Direniş Ekseni 2025: Uyum sağlamak ve fırsatları yakalamak
Orta Doğu'da zor ve mücadele dolu bir yıl geride kaldı. Manzara günbegün değişiyor. Direniş cephesinin Suriye'deki gelişmeler bağlamında stratejisi ve geleceğini konunun önde gelen uzmanlarından Alptekin Dursunoğlu ile konuştuk.
Batı Asya'daki direniş hareketlerini Şam'ın düşmesiyle birlikte 2025 yılında yeni meydan okumalar bekliyor. Suriye'nin bloktan koparılması birçok sorunu beraberinde getirdiği gibi yeni olanaklar da sunuyor. Fakat Direniş Ekseni'nin durumu lehine çevirebilecek hamleler yapması gerekecek.
Biz de ülkemizin en önemli Batı Asya uzmanlarından, Yakın Doğu Haber (YDH) sitesinin Genel Yayın Yönetmeni ve Yazar Alptekin Dursunoğlu'na Suriye'deki son gelişmeler ışığında Direniş Ekseni'nin stratejisini ve önümüzdeki dönemde nasıl konumlanması gerektiğini konuştuk.
HTŞ’DEN İSRAİL LEHİNE İRADE BEYANI
- Dursunoğlu, Beşar Esad'ın ardından oluşan manzarayı direniş kuvvetleri açısından şu şekilde değerlendiriyor:
“Suriye'nin kaybedilmesinin Direniş Ekseni açısından bir siyasi yenilgi olduğuna hiç kuşku yok. Suriye, Lübnan ve Filistin direniş hareketlerine uzanan bir lojistik ikmal köprüsüydü. Bu köprüye şimdi İsrail'in vekil güçleri hakim oldu. Heyet Tahrir Şam (HTŞ) Lideri Colani, 16 Aralık’ta Amerikalı gazetecilere Suriye’de İsrail için oynayacakları rolü şöyle açıkladı: ‘İsrail’in artık kendisini koruma bahanesiyle Suriye’yi işgal etmesine gerek yok, zira Esad rejiminin devrilmesiyle Hizbullah ve İran destekli milislerin oluşturduğu tehdit de sona erdi.’
“HTŞ’nin Şam Valisi Mahir Mervan da 27 Aralık’ta Amerikan NPR radyosuna verdiği demeçte, üstlendikleri rolü şöyle açıkladı: ‘İsrail'in yeni hükûmetten duyduğu endişeler anlaşılabilir; korku nedeniyle bazı askeri hamleler yaptılar, hatta stratejik tesislerimizi hedef aldılar. Bizim İsrail'le bir sorunumuz yok ve onların güvenliğini tehdit edecek hiçbir şeye karışmak istemiyoruz.’
“HTŞ liderlerinin yaptığı bu açıklamalar birer irade ve istikamet beyanıdır. Bölgede İsrail lehine bir rol almaya hazır olduklarının beyanıdır.”
STRATEJİK YENİLGİ SÖZ KONUSU DEĞİL
- Uzman, gelişmelerin Direniş Ekseni açısından stratejik bir yenilgi olarak kabul edilip edilemeyeceği konusunu şu ifadelerle ele alıyor:
“Bence hayır. Çünkü stratejik yenilgi, bir stratejinin artık uygulanamaz hale gelmesi demektir. Direniş Ekseni'nin stratejisi nedir? Bu soruyu cevaplarsak, stratejinin Suriye'nin kaybedilmesiyle ortadan kalkıp kalkmadığına yanıt verebiliriz. Direniş Ekseni'nin stratejisi bölgede Amerikan ve İsrail yayılmacılığının önünde bariyer olmak ve aşamalı olarak bu yayılmacılığı durdurmak ve geri püskürtmektir.
“Bölgedeki Amerikan yayılmacılığı siyasidir. Elbette Amerika askeri üsleri ve silahlarıyla da bölgededir. ABD tüm bölge ülkelerini İsrail liderliğinde bir düzene teslim olmaya zorluyor. İsrail’in yayılmacılığı ise hem siyasi hem de fizikidir. İsrail normalleşmeler yoluyla bölge ülkelerine diz çöktürerek siyasi olarak, toprak işgal ederek ise fiziki anlamda yayılıyor.”
VEKİL DEĞİL MÜTTEFİK
- YDH Genel Yayın Yönetmeni, direnişin bölgedeki yalnızlığına dikkat çekerken aynı zamanda iç dinamiklerine de ışık tutuyor:
“Direniş Ekseni bölgede ve dünyadaki en yalnız ittifak sistemidir. Amerikan rejimiyle sorunlu hatta düşman ülkeler dahi, Direniş Ekseni’ne mesafeli hatta karşıdır. Direniş Ekseni bileşenlerine yönelik “İran'ın vekilleri” ifadesi gerçekliği olmayan bir propagandadan ibarettir. Direniş Ekseni bileşenleri İran’ın vekilleri değil müttefikleridir. Zira onları var eden İran değil, Amerika ve İsrail saldırganlığı ve yayılmacılığıdır.
“Filistin ve Lübnan direnişleri, İran Devrimi'nden önce de vardı, İran onlardan desteğini çekse de var olacak. Ensarullah Hareketi, Hizbullah, Irak veya Filistin direnişi İran'dan emir değil, destek alıyor. İran da onlara ortak idealler için destek veriyor.”
