Do Not Disturb: Cem Yılmaz ne yapıyor?
Kendine has filmlerinde, kendine has karakterleri yaratan Cem Yılmaz’ın son işi ‘Do Not Disturb’ Netflix’te izleyici ile buluştu. ‘Kara Komik Filmler’ serisini izlemiş ve beğenmiş biri olarak bu filmi de merakla bekliyordum fakat film hakkında sosyal medyada duyumlarım benim heyecanımı kırmıştı.
Son yıllarda sinema salonları ile yollarını ayıran fakat film çekmeyi bırakmayan Cem Yılmaz, son filmi ‘Do Not Disturb’ü dijital platformda yayınladı. Sinema adına bu durumu üzücü olarak görsem de bir film yapımcısı için dijital platformun kârlılığı ve içerik üretim rahatlığının tercih edilmesini doğal karşılıyorum.
‘Do Not Disturb’ aslında bildiğimiz bir karakterin hikayesini anlatıyor, tıpkı Erşan Kuneri gibi. Ayzek, karakteri ‘Kara Komik Filmler’de sevilince Cem Yılmaz da hikâyeyi uzatmayı ve Ayzek’in gemi sonrası yaşadığı hayatı filmleştirmeye karar vermiş.
İlk olarak ‘Ayzek ile Bir Gece’ olarak duyurulan film ismi, finalde ‘Do Not Disturb’ ismine evrilmiş. Keşke ilk isim olarak kalsaymış çünkü hem hafızada kalması hem de ‘yabancı film mi bu acaba?’ algısında olumsuz bir müdahili bulunuyor.
Filme gelecek olursak, Ayzek’in gemiden ayrılmasından sonra bir sosyal medya fenomenine takılı kalması, bununla kişisel gelişim adı altında kendini motive etmesi ardından otelde bir işe başlaması ve diğer maceraları anlatılıyor. Film içinde Cem Yılmaz, ‘kara komedi’ unsurlarını kullanarak adeta bize ‘acının tatlı tebessümü’nü yaşatıyor. Anladığım kadarıyla Yılmaz da artık son dönemde sosyal medyada yaygınlaşan ne idiği belirsiz ‘kişisel gelişim uzmanları’ndan bunalmış durumda. İnsan psikolojisi, sosyoloji ve sağlık gibi konularda yeterince uzmanlık sahibi olmadan, her konudaki fikirlerini büyük kitlelerde paylaşarak onları yanlış yönlendiren bu insanlardan bıkkınlığını filmde yansımış. Toplumsal göndermelerin sıkça yer aldığı filmde çeşitli hicivlerle eleştiriler yer alırken nihayetinde Cem Yılmaz’ın esprileri de yüzümüzü zaman zaman güldürüyor. Genellikle günümüzde Cem Yılmaz’ın filmlerinde insanlar bir stand-up gösterisindeymiş gibi gülmek istiyor. Art arda gelen küfürler ya da slapstick komedi unsurlarıyla düzenlenmiş hikayeler Türk Sineması’nda son dönemde oldukça yaygın ve bunu Cem Yılmaz kolay bir şekilde yapabilecekken neden bunu tercih etmiyor? Açıkça sormak gerekirse Cem Yılmaz ne yapıyor?
CEM YILMAZ NE YAPIYOR?
Cem Yılmaz’ın belki de en çok sevdiğim filmi ‘Her Şey Çok Güzel Olacak (1998)’ aslında Yılmaz’ın sinemasına dair birçok şifreyi içinde barındırıyor. Ömer Vargı ve Hakan Haksun ile senaryosunu yazdığı bu filmde Cem Yılmaz, hayatın içindeki zorluklarla yaşamını tepetaklak etmiş bir adamın hikayesini seyirciye anlatıyor. Bu hikâyede o kadar çok özen gösterilen nokta var ki 25 yıl geçmesine rağmen filmin replikleri halen günümüzdeki sosyal medyada sıkça dolaşıma giriyor. Filmin başarısı bana göre bir hikâyeyi anlatırken doğallık ve insani duyguları göz önünden atmamasında yatıyor. Abi-kardeş ilişkisi, birbirinden uzak iki insanın bir hayata tutunmak istemesi kısacası ‘umut’ kavramını sahtelikten uzak seyrediyoruz. MFÖ müzikleriyle de efsaneleşen bu film, aslında gerçek hayatta var olan o araba yolcuğunun kişilerin içindeki yolcuklarıyla da Türk Lokumu tadında bir film ortaya koyuyor.
