22 Kasım 2024 Cuma
İstanbul
  • İçel
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

Donanmanın altın çocuğu son mesajını Aydınlık'a vermişti

Eski Deniz Kuvvetleri Komutanı Oramiral Özden Örnek'i tam 2 yıl önce bugün kaybettik. Amiral Örnek, vefatından kısa bir süre önce Aydınlık'a konuşmuş, lise yıllarından MİLGEM'e kadar pek çok anısını paylaşmıştı.

Donanmanın altın çocuğu son mesajını Aydınlık'a vermişti
A+ A-
TEVFİK KADAN

MİLGEM'in babası, donanmanın altın çocuğu, eski Deniz Kuvvetleri Komutanı Oramiral Özden Örnek'i 29 Nisan 2018'de kaybettik. Özden Örnek, aramızdan ayrılmadan kısa süre önce Türkiye ve Deniz Kuvvetleri'ne çok önemli mesajlar bıraktı. İşte Aydınlık'ta yayımlanan son röportajı...

Donanmanın altın çocuğu son mesajını Aydınlık'a vermişti - Resim: 1

"Lumbarağzından içeriye ilk adımımı attığım günü hatırlıyorum. Sene 2004'e tekabül ediyor. Tam 195 kişiyiz. 180'i Deniz Kuvvetleri, 15'i de Hava Kuvvetleri adına eğitim almak üzere Heybeliada Deniz Lisesi'ne gelmiş 195 talebe... Edirne'den Van'a kadar yurdun dört bir yanından toplanmışız. Amiral/general çocuğu yok, orta sınıf ailelerin çocukları ağır basıyor. Sınavda en yüksek puanı alanlar denizi tercih etmiş, sanırım taban puanının yüksekliği bunu sağlıyor. Görece hafif bir intibak eğitiminden geçiyoruz, sınıf subaylarımız bize kardeşleri gibi davranıyor. Sonradan anlıyoruz ki bu okulda her şeyin başında dersler geliyor.

SON İSİMDE VAR GÜCÜMLE BAĞIRDIM

Denetlemeler de bir o kadar ağır... Komutanlar yatağınızın gerginliğinden ziyade bilgi seviyenizle ilgileniyor. Cevap vermeniz gereken bazı temel sorular var. Günlerce askerliğe, denizciliğe dair bilgileri ezberliyorsunuz. Bilmeniz gereken en temel soru ise sıralı amirlerinizin isimleri. Sıralı amirlerim sınıf subayımla başlıyor, Deniz Kuvvetleri Komutanı'yla bitiyor. Hepsini ezbere biliyorum. Son isme geldiğim zaman, hem doğru saymanın verdiği mutluluktan, hem de rütbedeki 4 yıldızdan olsa gerek, daha yüksek sesle bağırıyorum: “Deniz Kuvvetleri Komutanı, Oramiral Özden Örnek!”

İşte yıllar sonra, Özden Örnek amiralimizi ziyaret etme fırsatı buldum. O, 1957 yılında girdiği Deniz Lisesi'nde neler yaşadıklarını anlattı. Ben, 2004'te girdiğim Deniz Lisesi'nin ne köklü bir geleneği olduğunu hatırladım. Komutanımla yeni çıkan kitabı “Heybeliada'da Bir Işık” üzerine konuştuk...

'İÇİME SİNDİREMEDİM'

  • Komutanım, neden subaylık yaşantınızı, çalıştığınız gemileri, komutanlık tecrübelerinizi, gittiğiniz limanları, Yüksek Askeri Şuraları vs. değil de lise anılarınızı anlatmak istediniz?

Bunun birinci nedeni, bizim okul yaşantımızı genç nesillere aktarabilmekti. İkincisi de biliyorsunuz, 15 Temmuz 2016'dan sonra ilk çıkan KHK'yla Deniz Lisesi'ndeki çocuklar tard edildi ve okul kapatıldı. Ben bunu içime sindiremedim. Onu anlatmak istedim herkese. Çocuklar tard edilebilir. Ona hiçbir şey demem. Çünkü hangisi kuru hangisi yaş ayırmak çok zor. Ama okulu kapatmak bambaşka bir şey. Bu okul kapatılmamalıdır. Çünkü Türkiye'nin bilimsel öğreti veren en eski okulu burası. Ve biz onu yok ettik. Çok yazık. Batı'da bir ölçü vardır. Herkes okulunun tarihinin ne kadar geriye gittiğiyle iftihar eder, bizse elimizdekini yok ediyoruz.

  • Okulun kuruşu ne zaman?

Lise bölümü 1852'de kuruluyor. Harp Okulu'nun kuruluşu ise 1773. Bu noktada çeşitli tartışmalar var ama kesin olarak bildiğimiz, 1776 yılında hizmette olduğu.

