Dil fukarası Orhan Pamuk
Tahsin Yücel, Orhan Pamuk’un dilini tekdüze, topal tümcelerini günümüz Türkçesinin çok gerisinde, sözcük dağarcığını dar ve anlatım dilini hantal olarak değerlendiriyor. Bunların yanına bir de Türkiye ve Atatürk düşmanlığını koymak gerekiyor
Yıllardır, göklere çıkarılan, dünyanın en büyük edebiyat ödülünü alan, Türkiye’de bazı eleştirmenlerin öve öve bitiremedikleri Orhan Pamuk, iyi bir yazar, iyi bir romancı mı? Yoksa yalnız bizde değil, dünyada da hak etmediği bir payeyle önümüze konan kullanıma açık bir figür mü?
Kötü yazardan iyi bir romancı olabilir mi? İşte bu konuda belki de en cesur soruları sorup cevap veren eleştirmenlerin başında gelir Tahsin Yücel. Can Yayınları’ndan çıkan, “Tartışmalar” kitabı, Yücel’in eleştiri makalelerini bir araya getiriyor. Yücel, yalnız eleştiri alanında değil romanları, çevirileri ile aldığı ödüllerle edebiyatımızda önemli bir yere sahip.
On iki tartışma yazısını toplandığı kitapta Tahsin Yücel, “çift yönlü anlatı izlencesi” olarak tanımladığı ve yer yer ağız kavgasıyla benzer özellikler gösterdiğini kabul ettiği bu yazılarında, edebiyatın çok farklı isimlerini tartışmaya açıyor. Edebiyat alanındaki ödülleri ve seçici kurullarında görev alan kişileri eleştiren Aziz Nesin’e ve Fethi Naci’nin; “Peygamberin Son Beş Günü” incelemesine cevap veriyor, Türk Dil Kurumu’nu savunuyor. Orhan Pamuk’un Kara Kitap kitabını da deyim yerindeyse yerden yere vuruyor.
DÜRÜST ELEŞTİRMEN
Bu yazılarda Tahsin Yücel okuyucuya, dönemin edebiyat dünyasına önemli bir bakış açısı veriyor. Eleştirmenin bol olduğu bir dönemde, nasıl dürüst bir eleştirmen olunabileceğini hatırlatıyor.
“Tartışmalar” kitabında, özellikle Orhan Pamuk’un Kara Kitap kitabı konusunda yukarda sorduğumuz soruları; sorarak yanıt veriyor Tahsin Yücel. Yazar; “Kimi yazarımızın öve öve bitiremedikleri bu kitabı alıcı bir gözle okumayı denerseniz, kötü çevirileri bile geride bırakan hantal anlatımı, tekdüze ve topal tümceleri günümüz Türkçesinin çok gerilerinde kalmış sözcük dağarcığı, sıradan imgeleri karşısında böyle bir kitabın yazarının ‘iyi yazar’ olarak nitelemenin olanaksız olduğunu görürsünüz.” diyerek Pamuk hakkında edebi açıdan değerlendirmesini paylaşıyor okurla.
Orhan Pamuk’un, sadece Kara Kitap’ı yakından incelendiğinde Yücel’in ne kadar haklı olduğu görülür. İşte kitaptan birkaç örnek; “… yıllardır buyruklarına uyduğum O’nunla ilk defa eşit olmuştuk.”, “Bu geometrik ve tertemiz manzarada, (hoş yanı da buydu ya zaten) kendimi dışarıdan seyrederken O’nun kendimin yarattığını hemen anlamıştım.” Ya da “Benim adreslerden hiçbiri var mı sizde.” Sadece bu örneklerle bile yazar hakkında bilgi sahibi olabilirsiniz. Kitaplarında, Türkçeyi sonradan öğrenmiş hem dilbilgisi hem sözcük dağarcığı dar birinin yapacağı hatalara bolca rastlanıyor.
