Varan 2: Cumhuriyet, ‘muhalefet’ gelmeden işçiyle ilgilenmiyor
Cumhuriyet iki aydır emek mücadelesine gözünü kapıyor. Muhalefet gidince gözünü açıyor. Çünkü emeğin Türkiye’si ile alakası yok. İktidara vuruyorsa, muhalefete yarıyorsa işçinin yanındalar, yaramıyorsa karşısındalar
Medyanın Halleri’nin düzenli okuru hatırlar…
16 Ağustos günü Cumhuriyet gazetesine, “Cumhuriyet işçiyi ancak böyle hatırlar!” eleştirisi yapmıştık.
Özetle şunları yazmıştık:
“Polonez işçisi… Bir aydır eylemde. Vatan Partisi ilk günden beri orada. İlk haberi Aydınlık yaptı. Cumhuriyet gazetesi bir aydır birinci sayfasından görmedi. Polonez işçisinin mücadelesini hiç büyütmedi. Ne zaman TİP Başkanı Erkan Baş gitti, Cumhuriyet hemen birinci sayfasını açtı.”
Aradan aylar geçti, Cumhuriyet’in tavrı değişmedi.
Malumunuz, Çayırhan Termik Santrali özelleştirilmek isteniyor.
Aydınlık 27 Eylül’den beri haberini yapıyor. Konuyu birçok kez manşetinden verdi. Birinci sayfasında hep geniş yer ayırdı. Bölge halkının talepleri, sendikaların açıklamaları, Vatan Partisi’nin mücadelesi…
Neredeyse iki aydır kamuoyunu aydınlatıp, mücadeleye çağırıyoruz.
Son olarak 20 Kasım’da, aralıkta yapılacak ihaleye karşı 500 maden işçisi kendini yer altına kapattı.
Yerin üstünde de destek geldi.
Aydınlık bunu 21 Kasım manşetinde verdi.
Cumhuriyet ise ilk manşetini 22 Kasım tarihinde attı.
Peki sebebi neydi? Çünkü İYİ Parti, TİP, Mansur Yavaş gibiler oraya gitti…
Cumhuriyet iki aydır emek mücadelesine gözünü kapıyor.
Muhalefet gidince gözünü açıyor.
Çünkü emeğin Türkiye’si ile alakası yok.
İktidara vuruyorsa, muhalefete yarıyorsa işçinin yanındalar, yaramıyorsa karşısındalar.
Öyle olsa CHP belediyelerinde mücadele eden işçilere gözünü kapatmazlardı. İşçiyi satan DİSK’e sessiz kalmazlardı.
Öyle olsa, muhalefet belediyelerinde har vurulup harman savrulan kaynaklara susmazlardı.
Öyle olsa, belediye kaynaklarını terör örgütüne sunan DEM belediyelerine kayyım atamalarına karşı çıkmazlardı.
Biz aynı tavrı ikinci kez yaptıklarına dikkat çektik.
Sanmayın ki burada bitecek. Kendini sadece iktidar karşıtlığı-muhalefet sözcülüğü konumuna sokan bir gazete için tekrar tekrar atılacak manşetler bunlar. Not düşelim. Sözcü ve Birgün de manşetleriyle Cumhuriyet’le aynı gemide.
TEĞMENLER ‘CUNTACI’, ‘DARBECİ’ DEĞİL SUÇLAMA ‘DİSİPLİNSİZLİK’
NEDİM ŞENER - HÜRRİYET
Bugüne kadar yapılanlar arasında olayın “disiplin” yönünü öne çıkartan en duyurucu açıklama bu oldu.
Peki bu, “’Mustafa Kemal’in askerleriyiz’ diyenlere karşı bir cezalandırma yapılıyor” şeklinde algı operasyonu yapanlara ve dezenformasyona engel olacak mı?
