Deprem değil ihanet öldürür
Çağın en büyük doğal afetini, bir yıl önce 6 Şubat 2023’te yurdumuzun tam 11 ilinde aynı anda yaşadık. Başımıza gelen felaket, insanlığın hanesine sadece görünen kayıplarla geçmeyecek...
Deprem, yüreklerimizde ve zihinlerimizde devam eden görünmeyen sarsıntılarıyla da tarihe geçecek.
Devletimizin tarihi mirası, binlerce yıllık birleştirici, adaletli, himmetli olma gelenekleridir. Evleri, dünyaları yıkılanların, aileleri sönenlerin, bu geleneklere sahip kendi devletlerinden, hepsine uzanan güçlü elini hissetmek istemeleri en olağan ve haklı istekleri değil midir? Öyledir. O halde, en çok zarar gören ilden başlayarak hızlı ve planlı bir programla, depremzede vatandaşlarımızın yaşamını normale döndürmek neden bir yıla sığmamıştır?
AŞ DEĞİL TAŞ MI YİYECEKLER?
Hatay’da depremde zarar gören yakın akrabalarım konteynerlerde yaşam mücadelesi veriyor. Sağ kalanlar, kurtulduklarına şükrettiler ama enkazların içinde geçen ve sürekli artçıların yarattığı tedirginlik, kimsesizlik onları yiyip bitiriyor.
Yüz binlerce depremzede vatandaşımız neden böyle hissediyor dersiniz? Aradan bir yıl geçmiş, enkazlar tam olarak kaldırılmamış, kaldırılan enkazlardan sonra oluşan arsalarda yeniden evlerine kavuşmak isteyenler zemin ya da destek konusunda yetkililerden yanıt alamıyorlar.
Pahalılık, yoksullaşma bir yandan, belirsizlik ve kimsesizlik bir yandan sürerken tapulu mülklere, zeytinliklere giriliyor. Milletin ağaçları kesilip konteyner kentlere yer açılıyor. Derken şimdi de ekili, dikili tarım alanlarına kamulaştırma koşulları yok sayılarak, “kalıcı konutlar yapılacak” gerekçesiyle giriliyor. Milletimiz aş değil de taş mı yiyecek!
OLAN BİTENİ HER GÜN GÖRÜYORLAR
Esnaf satış yeterli olmadığından kan ağlıyor. Kadınlar yıkıntılar, boşluklar arasında güç toplayıp çocuklarını okula gönderirken, karınlarını doyurmak için çırpınırken, yaşama tutunmaya çabalarken, başka bir neden olduğunu düşünmekteler. Felaketin kaynağında, iktidarıyla muhalefetiyle çürümüş sistem siyaseti olduğuna, dağıtımda kayırmacılığın, yandaşlığın öne çıktığına vatandaş artık kanaat getirmiş bulunuyor. Olanı biteni her gün yaşayarak görüyorlar.
Bölge insanımız “Herkes devletine, milletine adeta yabancılaşsın, küssün isteniyor.” diyor. Emperyalizme bağımlı, sömürgeci siyasetin kökten bitirilmesi zamanının geldiğini düşünmeye başlamışlar.
KİMSESİZLİK DUYGUSU
Depremzede illerimizde farklı din ve mezheplere mensup insanlar, şimdiye kadar Cumhuriyetimizin çatısı altında, devletimizin varlığıyla hep yan yana yaşadılar. Zor günlerde düşmanlığı körükleyenlere, misyoner ve mezhepçi-tarikatçı gericiliklere karşı kardeşliğe, birliğe sarıldılar.
Yoksullaşmaktan öte bugün mülksüzleşen milyonlarca vatandaşımıza, devletimizce sıcaklığın, varsıllığın ayrımsız ulaştırılması zorunludur. Depremin verdiği zarardan daha büyük zarar, yaşanılan kimsesizlik duygusu. Yapılan uygulamalarla, devlete güven zafiyete uğratılıyor. Milli bütünlüğe bir saldırı değil de nedir bu!
İnsanlarını milletin asli unsuru olarak değil, azınlık psikolojisi içinde tutmayı sürdürenler, ayrılıkçılıkla milli iradeyi zayıflatanlar iktidarıyla, muhalefetiyle iktidarlarını sürdüremeyeceklerdir.
Milletimiz bu ihanet planlarını boşa çıkaracaktır. Anadolumuzda yaygınca söylene gelen sözün tam yeri, “Ya herrü ya merrü!” Görülmüştür ki, asıl yıkıcı olan deprem değil Amerikancı siyasetin ihanetidir. Peki, bu ihanet merkezleri ayakta kalabilecek mi? Asla!