TEK ÖZNE İÇİN ÜÇ AYRI İSİM
Tahsin Yücel’in makalesinde yer verdiği şu alıntıya da bakalım. En hafif deyimle, şaşırtıcı düzeyde gözü peklik olarak değerlendirilebilir; “Babaanneyle Dede, Melih Amcanın Marakeş’te bir Türk kızıyla evlendiğini, gelinin Muhammed’in soyundan geldiğini, yani bir seyyide olduğunu, kadının çok güzel olduğunu, sonraları silah tüccarlarının ve casusların aynı bar kadınlarına vurulduğu bir Amerikan filmine de mekân olan kolonyal otelin elle renklendirilmiş resmi üzerinde gözüken bir kartpostaldan öğrenmişler.” Ne demeli şimdi bu cümleye. Ancak biz Yücel’in söylediklerini aktarmakla yetinelim; “Hem tek özne için üç ayrı ad kullanarak yazın sanatında ilginç bir örnek verir, hem de gerçeküstücü bir tutumla kartpostalı resmin üstüne oturtur.” Gel de çık işin içinden.
Yücel’e göre kitabın uzun olmasını isteyen yazar, birbirleriyle bağı olmayan birçok olaya dalar. Kaynağını anlatının yapısında olmayan birtakım yöntemler izler. Mevlâna Celalettin ile Şemsi Tebrizî’nin ilişkisinden Hurufiliğin ilkelerine varıncaya kadar, aklına göre her şeyi bu sözde arayışın içine boca eder.
TAHSİN YÜCEL, PAMUK’U YERDEN YERE VURUYOR
Kara Kitap’ın ilk çıktığı günlerde kaleme alınan makalede, Orhan Pamuk’u deyim yerindeyse yerden yere vuran Yücel’in yazdıklarına bir de kişiliğini eklerseniz elbette daha söylenecek çok şey var.
Edebi açıdan, Yücel’in anlattıklarının yanına, Pamuk’un Türkiye ve Atatürk düşmanlığını koymak zorundayız. Orhan Pamuk hakkında, Veba Geceleri kitabında Mustafa Kemal Atatürk’e ve Türk bayrağına hakaret ettiği ve Alman gazetelerine verdiği demeçlerinden dolayı soruşturma açıldı. İsviçreli bir gazeteciye verdiği demeçte; “Türkiye bir milyon Ermeni ve 30 bin Kürt’ü öldürdü” diyerek sözde Ermeni soykırımına destek verdiğini belirtmek zorundayız.
Başka dava var mı veya davaların nasıl sonuçlandığı ise bu yazının konusu değil. Okuyucunun, Tahsin Yücel’in, Pamuk’un yazı konusundaki maharetini(!), aktarınca yazarın kişiliği konusunda bilgi sahibi olması gerekiyor. Hem dil ve yazım konusunda bu kadar problemli, hem de her platformda Türk ve Türkiye düşmanlığı yapan birinin, Türkçe yazdığı romanlarıyla, Nobel ödülünü nasıl aldığını anlamakta zorluk çekmemek için kişiliğini bilmekte yarar var.
SÖZÜ MECLİSTEN İÇERİ
Tahsin Yücel’in Aziz Nesin, Orhan Pamuk ve Fethi Naci gibi edebiyatçılarla girdiği tartışmaları bir araya getiren Tartışmalar kitabı, Yücel’in sözünü sakınmayan eleştirmen kimliğini daha yakından tanımamızı sağlıyor. Dili ve anlatımıyla, kitap eleştirilerinin aynı zamanda bir anlatı olabileceğinin de örneğini sunuyor.
Kitabı okuyanların; “Bu adam da amma kavgacıymış! diyerek parçalı kişiliğime yeni bir parça daha ekleyebilirler. Vardıkları sonuç buysa, ne söyleyebilirim? Olsa olsa şunu: ‘Kim değil ki?’ On iki yıldan fazla bir sürede on iki kavga yazısı. Çoğu da savunma. Çok mu gene de? Çok diyorsanız çok olsun.” diyen yazar, aslında mütevazılık gösteriyor. Hele edebiyat alanında tartışmanın kısırlaştığı günümüzde, “kavga”nın ne kadar kıymetli olduğunu bugün daha iyi anlıyoruz.
Yukarda alıntıladığımız Orhan Pamuk’un bu dil kargaşasını kimileri “alışılmamış” olarak nitelendiriyor. Bu durumda dilini doğru dürüst bilmeyen biri iyi bir romancı olabilir mi sorusunu yeniden sormak gerekiyor.