- Dursunoğlu bu bağlamda, Direniş Ekseni'nin neden yıpratma stratejisini sürdürmesi gerektiğini “iki harita” üzerinden vurguluyor:
“Binyamin Netanyahu’nun Birleşmiş Milletler'de gösterdiği iki harita oldukça öğreticidir. İran, Irak, Suriye, Lübnan, Kuzey Yemen ve Filistin’i siyaha boyayan Netanyahu bunlardan “Şer Ekseni” diye söz etti. İkinci haritada ise Suudi Arabistan, Birleşik Arap Emirlikleri, Mısır, Ürdün vb. gibi İsrail ile ilişkileri sürdüren ülkelerin Sünniliği yeşil rengiyle vurgulanıyordu. Bu iki harita Direniş Ekseni’nin bölgedeki yalnızlığının resmiydi. Bölge ülkeleri İsrail ile ticaretini, istihbarat alışverişini ve siyasal ilişkilerini hala sürdürüyor.”
CAYDIRICILIK VE YIPRATMA DENKLEMİ
- Uzman, Direniş Ekseni’nin stratejik hedefini şu sözlerle açıklıyor:
“Direniş Ekseni bu hakikat karşısında gerçekçi bir strateji benimsedi, bu da yıpratma savaşıyla Amerika'ya ve İsrail’e bölgedeki varlığını daha masraflı hale getirmekten başka bir şey değildi. ABD tek bir kapsamlı savaşla bölgeden çekilmez; ama bölgedeki varlığı, kendisi için daha masraflı hale gelirse bölgeyi terk eder. Bu da yıpratma savaşından geçer ve uzun vadeli bir program gerektirir. Aynı şey İsrail için de geçerlidir. İsrail de tek bir savaşla ortadan kaldırılamaz. Çünkü onu ortadan kaldıracak savaşın tüm kolektif Batı’yı ortadan kaldıracak büyüklükte ve güçte olması gerekir.
“General Kasım Süleymani bu yüzden İsrail’e karşı yavaş yavaş boğma stratejisi izledi. Direniş örgütleri ile İsrail'e karşı bir caydırıcılık denklemi oluşturarak, onun hareket özgürlüğünü kısıtlamak, bölgedeki varlığını masraflı hale getirmek, İsrail’i dışarıdan yerleşimci kabul edemeyecek duruma sokmak, gelen yerleşimcilere Filistin’i yaşanamaz hale getirmek dolayısıyla Filistin topraklarına dışarıdan Siyonist yerleşimci göçünü önlemek uzun vadeli stratejinin aşamalarıydı. Bu, birkaç yılda veya kapsamlı bir savaşla ulaşılabilecek bir hedef değildir.”
YAYILMACILIĞI ÖNLEYECEK İRADE
- Yazara göre Aksa Tufanı Operasyonu mevcut stratejinin beklenmedik biçimde değişmesine neden oldu:
“Direniş Ekseni, HAMAS'ın 7 Ekim'deki saldırısıyla kendini öngörmediği boyutta bir savaşın içerisinde buldu. Fakat bu benim stratejim değil diyerek Filistin direnişini de yalnız bırakmadı. Aksa Tufanı’nı kapsamlı savaşa dönüştürmeden, yıpratma savaşı seviyesinde tutarak Filistin direnişine destek verdi. İsrail’le Direniş Ekseni bileşenleri arasındaki savaş 27 Eylül’e kadar yıpratma savaşı düzeyinde sürdü. Ancak İsrail, Nasrallah'ı şehit ederek yıpratma savaşını kapsamlı savaşa dönüştürdü.
“Fakat İsrail, Hizbullah’a karşı başarısız oldu ve bu yüzden de 27 Kasım’da ateşkes yaptı. Çünkü 1 Ekim'den 27 Kasım'a kadar tüm teknolojik üstünlüğüne rağmen Lübnan topraklarını işgal edemedi. İsrail rejiminin ateşkesi kabul ettiği gün, Colani'nin adamları saldırıya geçti ve 8 Aralık'ta Şam’a hakim oldu. Bu, Direniş Ekseni açısından büyük bir kayıp; ancak stratejisini imkansız hale getiren bir kayıp değil. Çünkü Direniş Ekseni'nin hala Amerikan ve İsrail yayılmacılığını önleyecek iradesi ve araçları var.”
TEHDİTLER VE OLANAKLAR
- Dursunoğlu, bundan sonra Suriye’de Direniş Ekseni'ni ne bekliyor olabilir sorusuna şöyle yanıt veriyor:
“Bu, Suriye'nin nasıl şekilleneceği ile alakalı bir durum. Suriye'nin önünde üç muhtemel gelecek var: Bilinen sınırları içinde üniter devlet olmak, federasyona dönüşmek ve parçalanmak. Bunlardan hangisi olursa olsun Suriye, artık çökmüş bir devlet; Batılıların tabiriyle ‘failed state’. 8 Aralık’ta Suriye’de rejim çökmedi, bir devlet çöktü. Kurumsal altyapısını El Kaide türevi örgütler, askeri altyapısını da İsrail yok etti.
“Çökmüş bir devlet, uluslararası ve bölgesel güçler için fırsatlar yaratabileceği gibi tehditler de yaratır. Yeni Suriye İsrail, Batı, Arap rejimleri ve Türkiye için fırsatlar yaratıyor olabilir. Ama bunların hepsi için aynı zamanda tehditler de yaratır. Aynı şey Direniş Ekseni için de geçerli. Suriye'nin kopmuş olması Direniş Ekseni için büyük bir tehdittir. Çökmüş devlete dönüşen Suriye diğer taraflara olduğu gibi Direniş Ekseni’ne de fırsatlar sunar.”