  • Sizin girişiniz ne zaman?

Ben tabi o kadar eski değilim. (Gülüyor) Benim liseye girişim 1957. 112 kişiydik. Liseye sınavla giriliyordu. Liseden sonra da bitirme sınavları vardı. Sınavda başarı elden edenler harbiyeye devam ediyordu. Sınıfımızda Yozgat'tan gelen de vardı, kıyı kesimlerden gelenler de...

Donanmanın altın çocuğu son mesajını Aydınlık'a vermişti - Resim: 2

1848 EĞİTİM RAPORU

  • Deniz Lisesi'nin bir deniz subayına kazandırdığı temel yetenekler, hasletler sizce neler?

Deniz Lisesi, eski adıyla idadi kısmı, şunun için kuruluyor: 1848 senesinde bir eğitim raporu hazırlanıyor. O eğitim raporunda şu açıkça ortaya konuluyor. Deniliyor ki, “İdadiden gelenler, harbiyenin derslerini anlamıyorlar. Doğru dürüst subay yetiştiremiyoruz. Kendi idadimizi açalım”. Böylece 1852 senesinde Deniz Lisesi açılıyor. Deniz Lisesi'nin açılma maksadı esasında bu. Sivil idadilerde çok iyi yetişenler var ama onlar da Deniz Lisesi'ne gelmiyor, gelenler ise ihtiyacı karşılamıyor. Bunun için lisede kendi ihtiyacımızı karşılamak üzere talebe yetiştiriyoruz.

Bugün Deniz Lisesi, milli eğitim müfredat programının aynısını takip ediyor. Yalnız aradaki fark şu. Bir dersi layıkıyla öğretmek çok önemli. Deniz Harp Okulu'nda çok ağır fen dersleri okuyacağımız için, lisedeki derslerin en ufak ayrıntısının bile üzerinde duruyorlardı. Derslerimiz, eğitimimiz çok ağırdı. Amaç bütün fen derslerini en iyi şekilde öğretebilmekti. Mesela çok ağır bir astronomi okurduk. Neden; çünkü ilerideki yıllarda astronomi seyri okuyacaktık. Bahriyenin esası astronomi seyirleridir.

YEMEKLER MERASİME TABİ

  • Bir gününüz nasıl geçiyordu?

Sabah saat 06.00'da kalkardık. Nöbetçi elindeki metal parayla tak tak vururdu yatağa. Yataklarımızı yapardık ve 06.30'da yatakhaneleri terk edip, kahvaltıya giderdik. Saat 08.00'de ise dersliklerde oluyorduk. 1 saat mütalaa (etüd) saatimiz vardı sabahları. Sonra dersler başlardı. Her şey boruyla başlar, boruyla biterdi. Sabah 3 saatlik dersin ardından öğle yemeğine giderdik. Yemeklere gidiş muhakkak taburla olurdu. Masalarda 10'lu oturulurdu. Masanın her iki başında birer harbiyeli bulunurdu.

Yemekhanede istediğiniz gibi hareket edemezsiniz. Herkes gelir, sandalyesini yakalar ve başında bekler. Nöbetçi talebe de herkes geldikten sonra tokmağını vurur ve “Buyurun” der. Ondan sonra herkes oturur. Hiçkimse çatal, bıçak, tabağa dokunmaz. Elinizi masanın altında ayağınızın üstüne koyar beklersiniz. Herkes sessiz olduktan sonra nöbetçi talebe “Tanrı'nın adıyla” diye bağırır. Herkes bunu tekrar eder. Evvelden “Bismillahirrahmanirrahim” denilirmiş, sonra Türkçe'ye tercüme etmişler. Ama olay şu, herkesin bildiği gibi değil aslında. Her yemekte inançla ilgili bir ritüel yapılıyor yani. Bugün kaç kişi evinde “Tanrı'nın adıyla” diyerek yemek yer?

Ardından yemeğe başlanır. Masada öyle kafana göre konuşamazsın. Masabaşları izin verirse konuşursun. Konuşmak için sana bir şey sormalarını bekleyeceksin. Yemekler büyük kaplarda, lengerlerde getirilir. Yemek dağıtmaya en küçükten başlanır, en son da masabaşları alır yemeği. Bu adet gemide de böyledir. Gemide de yemeği en son komutan alır. Karacılar bunu bir türlü anlamazlar. Komutan, herkesin yemek aldığından emin olur. Yetmezse ben yemeyeyim anlamındadır.

