DEİK raporuna yansıyan endişe: Yeşil Mutabakat engellemeye dönüşür
Yeşil Mutabakatla birlikte uygulanması öngörülen ithalat vergisi, karbon salım vergisine tabi kılınmış olan Avrupalı üreticileri, dışarıdan ithal edilen ve aynı vergiye tabi olmayan benzer bir mamulün haksız rekabetinden koruma mantığına dayanıyor.
Dış Ekonomik İlişkiler Kurulu (DEİK), AB’nin ‘Yeşil Mutabakat’ stratejini ve bu strateji karşısında Türkiye’nin konumunu değerlendiren bir rapor yayımladı. “Sanayıde Yeşil Dönüşümün Desteklenmesı Projesı, AB’nin Yeni Büyüme Stratejisi ‘Yeşil Mutabakat’ ve Türkiye İçin Önemi” başlıklı Raporda şu satırlara yer veriliyor: “Bugünkü Yeşil Mutabakat’ın ABD’de 1929 Ekonomik Buhranı’nın ertesinde ve kriz ikliminde uygulanan Keynezyen ‘New Deal’a (Yeni Sözleşme) benzer konjonktürel bir maliye politikası karakteri göstermesi, ilerleyen aşamalarda SKDM (Sınırda Karbon Düzenlemesi) yoluyla dış ticaret akımlarına müdahale edilmesinin planlanması, konunun çevre çerçevesini aşan bir düzlemde ve rekabetçilik ekseninde de tartışılmasına yol açmaktadır.” Raporda “AB’nin yine Gümrük Birliği kararları hilafına Türkiye’yi ‘ilaç’ ve ‘demir-çelik’ sektörlerinde DTÖ Anlaşmazlıkların Halli Mahkemesi’nde panele götürerek Gümrük Birliği kararlarını ihlal ettiği” hatırlatılarak “Türkiye’nin, Yeşil Mutabakat kaynaklı sınırda karbon düzenlemesi gelişmelerini yakından takip etmesi gerektiği” vurgulandı.
New Deal 1929 yılında başlayan ve tüm dünyayı etkisi altına alan ekonomik kriz dönemine ait bir kavram. 1932 yılında ABD Başkanı olan Franklin D. Roosevelt'in ABD'yi bu buhrandan kurtarmak için uyguladığı ekonomik, sosyal ve siyasal önlemleri içeriyor.
‘SINIRDA KARBON DÜZENLEMESİ EK VERGİ NİTELİĞİNDE’
“Sınırda Karbon Düzenlemesi” gibi Avrupa’ya ihraç edilecek ürünlere ek vergi niteliğindeki uygulamayla AB’nin, “Türkiye-AB Gümrük Birliği kapsamındaki ürünler ile ihracatımızın tamamı üzerinde potansiyel bazı kısıtlamalara” gidebileceği vurgulanıyor. Normal koşullarda, Türkiye ve AB arasındaki Gümrük Birliği’ne ilişkin 1/95 ve 1/98 sayılı kararlar uyarınca AB’nin Türkiye’ye yönelik ek gümrük vergisi ve eş etkili ilave kısıtlamalar getirememesi yükümlülüğü bulunduğu hatırlatılan Raporda, Yeşil Mutabakat ve buna bağlı SKDM uygulamalarının çevresel amaçları yanında ciddi ölçüde rekabetçilik değerlendirmelerine de dayandığı ifade ediliyor.
‘KARBON KAÇAĞI’NIN HEDEFİ AB YATIRIMLARINI KORUMAK
“Karbon Kaçağı”, şirketlerin üretimlerini AB gibi iklim hedefleri yüksek olan ve bu sebeple sera gazı salımına kısıtlamalar getiren (ya da sera gazı salımları karşılığında ilave maliyet yükleyen) ülkelerden ve bölgelerden, bu alanda çok iddialı olmayan ve sıkı kuralları bulunmayan coğrafyalara kaydırmasını veya ithalatlarını bu ülkelerden yapmasını ifade ediyor.
Yeşil Mutabakatın, AB sınırları içerisinde üretim ve istihdamda gerilemeye ve beraberinde potansiyel yatırımların azalması sonucunu doğurabileceği endişesiyle geliştirilen “Karbon Kaçağı” yaklaşımının hedefi, AB çapında yatırımları ve istihdamı korumak.
DTÖ HUKUKU CEVAZ VERMİYOR
SKDM düzenlemesinin iktisadi mantığı “karbon salım vergisine tabi kılınmış yerli üreticilerin, dışarıdan ithal edilen ve aynı vergiye tabi olmayan benzer bir mamulün rekabetine maruz kaldığında yerli üreticinin çok ciddi şekilde dezavantajlı duruma düşeceği” varsayımına dayanıyor. Dolayısıyla da mesele, çevre temelli bir eylemin üretim süreçlerinde yaratacağı rekabet dengesizliklerinin ya da dezavantajlarının uluslararası ticaret yoluyla giderilmesine evriliyor.
Bu durumda konu, Dünya Ticaret Örgütü (DTÖ) platformunda da tartışmalı hale geliyor. DEİK Raporunda DTÖ hukukunun iklim değişikliği gerekçesiyle ticarete vergi uygulamalarına cevaz vermediği ve Ticaret ve Çevre Komitesi tartışmalarında bu yönde bir fikir birliğine ulaşılamadığı vurgulanıyor.
