Dijital ortamlarda özgürlük ve denetim
Günümüzde ABD’nin sosyal medya ve dijital yayıncılık tekellerinin her türlü standart, denetim, hukuk ve vergilendirmeden muaf çalışabilmesi ve kültür ürünleri arz edebilmesi özgürlük olarak algılanabiliyor. Bu da ancak küresel hegemon olarak var olabilecek bir sınıfın ideolojik hegemonyasıdır.
Taş tabletler bir dönem bilginin temel taşıyıcısıydı. Sonra yerlerini başka araçlara, en sonunda da kağıda bıraktı. Ama taş tabletlere vefasızlık yaptığımız söylenemez. Hâlâ itinayla saklıyor ve müzelerimizin en gözde alanlarında sergiliyoruz. Kağıdın da müzedeki yerini alacağı bir dönem geleceğini hep biliyorduk. Artık tek pencere sistemi içinde kağıtsız ortama geçmek, e-devlet uygulamasının özünü oluşturuyor. Evrakın kağıtsız ortama geçirilmesi okuma araçlarının kağıtsız ortama taşınmasından daha zordur, yine de dijitalleşmeye uyum sağlamada devletin toplumun önünde olduğunu söylemeliyiz. Sadece yazı değil, iletişim ve kültürel üretimin tüm biçimleri dijital ortamlara taşınıyor; bu yüzden de dijital ortamların nasıl düzenleneceği sorusu toplumun önündedir.
TOPLUMSAL YAŞAM VE STANDARDİZASYON
Toplumsal yaşamın sürdürülmesi, ortak standartlara ihtiyaç duyar; seslerden aynı mesajları almak, aynı ölçü birimlerinin ve ödeme araçlarının kullanılması, bunlar arasında herkes tarafından bilinen ve kabul edilen oranların varlığı vs.
Toplumsal yaşam kuralları ve üretim yöntemleri geliştikçe, standartların kalitesi de yükseldi.
Standartlar II. Dünya Savaşından sonra piyasaların kontrol altına alınmasında da kullanıldı ve buna standardizasyon uygulamaları adı verildi. Maddi ürünlere yönelik standardizasyon pratiği, dijital ortamların düzenlenmesine yönelik çalışmalarda faydalanılabilecek dersler barındırır.
Kapitalist dünyada AB, standart uygulamalarında öncülük yaptı; AB’de maddi üretimin neredeyse tamamı standardizasyon kapsamında. Ürünlerin üzerindeki CE işareti standartlara uygunluk denetimlerini gösteriyor. Firmalar CE işaretlemesini yapabilmek için yüksek test ücretlerini ödemek zorundalar. Özellikle gıda üretiminde standart denetimindeki hassasiyet çok yüksek.
ABD’nin ise bu konuda daha geri olduğunu belirtmeliyiz. ABD-AB Transatlantik görüşmelerinin kesintiye uğramasının nedenlerinden biri, AB’nin standardizasyon uygulamalarından geri adım atmamasıydı. Amerikan tekelci sermayesi standardizasyonlarla dizginlenmiş piyasalarda çalışmak istemiyor. AB halkları ise ellerindeki kazanımlardan kolayca vazgeçmeyecektir.
1960’ta Türk Standartları Enstitüsü’nün kuruluşu, biraz da 27 Mayıs etkisiyle, Türkiye açısından standardizasyon uygulamalarındaki ivmeye paralel atılmış önemli bir adımdı.
STANDARTLARIN ROLÜ
Standardizasyon uygulamalarını demokratik devrimin parçası olarak görülmeli.
Standartlar üretimin sınırlarını çizmez, asgari kaliteyi belirler.
Standardizasyon uygulamaları hem standart dışı üretim yapan firmaların piyasaya ulaşmasını engelleyerek özellikle küçük ölçekli rakipleri oyun dışında bırakıyor hem de üretim maliyetlerini yükselttiği için kârlılığı kısıtlıyor ve tüketici karşısında üreticiye sorumluluklar yüklüyor. Standardizasyon ayrıca üretim süreçlerinde kamu denetimine yol açarak sanayi sermayesinin özerkliğini ve piyasanın karar verici yetkilerini de sınırladı.
Hangi ürünün hangi teknik standartlara sahip olacağı, bilimsel yöntemlerle belirlenir. Standardizasyon, tüketici haklarını, tüketici güvenliği ve toplum sağlığı kavramlarına dayanır ve bunların bilimsel yöntemler korunmasına imkân sağlar.
DİJİTAL ORTAMLARDA STANDARTLAR VE DENETİM
Liberalizm iletişim devriminin, bilginin serbest dolaşımı önündeki son kamu denetimini de kaldıracağını iddia etti ve kontrolsüz bilgi dolaşımına demokrasi adını verdi. İletişim tröstleri açısından bilginin uluslararası hareketi üzerinde standartların ve ulusal denetimin ortadan kaldırılması, tekelci politikaların devam ettirilmesi anlamına geliyordu. Örneğin her türlü standart, denetim ve düzenleme dışında kaldığı sürece sosyal medya ortamları, paylaşımları Büyük Veriye dönüştürürken, değerin yaratıldığı ülkenin vergilendirmesinden muaf devasa kazançlar üretebiliyor.
Önümüzde şöyle bir sorun da bulunuyor: Eğer hukuk dışı alanlar olmayacaklarsa, dijital ortamlarda iletişim ve yayıncılığın bilim ve hukukun kontrolüne alınması nasıl sağlanacak?
Sosyal medyada ve dijital yayın platformlarında tüketici hakları ve güvenliği, toplum sağlığı, hukukun bireylere sağladığı güvenceler nasıl korunacak?
Amerikan sermayesi temel çıkarlarını özgürlük olarak sunmakta her zaman çok başarılıydı. Sigara firmaları adına Edward Bernays’in kadının sigara içmesini kadının özgürleşmesi olarak sunan kampanyası reklamcılığın tarihindeki “devrim” sayılıyor. Bu başarıyla nüfusun yarısı tütün tekellerinin pazarına dönüştü.
1980’lerde bir ülkedeki özgürlük, tekelci işletmeler olan McDonald’s ve Coca Cola’nın var olup olmadığıyla ölçülüyordu.
Günümüzde ABD’nin sosyal medya ve dijital yayıncılık tekellerinin her türlü standart, denetim, hukuk ve vergilendirmeden muaf çalışabilmesi ve kültür ürünleri arz edebilmesi özgürlük olarak algılanabiliyor; hatta kendini solcu olarak gören çevrelerde bile. Bu da ancak küresel hegemon olarak var olabilecek bir sınıfın ideolojik hegemonyasıdır.
Tartışma önümüzdeki sınıf mücadelelerinin önemli parçasını oluşturacak.
Kültür ürünlerinde ve ortamlarında asgari standartlar ve denetim kurallarını belirlemek, maddi kullanım ve tüketim araçlarındaki kadar kolay değil; hukuk, pedagoji, psikoloji, sosyoloji, ekonomiyi vs kapsayan disiplinler arası çalışmalar gerektiriyor.
Teori dergisi dijital ortamlarda özgürlük ve denetim meselesini masaya yatıracak.
Canlı bir çalışma Teori’yi bekliyor.