Devlet sanat kurumlarının durumu ve geleceği
Müzik ve sahne sanatları kurumlarında yönetim sorunu var. Sanatçılar iyi niyetli de olsa, kurum içi ilişkileri veya bireysel tutumları yönetiliciliğe engel oluyor. Türkiye ’nin kültür sanat niteliğini arttırma hedefi, akademik çalışmalar yapan, kurumları ilerletebilecek,deneyimli yöneticiler gerekli
8 Mayıs 2021 tarihli Aydınlık gazetesinde yayınlanan “Güzel sanatların ufkunda görünenler: müzik kurumlarında düzenleme gerekiyor” başlıklı yazıyı, Aydınlık kültür-sanat yazarı ve Sanat Hayatı programının yapımcısı Sayın Zafer Bilgin’le değerlendirmemiz üzerine, kendisi benden de sanatçı ve akademisyen görüşlerime ilişkin bir yazı istedi. Ben de yıllardır takip ettiğim, görüşlerimi yazılı ve sözlü bildirdiğim, sahnesine çıktığım, telif hakları toplantısına katılıp yönlendirdiğim Kültür ve Turizm Bakanlığı’na bağlı müzik ve sahne sanatları kurumlarıyla ilgili görüşlerimi tekrar kaleme alıyorum.
Yöneticileri yüzünden yasal amaçlarını gerçekleştirmedikleri görülen bu kurumlardan biri, Güzel Sanatlar Genel Müdürlüğü’dür. Bu kurum hem görsel sanatlar etkinliklerinin hem de daha fazla ön planda olan müzik topluluklarının üst yönetimini kapsamaktadır. “Klasik, çağdaş ve geleneksel sanat akımlarını takip ederek yurt içindeki sanat faaliyetlerinin millî kültür ve çağdaş anlayışa uygun olarak yürütülmesi ve yayılmasını, milletin bu yönden bilgi sahibi olmasını sağlamak” amacında olan kurum, hem görsel sanatlarda hem de müzik alanında bunu ne kadar gerçekleştirmektedir? Güzel Sanatlar Genel Müdürlüğü, bünyesinde temsil ettiği tüm sanat dallarının tarafsızca niteliğinin gelişmesini, yayılmasını ve sürdürülebilirliğini sağlamakla yükümlüdür.
OPERANIN GİDİŞATI
Bunun yanı sıra, Devlet Opera ve Balesi Genel Müdürlüğü (DOB) de opera ve bale sanatlarının Türkiye’de var olmasını, geliştirilmesini ve sürdürülmesini sağlamakla yükümlüdür. Bunun yanı sıra DOB, ulusal opera ve bale eserleri bestelenmesi için bestecileri yönlendirmeli, daha önce de ilettiğim üzere, geçmişte Türk bestecilerince (Cemal Reşid Rey gibi) bestelenip hiç sahnelenmeyen opera ve bale eserlerinin ortaya çıkmasını sağlamalıdır. Bunun için müzikologlarla da çalışıp arşivlerden belgeler elde edilmeli, opera ve bale sanatçılarına seminerler verilmelidir. Daha önce mahkemelik olan kurumu, telif hakları toplantısına katılıp yönlendirmiş, çok daha önce de eski Kültür ve Turizm Bakanı Sayın Atilla Koç’a ‘yurt dışına gönderebileceğimiz ulusal opera ve bale eserleri yok’ minvalindeki söylemi üzerine eser listesi göndermiştim. Yazdığım “Mesut İktu: Cumhuriyet’in 50 Yıllık Sesi” (2020) kitabında da iki dönem disiplinli ve nitelikli İstanbul Devlet Opera ve Balesi Genel Müdürlüğü yapmış olan Prof. Mesut İktu hocamızla, DOB’nin günümüzdeki olumsuz hali üzerine de değerlendirmeler yapmıştık.
BİREYSELLİK VE KURUM İÇİ İLİŞKİLER SANAT YÖNETİCİLİĞİNE ENGEL
DOB, yönetiminde bireyselliklerin öne çıkmasıyla özellikle son yıllarda tutarsız ve düzensiz olarak inişe geçmiş bir şekilde varlığını sürdürmeye çalışmaktadır. Üzerine benim de jürisinde olduğum bir doktora tezi hazırlanan DOB ile ilgili, opera ve bale sanatçılarının görüşleri de kurumun sıkıntılarını göstermektedir. Sahnelenecek eserlerin planlanmaması, sanatçılara anlık bildirimlerle kısa süreli niteliksiz provalar yapılması gibi her an görülen olumsuzluklar, sadece bazı örneklerdir.
Bunun temel nedenlerinden biri, kurum içinden tarafsız olamayacak, kurumun gelişimi üzerine düşünmemiş, akademik ve sanatsal bağlamda çalışmamış ve yöneticilik deneyimi de olmayan sanatçı kişilerin olmasıdır. En basitinden, özellikle opera besteleyen besteciler, opera şarkıcıları, balerin veya baletlerin kurumla, arkadaşlarıyla ilişkileri, ne kadar iyi niyetli olsalar da yöneticilik yapmalarını engelleyecektir. Opera bestelemeyip geçmişte DOB’ni iyi yöneten besteciler ve orkestra sanatçıları olsa da sonraki süreç olumsuz olarak ortaya çıkmıştır.
Aynı şekilde uzun yıllar, sanatçı olmayan bürokrat Mehmet Özel tarafından yönetilen Güzel Sanatlar Genel Müdürlüğü, yine bünyesindeki sanatçılar tarafından yönetilmeye başlayınca sorunlar çıkmaya başlamıştır. Özellikle kurumun bünyesinde bulunan müzik topluluklarını bireysel olarak kullanmak, o müzik topluluklarının niteliğini geliştirmeye yönelik çaba olmaması ki hala müzik topluluklarının adlarında bile kavramsal tutarsızlıklar vardır.
‘AKADEMİK ARAŞTIRMALAR YAPAN VASIFLI YÖNETİCİLER GEREKLİ’
Kültür ve Turizm Bakanlığı’na bağlı sanat kurumlarından kendi iç disiplinini en tutarlı bir şekilde sürdürenin, daha önce oyunlarında da oynadığım Devlet Tiyatroları olduğu ortaya çıkmaktadır.
Sonuç olarak, öncelikle devlet yönetiminin Avrupa Birliği’ne de girmek isteyen Türkiye Cumhuriyeti için eğitim, kültür ve sanat alanındaki niteliği tutarlı olarak artırma hedefinin olması, bu bağlamda da müzik ve sahne sanatları kurumlarını yöneteceklerde de o kurumların tarihini bilen, akademik araştırmalar yapan, yöneticilik deneyimleri olan, kurumların niteliğini yükseltebilecek hedefleri ve projeleri olan kişileri belirlemeleri gerekir. Türkiye dışındaki müzik ve sahne sanatları kurumlarında genel sanat yönetmeni dışındaki üst yöneticinin kurumun içinden olmadığı, entelektüel ve akademik düzeyi yüksek sanat kurumları yöneticisi olduğu, kurumu ve yöneticilik imkanlarını kendi kariyeri için kullanmayıp kurumun sürdürebilirliğini sağladığı görülmektedir. Türkiye’de de adı geçen müzik ve sahne sanatları kurumları için artık bu minvalde profesyonel, tarafsız ve kurumun geleceğini önceleyen yöneticilerin olması gerekir.