Eğer teğmenler ihraç edilirse bu algı operasyonu ve dezenformasyon uzun süre devam edecek. Bu teğmenlere “Cemaatçi-tarikatçı” yaftası takan kesimler bu olaydan sonra sahip çıkma yarışına girmelerindeki amaç teğmenler değil hatta “Atatürk” bile değil sadece bir algı operasyonu üzerinden sözde muhalefet üretmek. Nasıl olsa bu operasyonlara açık bir kitle var ellerinin altında. MSB kaynaklarının açıklaması teğmenlerin “darbeci” ya da “cuntacılıkla” suçlanmadığını ve meselenin disiplinsizlik olduğunu net olarak ortaya koydu. Peki “disiplinsizlik” TSK’dan ihracı gerektirir mi?
Askerde erlere eğitim verirken komutanlarımızın bugün de hayatımda etkili olan şu sözünü hatırlıyorum:
“Askerde kişilik değil davranış cezalandırılır, askerin kişiliğini cezalandırırsanız sadece onu kaybetmez, düşman edersiniz. Ama ceza gerektiren bir eylem ya da söylemi olan kişinin davranışına yönelik cezalandırma, o kişinin davranışın değişmesini ve o kişiyi kazanmanızı sağlar.”
---
ÖĞRETMEN, ÖĞRETMEN, ÖĞRETMEN!
ABBAS GÜÇLÜ - MİLLİYET
Napolyon savaşı kazanmak için “Para, para, para” demişti. Geleceği kazanmanın altın anahtarı ise
“Öğretmen, öğretmen, öğretmen”dir! Ama ne yazık ki geleceğin mimarı öğretmenlerimiz kendi geleceklerini inşa etme konusunda bile moral ve motivasyon açısından adeta dibe vurmuş durumdalar. Yorgunlar, borçlular, dışlanmışlar, kiradalar, kredi kartıyla yaşıyorlar ve en önemlisi de yapayalnızlar!.. (…)
Anadolu Eğitim Sendikası’nın (AES) Öğretmenleri Günü Anketi, öğretmenlerimizin geldiği son noktayı çok çarpıcı bir şekilde ortaya koyuyor. (…)
■ Ankete katılan 4480 öğretmenden yüzde 94.7‘si ücretinin yeterli olmadığına inanıyor.
■ Yüzde 87.2’sinin kredi kartı borcu var.
■ Yüzde 38.4’ü kirada oturuyor.
■ Gelirlerinin yüzde 54.7’si gıdaya, yüzde 30’u kiraya, yüzde 8.1’i giyime, yüzde 7.2’si de enerji ve yakıta gidiyor.
■ Yüzde 46.9’u yaşayabilmek için azami ihtiyaçların dışında her şeyden, yüzde 42.5’i sosyal ve kültürel faaliyetlerden, yüzde 7.8’i gıda ve giyim harcamalarından fedakarlık ettiklerini belirtirken yüzde 2.8’i fedakarlık yapmalarına gerek kalmadığını kaydediyor.
■ Çalışma şartlarının ağırlığından dolayı dört yıla bir yıpranma payı verilmesi gerektiğini belirtenlerin öğretmenlerimizin oranı yüzde 97.8’ken, verilmemeli diyenlerin oranı yüzde 2.2.
■ Yüzde 40’ı adil ve öngörülebilir bir atama sisteminin olmayışını, yüzde 36.9’ u Bakanlığın plansız atamaları, yüzde 23.1’i de ihtiyaç olmadığı halde çeşitli gerekçelerle atamalar yapılıp kadroların şişirilmesini norm kadro fazlası olarak görüyor.
■ Meslek Kanunu’nun sorunlara çözüm olacağına inananların oranı sadece yüzde 3.4. Yüzde 96.6’sı bir çözüm getireceğine inanmıyor.
■ Yüzde 95.6’sı mülakatı doğru bulmazken, doğru bulanların oranı sadece yüzde 4.4’te kaldı.
■ Yüzde 98.1‘i mesleklerine hak ettiği değerin verilmediği kanaatinde! Yüzde 91.6’sı içinde bulunduğumuz koşullar nedeniyle motivasyonunun her geçen gün düştüğünü söylerken, yüzde 7.5’i kendisini etkilemediğini, yüzde 0.9’u ise motivasyonunu yükselttiğini ifade etti.