Darwin bir korkak mıydı
Darwin, evrimi kanıtlarıyla ortaya koyabilen bir bilim adamı. Peki o, bulduklarından hoşlanmayacak bağnazlardan, teorisini gizlemeyi düşünecek kadar korkak mıydı
Beagle gemisinin kaptanının çok önemli bir konuğu vardı; Charles Darwin. Kaptan Robert FitzRoy, iki senelik bir Güney Amerika yolculuğunda kendisine arkadaşlık edecek iyi eğitimli bir doğabilimci arıyordu. Botanik Profesörü John Stevens Henslow, Kaptan Robert’e bu iş için biçilmiş kaftan olduğunu düşündüğü Darwin’i salık verecekti.
Darwin, biyolog, antropolog değil. Edinburgh Üniversitesi’nde tıp okumuş, sonra tam tersi bir yol seçerek Cambridge Üniversitesinde teoloji eğitimi almış, doktor değil rahip olmayı yeğlemişti.
Charles Darwin’in, Beagle gemisinde bulunmasının gerekçesi içinde duyumsadığı doğa tarihi tutkusundan çok, kaptan FitzRoy’un yolculuk boyunca sıkılmaması için okumak üzere verdiği jeolog Charles Lyell’in, Jeolojinin Prensipleri -Principles of Geology- adlı kitabında öne sürdüğü tezlerdi. Lyell kitapta doğadaki jeolojik oluşumların, bugün de devam eden çok yavaş süreçlerin etkisiyle, birdenbire değil çok uzun bir süreç sonucu oluştuğunu yazmaktaydı.
DARWİN NEDEN GEMİDEYDİ?
Bu varsayım Darwin’in gemide bulunma gerekçesini değiştirecekti. Darwin gemiye binerken tasarımladığı beklentilerin dışında türlerin evrimi ile karşılaşacaktı. Gemideki varlığının gerekçesi buydu. Beagle gemisindeki araştırma tutkunu adam, ona biraz da “kaptana arkadaşlık etsin, bu arada doğayı da gözlemlesin” diye binen sıradan bir adam değildir artık.
Beagle’de yolculuk boyunca ve gemiden inerken başka biridir. İki yıl sürmesi planlanan yolculuk bu gerekçeyle planlandığının ötesinde beş yıl sürecekti. 1838’de doğal seçilim teorisi için yeterince kanıt vardır elinde. Lyell’in, Jeolojinin Prensipleri’nin ikinci cildi Darwin’i gemide bulacaktı.
Lyell bu ciltte Darwin’in evrim düşüncesine yanıt verir gibidir. Evrim düşüncesine karşı çıkıyordu ve biyolojik türlerin yeryüzü dağılımını yaratana sığınarak yaradılış eksiniyle açıklıyordu. Oysa Galapagos Adaları’ndaki bulgular bunun tam karşıtını kanıtlamaktadır.
İki Darwin’den söz edebiliriz; evrimi kanıtlarıyla ortaya koyabilecek bilim adamı Darwin ve bulduklarından hoşlanmayacak bağnazlardan korkarak, teorisini gizlemeyi düşünen bir korkak! Ama her ikisinde de rahip değildir artık. Öyle ki evrime ilişkin en yakın arkadaşlarına bile tek bir sözcük söylemeyecektir. Dudakları mühürlüdür.
Darwin, bu Güney Amerika yolculuğunda; beş yıldır denizde, bir adadan diğerine “Türlerin Kökeni”nin izini sürecekti. 1838’de geliştirmeye başladığı evrim kuramını 1859’da biraz da zorunluluktan yayımlayacaktır. Ne var ki doğa boşluğu sevmez.
Charles Darwin, evrim teorisini yayımlamasaydı aynı teoriyi bir başka araştırmacı kanıtlayacaktı. Nitekim 1858’de Alfred Russell Wallace’tan bir mektup aldığında, teorisini kanıtlarıyla ortaya koymaktan başka yapabileceği hiçbir şey kalmamıştı. Wallace de aynı konuda çalışmakta ve kendi teorisine benzer bir teori geliştirme aşamasındaydı.
EVRİM, YARATILIŞIN KARŞISINDADIR...
