DEM konusunda yanlış gazetecilik
Hürriyet gazetesinden Ahmet Hakan, dünkü köşesinde 'DEM konusunda yanlış propaganda' başlıklı bir yazı kaleme aldı.
Hürriyet gazetesinden Ahmet Hakan şu ifadeleri kullandı: “DEM’in İstanbul’da bir adayı var: Meral Danış Beştaş. Bu arada CHP’nin İstanbul’un bazı ilçelerinde DEM’le sınırlı işbirliği var. AK Parti yanlısı bazı isimlerin yanlış propagandası şu: CHP’nin DEM’le yaptığı sınırlı işbirliğini vurgulamak adına Meral Danış Beştaş’ın adaylığını ya önemsizleştiriyorlar ya da görmezden geliyorlar. Bu durum da şu iki şeye yol açıyor: - BİR: Meral Danış Beştaş olgusunun gözlerden kaçırılmasına neden oluyor.
- İKİ: DEM seçmenine adres olarak CHP’nin gösterilmesine neden oluyor. Bu AK Parti açısından yanlış bir propagandadır. Doğru propaganda şudur: CHP’nin DEM’le yaptığı sınırlı işbirliğine dikkat çektiğin kadar DEM’in İstanbul’da aday çıkardığına da dikkat çekeceksin.”
Kandil’den “ittifaklara devam” sinyali alan DEM’in adayı Beştaş, belgeleri neredeyse kabul edilmeyecek şekilde geç verdi. Geçen gün Esenyurt’taki mitingi muhabirimiz izledi. Öyle bir kalabalığı bulmuş Beştaş konuşmadı bile. Neyse bunlar işin teferruatı...
DEM propagandası yapan her gazetecilik yanlış gazeteciliktir.
DEM konusunda tarafsız kalmak, yanlış gazeteciliktir.
HDP/DEM’in doğrudan PKK’nın kolu olduğunu görmek doğru gazeteciliktir.
Bunun İstanbul’a vereceği zararları görmek doğru gazeteciliktir.
Bunun Türkiye’ye vereceği zararları görmek doğru gazeteciliktir.
Yalnızca CHP’nin ittifakları değil, AK Parti’nin de yeniden açılım işaretleri vermesini görmek, Selahattin Demirtaş, Ahmet Türk, Leyla Zana’nın sözlerinin anlamını görmek doğru gazeteciliktir.
Bu durumun millî güvenlik sorunu olduğunu görmek doğru gazeteciliktir.
İstanbul’da sadece AK Parti, CHP ve DEM’in yarışmadığını görmek doğru gazeteciliktir.
Vatan Partisi İstanbul Büyükşehir Belediye Başkan Adayı İbrahim Okan Özkan’ın şu sözleri durumu çok doğru saptıyor: “İstanbul’u 20 milyonluk yönetilemez bir şehir haline getiren bu sistemin iki büyük partisi İstanbulumuzu terör partisiyle pazarlık ediyor. Bunu kabul edecek miyiz? Vatan Partisi’nin yönettiği İstanbul’da kimse ne teröre yardım ve yataklık edebilir, ne terör partisiyle pazarlık yapabilir! İstanbul’un ortasına hendek açtırmayız! Mecbur değilsin İstanbul! Güvenli bir İstanbul için halkımızdan yetki talep ediyoruz.”
Milletin gerçek sorunlarını tespit etmek, doğru siyasetleri dillendirenleri de göstermek doğru gazeteciliktir.
28 ŞUBAT MEDYANIN HALLERİ
NE BİÇİM DÜNYA BU?
SALİH TUNA - SABAH
Peki, ABD Hava Kuvvetleri'nde görevli Aaron Bushnell, İsrail'in Filistin soykırımına isyan etmek için canından vazgeçerken biz ne yapıyoruz?
Gazzelliler açlıktan kırılırken, çocuklar katledilirken hâlâ etnisite, hâlâ mezhep, hâlâ coğrafya bencilliklerimizden vazgeçmiyor muyuz?
Bu hâldeyken "ümmet" yani "tek bir millet" olduğumuzu mu vehmediyoruz hâlâ?
Tarkovski'nin "Bir Delinin Haykırışı"ndan (Nostalghia) mülhem söyleyecek olursak:
Bir ABD'li askerin mezkûr "eylemi" kendimizden utanmamızı ihsas ediyorsa, ne biçim bir dünyadır burası?
KİMİN ELİ, KİMİN CEBİNDE?
TAMER KORKMAZ - YENİ ŞAFAK
İstanbul’daki kompradorların gayretli isimlerinden biri; bir süre önce, İmamfon Efendi için sahaya indi…
31 Mart’ta bir kez daha seçilebilmesi hedefiyle bazı siyasi pazarlıklarda rol aldı ve etkili oldu!
Kendisi, eskiden beri “hiç umulmadık anlarda, hiç beklenmedik yerlerde” sahne alan derin bir portredir.
“Saman altından su yürüten” işte bu şahsın…
Bir nevi “Yetenekli Bay Ripley” olan biraderi ise…
Vaktiyle, İsviçre’deki uluslararası bir bankadan Paralel Bank Asya’ya “sermaye paslamıştı!”
NATO üyesi olmadığı halde, en önde gelen Gladio şebekelerinden biri “küresel finans merkezi” İsviçre’de kurulmuştur.
John Coleman “300’ler Komitesi” adlı kitabında (Destek Yayınevi) İsviçre’yi şöyle tanımlıyor:
“Çikolata ve saat üreticisi, barışçıl bir ülke değildir…
Off-shore şubeleri kanalıyla gelen milyarlarca dolarlık uyuşturucu parasını dev bankalarıyla aklayan bir ülkedir.”
Oliver Bullough’un “Paravatan” adlı kitabında ise şu satırları okuyoruz:
“İsviçre’deki bankacılık sistemini inceleyen Fransız iktisatçı Gabriel Zucman yaptığı hesaplamalar sonucunda, 2014 yılında bütün dünyadaki finansal varlıkların yüzde 8’inin vergi cennetleri denilen yerlerde tutulduğu sonucuna vardı.
Bu da: 95,5 trilyon dolarda 7,6 trilyon dolara denk geliyor!
İşte bu 7,6 trilyon doların yaklaşık üçte biri İsviçre’deki hesaplardadır…”
(Domingo Yayınevi, Sayfa:60)