Devrim Radyodan Duyurulmayacak
“Sanat devrimcidir” dile pelesenk sıradan bir cümle... Yaşatmadığınız sürece balon... Sanat mı, neyin, kimin sanatı? Sizler uykudayken devrim çoktan yapıldı, bitti... Radyodan anonsu yapılmayacak… Size emredilen yüzünüzü yıkamadan internet aracılığıyla tuşa basmanız. Adınıza her şey tasarlandı. Umut mu? Elbette var ama cesaret ve basireti yaşatabilenler için!
Sanat çözüm önermez, sorgulamayı başlatır. Kâbus uyandığınızda biter…
Şimdi hayalleriniz ile gerçeklerinizi karşılıklı bir sayfaya yazın. Toplamı sadeleştirin, farkını alın. Elinizdeki ara bilançoyu değerlendirin…
Emek ile elde ettikleriniz size ne diyor?
Su, sabun, haberleşme, sağlık, güvenlik, eğitim, barınma, beslenme, adalet, ulaşım, sanat vs. temel hizmet ve koşullar nasıl bir bedel isteyip, ödetiyor? Ürün yerleştirilmeyen görsel, reklamsız şarkı sözü, ekonomik beklenti taşımayan özel bir alan var mı?
Beyniniz özgür mü, mahreminiz kaldı mı?
Sadakat sınavından geçmiş itaatkarlarla örülü duvarların derinliklerinde sonsuz tekerlekte devinen “hamster”dan farkımız yok!
Parayı takip edenin güce ulaşacağı yolda nasıl bir sonuç bekliyordunuz?
Size bedava peynirin ancak kapanda olacağı hiç söylenmedi mi? Ulus devletlerin, dil, bayrak, vatan sınırları zorlanıyor… Değerleri silindi, siliniyor… Artık “CIO”lar var… Onlar tanınıyor, yönetiyor, onların pazarladığı artistler kullanılıyor. Değişik bir düzenek içindeyiz. Fark etmiyor musunuz?
Dijital kontrol sistemleri eşliğinde bir av - avcı oyununun içinde olduğumuzu görmüyor musunuz?
Devrim sosyolojik değişimini gerçekleştirdi… Biz bir bilim kurgu filmine uyandık. Saygı beynimizden silindi. Alt kodlarımızdan da silinecek. Yeni dijital değerler üretilecek... Egomuz geliştirilecek. Kopyamıza sarılıp uyumamız özendirilecek… Üretim robotlara terk edilecek… Yeni virüsler gelişecek, enerji savaşları yaşanacak… İnsan sınırlı, üstelik sorunlu bir varlık. Ondan kurtulmanın, üst sürümüne geçmenin yolları aranacak. Maliyetler düşürülecek... Beynine girilerek her anlamda sömürülecek... Ruhu yalanlarla doyurulacak, madde ötesi sanal ortamda sonsuz seçenekler sunulacak. Özgür olduğu duyumsatılacak… Mutluluk duygusu aşılanacak… Elbette bir bedeli de olacak… Antidepresanlar dönemi bitmiştir! Yeni inanç sistemleri kurgulanmıştır. Güç ve paranın evrensel imparatorluğu kurulmuştur… Sanat mı? O da bu işin çerezi… Fırsat bulamamış, çaresiz, kullanışlı kimlikler üzerinden yeni modeller üretin. Onlar bu kurgunun taklitçi çocukları, bonbon şekerleri olacak…
Bir kuşak yola böyle çıkmamıştı… Devrim tek yoldu… Ne oldu?
Sanat kitapları, devrimcilerden söz ediyordu… Sorgulayan, üreten, çalışkan, gözlemci, duyarlı, gerçekçi, özgün, özgür, seçici, tasarımcı kimliklerin önemini vurguluyordu… Uygarlıktan söz ediyordu… Meydanların gücüne inanıyordu. Demokrasi her şey demekti… Şehirler, sokaklar, kütüphaneler, kafeler, tiyatro binaları, konser salonları, lokantalar, abartısız samimi mabetler önemliydi... Ayrımsız her canlıya saygı duyulmalıydı. Sevgi, barış, kardeşlik türküleri söyleniyordu... Tarih bilinci, okumak yüceltiliyordu. Her türlü düşünce konuşulup, tartışılıyordu... Sanatçı, insan olmanın diğer adıydı. Duyguluydu, çevreciydi. Çevresi önemliydi. Kurduğu kurguladığı dünyalar insani idi. Sıradanlıktan sıra dışı anlamlar yaratabilecek kadar zekiydi. Hayal gücü birilerinin üstün varsayılan yaratıcılığına henüz teslim edilmemişti. Toplumun sanatçı olduğu, düşüncenin kıymetli bulunduğu ayrıcalıklı bir dönemdi... Elindeki iğne oyasından sehpa süsü çeyiz yapan, dilber kirpiği desenini defalarca işleyen teyzeler vardı… Onlar yemeği tabakta tablo gibi sunardı. At arabasına süs çizen, boyayan taşıyıcılar, beyaz gömlekli, kravatlı şoförler vardı... Onlar bizim insanımızdı, ne oldu? Mahalle kültürü ile yardımlaşmanın yaşandığı, yalanın yüz kızarttığı o günlerden sonra ne oldu da devrim oldu? Anlamın kıymet gördüğü, erdemlerin sanatla somutlaştığı, dar bütçeli ama yaratıcı, üretim dolu şiir kokulu insani bir dönem mezarlıklara gömülürken onların çocuklarına ne oldu?
Tabelaya dikkat… Köprüden önce son çıkış.
Derdim geçmişe övgü yazmak ya da bugünü ıskalamak, ıskalatmak değil. Başlamış olan süreci kontrol altına almaktan söz ediyorum. Biçileni değil, var ettiğimiz rolü oynamak gerektiğini söylemeye çalışıyorum. Bir rüyadan uyanmak ve çevremizdekileri uyandırmanın değerini anlatmaya çalışıyorum. Yarın çok geç olabilir… Biraz cesaret, basiret, tedbir, soğukkanlılık ve samimiyet yeterli... Sonra ne mi olacak? Sanat ak koyunla kara koyunun ayrıştığı rönesansın kapılarını aralayacak… Nereden mi biliyorum? Çünkü dün de böyle olmuştu…