Raporda şu satırlara yer veriliyor: “AB, sınırda karbon düzenlemesi gibi önlemlerle diğer ülkelerin ekonomileri ve sanayileri üzerinde de etkili olacak küresel bir dönüşümü tetiklemiştir. Diğer bir deyişle Yeşil Mutabakat, yüzeyde Avrupa ekonomisini ve Avrupa tüketim kalıplarını yeniden yapılandırma çabası olsa bile temelde yeni bir ekonomik model önerisidir ve getirileri ile küresel bir dönüşümün tetikleyicisidir.”
SANAYİMİZ HAZIRLIĞINI İHMAL ETMESİN
Raporda, bütün risklere rağmen Yeşil Mutabakat uygulamalarının sanayi kuruluşlarınca benimsenmesinin, gelecekte bu kurumlara avantaj sağlayacağı vurgulanıyor. Avrupa Yeşil Mutabakat stratejisinin yalnızca üye ülkelerde değil, AB ile ticari ve siyasi alanda yakın ilişkiler içerisinde olan tüm üçüncü taraf ülkeler için “hem çeşitli riskler hem de fırsatlar içerdiği” ifade ediliyor ve şu satırlara yer veriliyor:
“AYM kapsamında hayata geçirilen Avrupa İklim Yasası’nın, 2030 yılında net emisyonların 1990 seviyesine göre yüzde 55 azaltılması hedefi ve 2050 sonrasında negatif emisyonlara erişme taahhüdü ile Türkiye’de emisyon yoğun süreçlerle faaliyet gösteren kurumları yakından etkilemesi beklenmektedir.”
Raporda “SKDM’nin Rusya, Ukrayna ve Türkiye için önemli bir yükümlülük oluşturacağı gözlenmektedir” deniyor.
TÜRKİYE ÜZERİNDEKİ OLASI EKONOMİK ETKİLERİ
İthalat faaliyetlerinden kaynaklanan emisyonlar, AB’de tüketilen veya işlenen tüm malların emisyonlarının yaklaşık dörtte birini temsil etmektedir. Bu nedenle AB, sera gazı emisyonları ile mücadele kadar “karbon kaçağı” ile mücadeleyi de önemsemekte ve bu kapsamda etkili bir araç olarak değerlendirilen “sınırda karbon düzenleme mekanizması”nı (SKDM) önermektedir. Yaygın biçimde karbon vergisi olarak da adlandırılan SKDM, AB’ye ithal edilen malların üretim ve ithalat süreçlerinde meydana gelen sera gazı emisyon miktarı ile orantılı bir finansal karşılığın ihracatçıya yansıtıldığı bir mekanizmadır.
İHRACATTAN ELDE EDİLEN GELİRLER DÜŞEBİLİR
Türkiye ekonomisinin SKDM’den nasıl etkileneceği konusunda farklı senaryolardan bahsedilebilir. Bu senaryolardan ilki uygulanacak olan karbon fiyatlandırmasının ödemesinin AB’ye yapıldığı senaryodur. Bu senaryo söz konusu olursa AB’ye yapılan ihracattan elde edilen gelir düşecek ve bazı sektörler küçülme riski ile karşı karşıya kalabilecektir.
Ancak Raporda, Türkiye’nin Yeşil Mutabakat’a uyumu ve “Karbonsuz Ekonomiye Geçiş” hedefleri doğrultusunda karbon fiyatlandırmasını kendi içinde yaratması ile bu riskin önüne geçilebileceği ifade ediliyor. Türkiye’de hayata geçirilecek ETS sisteminin AB ile uyumlu olması halinde, Türk firmalarının ilave bir vergi ya da fiyatlandırmaya da tabi olmayacağı belirtiliyor.
‘CİDDİ EK VERGİLENDİRME OLABİLİR’
DEİK Başkanı Nail Olpak, Raporda yer verilen sunuş yazısında “Yeşil Dönüşümün” sosyal adalet, çevreyi koruma, temel insan hakları değerlerini yerleştirme hedeflerinin şirketler zemininde küçük ölçekli bir parçası olduğunu belirtiyor. Yeşil Mutabakat’ın gerektirdiği dönüşümde şirketlere yardımcı olmak ve onları değişen koşullara adapte etmek için DEİK’in, Ticaret Bakanlığının çalışmalarını destekleyen bir proje yürüttüğünü belirten Olpak, yazısında şu satırlara yer veriyor: “Yeşil dönüşümün mal ihracatımızı hangi ölçüde etkileyeceğine dair, rapor yanında iş dünyası ve akademik çevrelerde konuşulan birkaç senaryo altında, çalışmalar ve hesaplamalar da yapıyoruz. Buna göre, Avrupa Birliği’ndeki güncel karbon fiyatına göre vergilendirme uygulandığı senaryoda, imalat sanayi sektörlerimizin doğrudan ve dolaylı olarak ciddi ek vergilendirme ile karşılaşabileceği ilk veriler olarak karşımıza çıkıyor. İlk elde ettiğimiz sonuçlar gayet ilginç: AB emisyon ticaret sisteminin odaklandığı; demir-çelik, çimento, kimya ve kağıt gibi enerji yoğun sektörlerde, dünyanın geri kalanına göre emisyon azaltıcı teknolojilerde daha ilerideyiz. Bu da, ihracattaki başarılarımızın sürdürülebilirliği açısından olumlu bir sonuç.”
DEİK / Türkiye-Avrupa İş Konseyleri Koordinatör Başkanı Zeynep Bodur Okyay da Rapordaki yazısında “Türkiye yeşil dönüşüme uyum sağladığı ölçüde uluslararası düzeyde rekabet gücünü de artıracak ancak bu uyumda gecikildiği durumda, Sınırda Karbon Vergisi gibi uygulamalar nedeniyle Türkiye’nin ihracat performansı maalesef yara alacaktır” diyor.