Yemeğinizi yedikten sonra da kalkıp gidemezsiniz. Herkes yemeğini bitirince nöbetçi talebe tekrar vurur tokmağını ve bu kez “Çok şükür” diye bağırır. Tüm talebe bunu da tekrar eder. Ondan sonra önce üst sınıflar, ardından alt sınıflar olmak üzere yemekhane boşaltılır. İşte böyle merasime tabi bir yemek şeklimiz olurdu.

Donanmanın altın çocuğu son mesajını Aydınlık'a vermişti - Resim: 3

  • Okuldaki ast-üst ilişkileri nasıldı? Burada yaşananlar subaylık yaşantısına nasıl yansıyor?

Okulda neyse gemiye de aynı şekilde yansıyordu. Hiçbir farkı yok. Bizim zamanımızda okulda üst sınıflara selam vermek mecburiyeti öğleye kadar vardı, gemidede aynen öğleye kadardı. Sonra değişmiş bu tabi. Ama okuldaki adetler aynen gemiye de taşınmış. Biz taşımadık tabi, taşınmış.

  • Kitabınızda 'ceza talimi' diye ayrı bir başlık var. Siz de ceza talimi yaptınız mı?

Ceza talimi yapmayan kimse var mı? Esasında bugün okullardan ceza talimi kaldırılmış. Tabi 16 yaşındaki çocuğa bu yetkiyi verirsen komik şeyler oluyor. Filikaları bağlarlardı, sonra da kürek çektirirlerdi. Bir ara İngiliz bir hocanın elinden tebeşiri alıp fırlatma olayı olmuştu. Bu tabi baya ciddi bir olay olarak görüldü. Geldiler, dediler ki “Kim attı bunu”, ses yok. Kimseyi ele veremezsiniz. “Kimse söylemiyor mu, tamam, yarın sabahtan itibaren ceza talimi” dediler. Hergün sabah 05.30'da kalkıyorduk. Tüfeklerimizi alıyorduk. 3 haftada izinsizlik cezası aldık...

Yakalanmamak için kendi içimizde bir uyarı yöntemimiz de vardı. Diyelim ki kötü bir şey yapıyorsunuz, gördüğünde başınıza felaket gelecek olan subay veya üstünüz yaklaşıyorsa, hemen İsmail diye bağırılırdı. İsmail'i duyan, ne yapıyorsa onu bırakırdı. 'İsmaiiilll' diye bağırarak herkesi dikkate geçiriyorsunuz. Herkes de biliyor tabi bunun ne demek olduğunu ama yine de bağırıyorsunuz.

GEMİCİLİĞİ ÖĞRENİYORLAR

  • Eskiden tahtadan gemiler, demirden denizciler varmış. Şuanki mevcut eğitim sisteminde, yüksek teknolojiyle donatılmış bu gemileri, stratejik bir bakış açısıyla sevk ve idare edebilecek demirden denizciler yetiştirebileceğimizi düşünüyor musunuz?

Herkesin bildiğinin aksine, liseden gelenler baya bir gemici olarak geliyorlardı harbiyeye. Dışarıdan aldığınız zaman bu eksik kalıyor. Tabi gemilerde kullandığımız cihazlar, günün en modern cihazları. Mesela computer Türkiye'ye girmeden önce bahriyeye girdi. Biz gemilerimizde computer kullanıyorduk. Bunları kullanacak insanların yetiştirilmesi lazım. Biz 1970'li yılların başında bilgisayarın çok önemli bir şey olduğunu ve bahriyenin gidişatının bilgisayar olduğunu farkettik. 1971-72 senesinde bilgisayar teknisyenleri yetiştirdik. Birçok subay bilgisayar kullanmasını öğrendi. Aynı şekilde güdümlü mermi. Daha bahriyeye güdümlü mermi girmemişti, biz teknisyenlerini yetiştiriyorduk. Gemiler geldiği zaman hiç kimse sıkıntı çekmedi. Ama Amerikan bahriyesi, bilgisayar girdiği zaman gemilerine, o meşhur laf vardır “man machine interface” diye, insanla makine uyuşumu, çok sıkıntı çektiler. 3-4 sene gemileri kullanamadılar bile. Biz daha iyiydik onlardan.

  • Denizciler şekli disiplinden ziyade görev disipliniyle yetiştirilir demişsiniz...

Okulların faydası bu işte. Disiplini kazanırsın ama nasıl kazandığını bilmezsin. Seni şekli disiplin konularında ikaz etmezler. Ama yaptığın işin iyiliği ve kötülüğünde muhakkak suretle ikaz ederler. Bütün okul hayatımız böyle geçti. Onun için liseye ne kadar erken girerseniz, görev disiplini konusunda öğrenci kendini o kadar iyi hazırlar.

