Deprem saatleri...
Tutuşan eller, birbirine değen parmaklar arasındaki sıcaklığı ben ölçmek istiyorum! Ölçtüğüm derecelerde kül olmak, mutluluk gözyaşlarındaki selde çağlamak istiyorum!
65. saat: Aklımın erdiğinden beri yeni tanıştığım insanların sorduğu bir soru var: “Doğu Perinçek’le akrabalığınız var mı?” Hep gururla “evet, kızıyım” diyorum... 65. saatten beri, bir o kadar gurur ve mutluluk verici bir soru daha soruluyor: “Elif Perinçek’le akrabalığınız var mı?” Evet var, tüm Türkiye gibi ben de Elif Perinçek’in akrabasıyım, üstelik soyadımız da aynı! Babamın biz küçükken mektuplarda yazdığı gibi, “gözlerinin maviş çiçeklerinden öperim” Elifçik...
91. saat: Ayda’ya ambulansta soruyorlar: Canının çektiği bir yemek var mı? Köfte ve ayran! Ayda’nın hayatı boyunca yiyeceği köftelerin kıyması olmak istiyorum, ama birkaç defa çekin, çok yumuşak olmak istiyorum! Ayda’nın dişlerini yormayayım!
34. saat: 1 Kasım’ın ilk saatlerinde kurtarılan Ahmet Amca’yı, doğum günü hediyesi olarak gören, onunla yeniden doğan görevlinin bundan sonra üfleyeceği mumlar benden eritilsin istiyorum! Her 1 Kasım’da imkânsız görünen dilekleri bile gerçekleştireyim!
KEDİ BOB
29. saat: Arama kurtarma köpeği Bob, enkaz altından bu sefer bir kedi buldu. Umut ismi verilen kedinin bıyıklarını, her titrediğinde ben yatıştırmak istiyorum! Yıkıntılardan çıkartılan tavşan ormanlarda zıplarken, önden koşup yolunun üzerindeki taşları ben temizlemek istiyorum!
17. saat: “Bir daha keman çalabilecek miyim?” diye endişeleniyor İnci... Yeryüzündeki en güzel Stradivaryus’un telleri olmak istiyorum, daha İnci bana değmeden parmaklarındaki notaları çalayım!
17. saat: Buse enkaz altından “Siz köpekleri salın, ben kedi gibi miyavlayayım” diyor. Buse miyavladığı zaman sesinin oktavı olmak istiyorum, ölçüle ölçüle bitmeyeceğim!
HALİM AMCA’NIN HELALLİĞİ
17. saat: Hülya Teyze enkazdan yürüyerek çıktı; çıkar çıkmaz da başörtüsüne çeki düzen verdi... O başörtünün dokunduğu tezgâh olmak istiyorum! En güzel nağmelerle eşlik edeceğim, bindallara güllere!
14. saat: Dehlizler altında sesi zar zor duyulan Halim Sarı, kendisini kurtarmaya gelen görevlilere “Cemal Sarı’yı çağırın buraya” diyor! Ölümle burun burunayken emanet edilecek sır, dilenecek af, alınacak helallik olmak istiyorum, sakin ve telaşsız döküleceğim dudaklardan...
Tutuşan eller, birbirine değen parmaklar arasındaki sıcaklığı ben ölçmek istiyorum! Ölçtüğüm derecelerde kül olmak, mutluluk gözyaşlarındaki selde çağlamak istiyorum!
Arama kurtarma köpeği Altar’ın seçebildiği milyonlarca kokudan yalnızca biri, en biriciği, insan nefesinin kokusu olmak istiyorum!
SAFSATA DEĞİL BİLİM
14.51: Sisam Adası’nın kuzeyinde, Ege Denizi’nin bağrında bir deprem olmak istiyorum! Kandilli 6.9 gibi, bilim gibi sarsmak, Mavi Vatan’ın tüm kayalıklarına selam göndermek istiyorum! Uykuya dalan dağları uyandırmak, ovalarda isyan ateşi yakmak istiyorum! Olmayayım demiyorum, olayım diyorum! Yerbilimciler beni incelesin istiyorum! Safsatadan değil bilimden yana, vurgundan değil insandan yana, betondan değil doğadan yana, gösterişten değil yalın samimiyetten yana, yarıştan değil paylaşmadan yana, senden benden değil bizden yana olsun, bu düzeni yıkıp yan yana en güzelini kurmak istiyorum!
Umut’ların kapanan gözlerindeki rengârenk çiçeklere gizlice söz vermişiz Elifçik...