DEVA'dan açılım vaatleri

DEVA Partisi Genel Başkanı Ali Babacan, partisinin Temel Haklar Eylem Planı’nı açıkladı. Plan'da temel hakları kullanmanın önündeki en büyük engel olan teröre karşı bir eylem yer almadı. Bunun yerine açılım sürecinde PKK'nın dile getirdiği talepleri hayata geçirmek vadedildi.

Parti'nin genel merkezinde düzenlenen basın toplantısında konuşan Babacan “eşit vatandaşlık” ve “özgürlükçü laiklik” ifadelerini kullandı “Tam demokrasiye giden yol hak ve özgürlüklerden geçiyor. Eşit vatandaşlıktan geçiyor.” dedi.

Amaçlarının vatandaşların özgürlük alanını genişletmek olduğunu belirten Babacan şöyle konuştu: “Hiç merak etmeyin. Özgürlük, Türkiye’ye bol gelmeyecek. Özgürlük elbisesi ülkemize inşallah çok yakışacak. Türkiye’ye esaslı bir zihniyet değişimi öneriyoruz. Cumhuriyetimizin yüzüncü yılında, tüm vatandaşlarımızı kapsayan yepyeni bir yaklaşım öneriyoruz. Toplumsal barış ve eşitlik hedefliyoruz. Türk- Kürt- Arap- Laz- Çerkes demeden, sağcı- solcu demeden, Sünni- Alevi demeden, inançlı- inançsız demeden herkesin eşit ve onurlu vatandaş olduğu bir Türkiye hedefliyoruz.”

'YENİ BİR VATANDAŞLIK ANLAYIŞI'

Babacan, Anayasa'daki vatandaşlık tanımını hedef aldı: “Parti programımızda açıkça beyan ettiğimiz üzere biz, ülkemizde daha kapsayıcı ve daha kuşatıcı yeni bir vatandaşlık anlayışının geliştirilmesi gerektiğini savunuyoruz. Ülkede hiç kimsenin ayrımcılığa maruz kalmamasının temel dayanaklarından biri, güçlü bir vatandaşlık anlayışıdır. Herkesin kendini bu ülkenin eşit ve özgür bir vatandaşı hissetmesi, böylesine güçlü bir vatandaşlık anlayışının hâkim kılınmasıyla mümkündür. Bu kapsamda, Anayasamızın 66. maddesini, çağımızın gereği olarak, kapsayıcı bir anlayışla yeniden ele almayı teklif ediyoruz.”

Babacan'ın bahsettiği değişiklik vaadi DEVA Partisi'nin Eylem Planı'nda ise şöyle yer aldı: “Kabul edeceğimiz vatandaşlık anlayışında herhangi bir etnik, dini ya da kültürel kimliğe atıf yapılmayacak, farklılıklar arasında birisini diğerlerine karşı ayrıcalıklı kılan bir tercihte bulunulmayacak ve her vatandaşı eşitlik temelinde kapsayan bir anlayış benimsenecektir.”

ANADİL İÇİN 42. MADDEYİ DEĞİŞTİRECEKLER

Basın toplantısında Ali Babacan “anadilinde eğitimin önündeki engellerin kaldırılmasını” da vadetti: “Herkesin anadili, anasının ak sütü kadar helaldir. Bu topraklarda konuşulan tüm diller, bizim dilimizdir. Biz bütün bu dillere aynı yakınlıktayız. ‘Eşit mesafedeyiz’ demiyorum. ‘Aynı yakınlıktayız’ diyorum. Anayasamızın 42. maddesinin bu doğrultuda değiştirilmesini öneriyoruz.”

'ANADİLİ TÜRKÇE OLMAYAN ÇOCUKLARIN ANAYURTLARI...'

Eylem Planı'nda şu ifadeler yer aldı:“Kişinin kendi anadilinde konuşması, eğitim alması, iletişim kurması, kültürel bir hak olmanın yanında çocukluktan itibaren kişinin ruhsal gelişiminin sağlıklı bir şekilde oluşmasına da katkı sağlamaktadır.

“Ayrıca eğitim ve öğretimde ortak ve resmi dilimiz Türkçenin yanında; anadili Türkçe olmayan çocukların anayurtlarında kendi dilleri ve kendi kimlikleriyle var olabilmeleri için kendi anadillerinde de eğitim almaları ve anadillerini rahatlıkla konuşabilmeleri şarttır.”

TUNCELİ'Yİ 'DERSİM' YAPACAK VAAT

Plan'da anadil konusu eğitimle sınırlı kalmadı, yer adlarının da değiştirileceği duyuruldu: “Anadilinde eğitimin bir hak olarak kabul edilmesinin yanında, farklı kimliklerin varlığının teminat altına alınması; yerleşim yerlerinin eski adlarının da yerel toplumun taleplerine uygun bir şekilde aslına döndürülmesi, yine farklı anadillerine ait isimlerin çocuklara hiçbir sınırlamaya tabi olmaksızın verilebilmesini gerektirmektedir. Farklı dillere ait olan ve Türkçe alfabede bulunmayan harf barındıran isim konulmasının önündeki engelleri kaldıracağız.”

'FONLU' STK'LARA ÖZGÜRLÜK!

DEVA Partisi, 15 Temmuz darbe girişiminin ardından terör örgütleriyle bağı nedeniyle kapatılan ya da daha yakından takip edilen sivil toplum kuruluşlarına sahip çıktı. Neoliberal 'sivil toplumculuğu' öven Plan'da “Devlet-toplum dengesinde devlet lehine bozulan güç dengesi bireyi ve dolayısıyla sivil toplumu zayıflatan bir etkiye neden olmaktadır.” denildi. 15 Temmuz'dan sonraki OHAL sürecinde iktidara muhalif olan sivil toplum örgütlerinin ağır baskılara maruz kaldığı savunulan planda şunlar kaydedildi: “Sivil toplum faaliyetleri aşırı bir şekilde kısıtlanmış, yersiz soruşturmalar ile dernek ve vakıflar yıpratılmıştır. Özellikle insan hakları savunuculuğu temelli örgütlenmeler büyük baskı altında tutulmuştur. Hedefimiz, örgütlenme özgürlüğünün önündeki bütün engelleri kaldırarak, sivil toplumun demokratik toplumun gerekliliklerine uygun koşullarda güçlenmesini ve etkililiğini arttırmasını sağlayacak ortamı oluşturmaktır.”