Türlerin Kökeni -On the Origin of Species- 1859’da yayımlanır. Darwin kitabı Türlerin Kökeni Üzerine adıyla yayımlar. Kitapta canlıların ortak bir atadan evrilerek geliştiği anlatılmaktadır. Evren’i anlayabilmek için iki ayrı kuram kendiliğinden çatışma içendedir; evrim ve yaratılış. Charles Darwin’in Türlerin Kökeni adlı kitabı 1859’da basıldığından bugüne hem ilgiyle hem de tepkiyle karşılaştı. Darwin, Türlerin Kökeni’nde kendinden önce ileri sürülen tezleri reddederek evrimin bir sonuncul amaç içi var olmadığını öne sürdü. Canlılar salt rastlantı ve gereklilikle, sonuncul bir amaç izlemeksizin, doğal ayıklanma ile evirilmekteydiler. Doğa ve evren insan için teolojik bir gereklilikle yaratılmamıştı. Ne doğa ne de evren insanın varlığını önemsemiyordu. Bu sav, aynı anda tek tanrılı ya da çok tanrılı dinlerin gereksizliğinin de göstergesidir.
TEPKİ KLİSEDEN
Bunu İnsanın Türeyişi ve Cinsiyete Mahsus Seçilim - The Descent of Man, and Selection in Relation to Sex- izler. Darwin bu kez türlerden biri olan insanı ve gelişimini açıklamaktadır. Üçüncü bir kitap ardından yetişir; İnsan ve Hayvanlarda Duyguların İfadesi - The Expression of the Emotions in Man and Animals- Darwin bu kitapta da insanlarla hayvanlar arasındaki duyguların ifade edilişlerindeki ortak yanları açıklıyordu.
Darwin’e ilk tepki vereler bilim adamları değil kiliseydi. Darwin tanrıyı işlevsiz bırakmış, gereksiz kılmıştı. Evrim kuramının diğer bilimsel yanlarından soyutlanarak, ‘insanın atası maymundur’a indirgenmesi kilisenin Darwin öğretisini karikatürleştirmesinden başka bir şey değildi.
1860’ta Oxford’da yapılan ve Darwin’in rahatsızlığı nedeniyle katılamadığı bir toplantıda Oxford resmi piskoposu Samuel Wilberforce, kürsüde Darwin’i küçümseyince, Joseph Hooker, Thomas Huxley, Darwin adına yanıt vermek durumunda kaldı. Piskopos bu tartışmayı saygısızca sataşma düzeyine çekecek, Huxley’i maymundan gelme olmakla suçlayacaktı. Huxley, önyargılı ve yalana hizmet etmektense, maymundan gelme olduğunu kabullenerek yanıt verecekti.
DARWİN ve SİYASAL İSLAM
Darwin’i, kilise ve Siyasal İslam bugüne değin hep yanlış anladı.
Günümüzde bu tezi ileri süren kilise evanjelist kilisedir. Evanjelistler, Darwin’in kendiliğindenliği içeren kuramına karşın tanrısal bir akıllı tasarım kuramı geliştirdiler. Evrimi ders kitaplarından ve bilimsel çalışmalardan sürüp uzaklaştırdılar.
Evanjelistlerin bu tuzağına en çok yaradılışçılığı savunan siyasal İslam düştü. Siyasal İslam Protestan evanjeliklerin kitaplarını ya olduğu gibi çevirerek ya da kendileri benzer kitaplar yazarak yayımladı. Her olasılıkta evrim karşıtı ilanlar verdiler. 2005’te İstanbul Büyükşehir Belediyesi evrimi yeren, yaradılışı savunan uluslararası bir konferansa ev sahipliği yaptı. Bilimsel nitelikli bir kurum olarak ortaya çıkan TUBİTAK, bilimsel çalışmaların da ötesinde yasakçı bir algıyla kendi yayın organı olan dergide Darwin’i ve Darwinizmi sansürledi. Oysa Darwin sanıldığı gibi tanrıtanımaz değil, yalnızca bilinmezciydi. Beagle gemisinden indiğinde başlayan Darwin düşmanlığı, 19 Nisan 1882’de öldüğünde de peşini bırakmadı. Darwin yaşadığı bölgedeki bir kilisede, çocuklarının yanına gömülmeyi istiyordu. Karşıtları onu cezalandırırcasına İngiltere’nin en ünlü kiliselerinden biri olan ve sembolik bir dinsel değer içeren Westminister Abbey Kilisesi mezarlığına gömdüler. Bu yüzden bir hafta gecikme ile toprağa verildi.