2004 yılında ise ‘G.O.R.A’ ile karşımıza çıkan Cem Yılmaz, fantastik film evrenin kapılarını iyiden iyiye zorluyor. G.O.R.A, görsel efektleri, esprileri, içten karakterleriyle belki de en sevilen Cem Yılmaz filmi olmasında büyük etken oynuyor. Cem Yılmaz bu filmi yaparken Bilim-Kurgu Sineması kodlarıyla yerel bir hikayeni nasıl başarılı olabileceğini sanatseverlere gösteriyor. Kamera arkasını biraz izlediğinizde filmdeki emeğin, her ayrıntıya oldukça dikkat edilmesinin filme ne kadar katkı sunduğunu görüyorsunuz. Dedim ya küresel kodları yerelleştirme, bunlarla bir güldürü filmi oluştururken film evrenini de bozmama. Evet bana göre Cem Yılmaz’ın büyüsü burada yer alıyor. Düşünün G.O.R.A’daki sucuk ağacı fikri halen tatlı bir espri olarak zihnimde yer alıyor. Hazır sihir büyü işlerine girmişken Cem Yılmaz’ın çok sevilmeyen fakat hikayesiyle günümüzdeki filmlerine oldukça benzeyen 2006 yılı yapımı ‘Hokkabaz’a bakalım.
Yılmaz bu filminde de yine hayattaki bazı konularda başarısız olmuş, küçümsenen, dışlanan, hor görülen bir adamın ‘umudunu’ bizlere anlatıyor. Bu umut öyle bir umut ki arkadaşlık, dostluk ve sevgi bağlarıyla daha da güçlenip o tatlı Yeşilçam filmi dokusunu içinde barındırıyor.
2008 yapımı ‘A.R.O.G’ da ise yine bilim kurgu ve fantastik öğelerin dönemin sinema teknolojileriyle ne kadar özenli yapıldığını ve Türk Sineması’nda bu türün de olabileceğini ısrarla anlatan bir Cem Yılmaz filmi görüyoruz. 9 Milyon doları aşan bu film sadece Türkiye’de değil birçok ülkede de vizyona girdi. Bu filminde de Cem Yılmaz yine toplumsal mesajları, ince ince dokunmuş göndermeleriyle seyirciye aslında küçük mesajlar vermişti.
Daha neler denemedi ki Cem Yılmaz. 2009 yılında Western filmi çekti. ‘Yahşi Batı’ gerçekten hem evreni, hem ABD kültürsüzlüğü içindeki yansımaların eleştirisi, hem de esprileri ile sponsorlu bir film olsa da halen aklımda verdiği mesajların kayıtlı olduğu bir filmdir.
2014 yılındaki ‘Pek Yakında’ filmi Cem Yılmaz’ın bana göre çizgisini belirleyen en güzel filmlerindendir. Sürekli güldürü yapan bir adam imajında olduğu varsayılan (aslında filmleri hiç de öyle değildir) bir sinemacının dram filmini de ne kadar başarılı çekebileceğini göstermiştir. Arif V 2016, Karakomik Filmler, Karakomik Filmler 2 de bu yolculuğun meyveleridir bana göre.
Cem Yılmaz çektiği bu filmlerle festivallerde boy göstermedi. 2018’de 55. Uluslararası Antalya Film Festivali’ndeki Yaşam Boyu Onur Ödülü dışında filmleri Arthouse olarak değerlendirilmedi. Cem Yılmaz bir gişe filmcisi, bir tacirdi kimilerine göre. Tıpkı Yeşilçam’daki sinema aşkı için farklı şeyleri deneyen, sinemanın diğer enstrümanlarını da çalmak isteyen, ‘bu tür Türk Sineması’nda da olsun’ diyen sinemacılar gibi Cem Yılmaz da hor görülmüş, filmleri ‘sanatsal değer’ görmemişti. Oysa Yılmaz Atadeniz’in ‘Klink’ serileri gibi Cem Yılmaz’ın filmleri de Türk Sineması için birer nimetti. Zira günümüzde dijital platformlar olmadan kim yüksek bütçeli bir fantastik filme yatırım yapardı ki?
Sevabıyla günahıyla Cem Yılmaz filmlerinin Türk Sinema tarihi içinde önemli bir yerinin olduğunu düşünüyorum. Cem Yılmaz’ın o herkesin çok beğendiği (!), ‘nerede o eski Türk filmleri’ dediği Yeşilçam filmlerinin bir mirasçısı gibi görüyorum. Eski filmlerdeki o sıcak tat yok diyenleri de Cem Yılmaz filmleri izlemeye davet ediyorum.
Son olarak bu haftaki filmimiz ile ilgili birkaç şey daha söylemem gerekir. Film bana göre muhteşem bir Cem Yılmaz işi değil çünkü Cem Yılmaz’dan daha güzel filmler seyrettim. Fakat, görsel estetik ve içerdiği mesajlar itibariyle kesinlikle izlemeye değer, vaktinizi çalmayacak bir film olduğunu söyleyebilirim. İyi seyirler…