Doğumuzdaki İsviçre: Gürcistan
AHMET COŞKUNAYDIN
Doğu komşumuz Gürcistan’a benim üçüncü yolculuğum. Cebinizdeki kimlik ile vizesiz gidip istediğiniz kadar kalabileceğiniz, minik, tertemiz, bozulmamış bir ülke.
Yüzölçümü neredeyse bizim onda birimizden küçük. Nüfus düşük, 3 milyon 500 bin.
Başkent Tiflis, tarihî dokusunu oldukça korumuş, buna karşılık sınır kapımızın dibindeki Batum fazlasıyla betona boğulmuş durumda. Batum sanki bir Ortadoğu kenti gibi, gökdelenler arasında sıkışmış. Ama kenar mahalleler betonlaşmaya direniyor ve özgün halini koruyor.
Ama asıl önemli olan, Gürcistan’ın İsviçre benzerliği. Çünkü var olan üç ovadan ikisi, adeta el değmemiş şekilde duruyor. Sanki birer tablo gibi... Sizi, havasıyla, suyuyla, karlı tepelerle donanmış Kafkas dağlarıyla, birbirinden nefis lezzetli yemekleriyle büyülüyor.
Ormanlarla kaplı bu ülke tatil, dinlenme ve huzur için sanki konuklara kucak açıyor.
Yatırım kolaylığı açısından, dünyada en büyük kolaylıkları sağlayan ülke olarak dikkat çeken Gürcistan, Türk yatırımcılar açısından henüz tam anlamıyla keşfedilmemiş.
Orman ürünleri, balıkçılık ile kümes hayvancılığı, büyük ve küçük baş hayvancılık yatırımları için, hemen yanı başımızdaki fırsat ülkesi.
Halkının yüzde 89’unun Gürcüce konuştuğu ülkede, sırasıyla, Azerice, Ermenice yanında 20’ye yakın da yerel dil konuşuluyor.
Uçakla yaklaşık 2 saatte varabileceğiniz Tiflis, tertemiz caddeleri, bulvarları ve içinden geçen, her Avrupa kentinde karşılaşabileceğiniz nehri ile sizleri kucaklıyor.
Gürcistan’ın Türkiye’ye candan yakınlığının bir başka önemli nedeni de, mensup oldukları Hristiyan Ortodoksluğunun, Türkiye’deki Kapadokya bölgesinden bir azize olan Nino’dan kaynaklanıyor olması. Nino, Kapadokya’dan öğrendiği kuralları MS 330’lu yıllarda alarak, Gürcistan’a götürüyor.
Bugün Gürcistan’da nerdeyse, her iki hanımdan birinin adı, Azize Nino’nun adını taşıyor.
Gürcistan mutfağından bir örnek olan
Hinkali. Tek bir adedi bile bir kişiyi doyuruyor. Bildiğimiz Mantı’nın dev hali adeta.
Kökü 4 bin yıl önceye dayanan geleneksel şarapları ise bir başka özellik olarak aktarılmalı.
Bu muhteşem komşu, kültürüyle, gelenek ve görenekleri yanında eşsiz doğal güzellikleri ile tanınmalı ve ilişkilerin daha da gelişmesi ve büyümesi için karşılıklı ziyaretler artırılmalı…
Böylece karşılıklı ekonomik ilişkiler de artacak, bu ise iki tarafı da hem daha da zenginleştirecek, hem de refaha koşturacak.
Gürcistan ya da doğumuzda ki İsviçre; yanı başımızda sizleri bekliyor…
TÜRK GİRİŞİMCİLER
Gürcistan’ın yabancı yatırımcılara açmış olduğu yatırım kapısından, bizim girişimcilerimiz mümkün olduğunca yararlanıyorlar: Yalnız bu yeterli değil, daha çok yatırım hem de çeşitlenerek yapılmalı.
Bu yatırımlardan en dikkat çekici olanlardan biri İzmir'den iki hanımın ortak Tiflis’te açtıkları Türk Restoranı. Hem ülkemizin lezzetlerini sunuyor, diğer yandan da kültürünüzü yayıyorlar.
Gürcistan ile ilişkilerde çok önemli ve kalıcı ilişkilerin kurulmasında Büyükelçi Fatma Ceren Yazgan’ın payı göz ardı edilmemeli. Büyükelçi Yazgan, karşılıklı olarak, ekonomik, kültürel ve sosyal ağların güçlendirilmesi için çok önemli çabalar sürdürmüş. İki halk arasında başka bir bağ ise KGK (Küresel Gazeteciler Konseyi) tarafından başlatılmış durumda. Başkanlığını Gazeteci Mehmet Ali Dim’in yürüttüğü KGK, Gürcü medyasından çok sayıda gazeteciyi ülkemize çağırıp, onlara kültür ve ekonomik olanaklarımızı gösteriyor. Aynı zamanda, Türk medya mensuplarına da Gürcistan’a götürüp, ülkeyi tanıtıyor. Böylece bir kamu diplomasisi atağı sağlanmış oluyor.
İki toplum birbirini hem doğrudan hem de doğru olarak tanıma olanağı buluyor.
Bu nedenlerle, gözlerimizi Batı'ya değil, Doğu’ya, Gürcistan’a çevirmeliyiz…
Gürcistan bizleri bekliyor…
Gamarjoba….
Dido Madloba…