiğini açıkladı.

İyi güzel de bunlar devede kulak.

Kara deliğin büyüğünün nerede olduğunu biliyoruz.

Açıklayın şu 2014'ten beri ilan etmediğiniz vergi yüzleri listesini. Ve dahası gözümüzün önünde deveyi havuduyla götürdükleri hâlde vergi levhasında "matrahsız" yazanları.

Sağcısı da solcusu da, AK Partilisi de CHP'lisi de görsün memleketin kanını emenlerin hangi ayrıcalıklı azınlık olduğunu.

Hem vergide adalet algısı güçlenir hem de vergisini dürüst şekilde ödeyen kendini enayi gibi hissetmemiş olur.

‘Maymuncuk’ kıran…

NEDRET ERSANEL-YENİ ŞAFAK

Nasıl Irak’la geliştirilen ilişkilerin terörle mücadele boyutu olduğu kadar jeopolitik aksamları varsa, Suriye’yle normalleşme girişimlerinin sadece terör veya göçmen sorunu yok; uluslararası ve büyük bir ayağı var (…)

Yine de son haftaların en ilginç gelişmeleri Kafkasya’da yaşanıyor. Devlet Başkanı Putin’in Bakü ve Hazar kıyısı ziyaretlerini takiben Azerbaycan’ın BRICS’e tam üyelik için resmi başvuruda bulunacağını açıklaması, Ankara için de güçlü bir vakum oluşturacak! (…)

Nitekim Esad’ın ilgi çekici ve ılımlı açıklamasının, “ilişkilerin normale dönmesi için Türk güçlerinin Suriye topraklarından çekilmesi ve terör gruplarına verilen desteğin son bulması gibi mevcut duruma neden olan politikaların tersine dönmesi gerekiyor. Görüşmelere başlamak için ise bu bir ön şart değil. Türkiye güçlerini geri çekmezse görüşmelere başlamayacağımız doğru değil”, tamam, çok önemli, bir de önü-arkası var; “Mevcut durum küresel bir krizdir. Bunun üzerimize yansımaları bizi düzeltilebilecek şeyleri düzeltmek için daha hızlı çalışmaya itti. Böylelikle, Türkiye ile ilişkilerde birden fazla tarafın, Rusya, İran ve Irak’ın ortaya koyduğu girişimleri ele aldık” (…)

Sonuç olarak şöyle de düşünebiliriz; Kafkasya’da sorunlu parça olarak Ermenistan, güneyde ise Suriye kaldı. Eğer arzu edildiği biçimde ve biraz da hızlı biçimde normalleşmeler tamamlanırsa-ki hiçbir zaman pürüzsüz olmayacaktır ama asgari müşterek kâfidir-Türkiye’nin alt çizgisine oturup, sırtını dik çizgiye verdiği bir “L ekseni”, daha doğrusu “kapı” oluşacak…

Kapıların açılıp-kapanması sadece fonksiyonlarıdır. Olmazsa olmazı kilittir. Kilit kurcalayan hep ABD/Batı’dır. Türkiye anahtar yapıyor, maymuncuk kırıyor…

İsmail Kılıçarslan Zülal Kalkandelen Melih Altınok Nedret Ersanel Abdulkadir Selvi