Donanmanın altın çocuğu son mesajını Aydınlık'a vermişti - Resim: 4MSÜ'NÜN BAŞINDA TARİHÇİ VAR

  • Bir öğrenim kurumunun başına vereceğiniz kişi, o kurumdan yetişecek öğrencilerin niteliğini belirler” diye yazmışsınız. Bugün Milli Savunma Üniversitesi'nin başında bir tarihçi bulunuyor. Nasıl değerlendiriyorsunuz?

Ben onaylamıyorum. Bu yanlıştır. En kısa zamanda düzeltilmesi lazım.

  • Kitabınızın sonunda da okulların kapatılmasına ilişkin kararın, “15 Temmuz öncesinde bir grup tarafından evvelemirde alındığına” dair not var...

Ben öyle değerlendiriyorum. Bir günde bu karar alınamaz.

  • Bir yandan MİLGEM kapsamında yapılan korvetlerimiz suya indi. Milli fırkateyn için çalışmalar başladı. İlk LHD gemimizi yapacağız vs. böyle ciddi yatırımlar yapılıyorken, neden bunları kullanacak nitelikli personel yetiştirmeye yanaşmıyorlar?

Savunduğum nokta şu. Esas olan harbiye eğitimidir. Harbiyede iyi bir mühendislik bilgisi veriyoruz. Ama bu bilgiyi anlayabilmek için çocukların lisede çok iyi yetişmiş olması lazım. Dışarıdan aldığınız zaman; bir baraj koyuyorsunuz, barajın üstünde olanlar gelsin diyorsunuz, gelmezler. Biz bunu harp okulunda senelerce denedik, gelmiyorlar. Dolayısıyla barajı aşağıya düşürüyorsunuz, o zaman da eğitim seviyesi pek ileride olmayan talebeler gelmiş oluyor. Tıpkı 1848'deki raporda yazdığı gibi, “Yaaa bu çocuklar hiçbir şey bilmiyorlar, doğru dürüst bir subay yetiştiremiyoruz”a geri dönmüş oluyoruz.

  • Sizce Türkiye denizlerin önemini hala yeterince kavrayamadı mı?

Bu topraklarda yaşayan hiçkimse, denizciliğin önemini anlamamış. İlk imparatorluğa gidelim; Hititler. Kıbrıs'ı fethetmek için korsanları kiralamışlar, adayı himayelerine almışlar, ama kendileri deniz gücü geliştirmemişler. Sonra Anadolu yarımadası içerisinde Atara, Phaselis, Olimpus... Oralarda yaşayan korsanlar bu topraklara denizci olarak isim bırakmışlar ama onlardan da 100 sene sonra hiçbir şey kalmamış. O zaman deniz kıyısında yaşayanlar denizin önemini anlamışlar ama içeride yaşayanların hiçbir şeyden haberi yok. Mesela İskenderun'da hala toprağın altında bir şehir var. Bakımını da Deniz Kuvvetleri'ne bırakmışlar. O şehrin mendireği hala suyun altında duruyor. Limanı var yani, duruyor olduğu gibi. Onlar anlamışlar ama sadece kendilerine çalışmışlar. İç kısımlarda yaşayanlar hiçbir zaman denizle ilgilenmemişler. Şu an gidin bakın, Fethiye ile Kaş arasındaki köylerin yerleşimine bakın, hepsi denizden uzaktır. Hiçbiri kıyıya gidip yerleşmemişler, hepsi 20 km. İçeridedir denizden. Bakın Mustafa Kemal Atatürk diyor ki; “Eğer doğru dürüst bir donanmamız olsaydı, Çanakkale Savaşı olmazdı”. Bunlar denizin menfaatlerinin anlaşılmadığını gösteriyor. Bir günde de bunu değiştirmek çok zor.

'MENFAATİNİZ VARSA GÜCÜNÜZ DE OLMALI'

  • Bir yandan da savaşlarda donanmaların rolü giderek artıyor. Örneğin Rusya, denizaltından attığı Kalibr füzeleriyle Deyrezor'u vuruyor. ABD, donanmasıyla birlikte bölgemize ciddi bir güç transferi yapıyor. Güvenlik bakımından da denizlerin önemi giderek artmıyor mu?

Denizde menfaatiniz varsa mutlak suretle güvenliğinizin olması lazım. Örneğin, hem Nijerya hem de diğer tarafta Somali, ikisi de deniz korsanlarıyla dolu. Adamlar gemileri seçerek soyuyorlar. Biliyorsunuz biz de çok gemimizi kaybettik. Eğer deniz gücünüz olmazsa elinizi açıp başkasına yalvarırsınız, ya şu bizim gemileri de koruyuver diye. Eğer böyle olmasını istemiyorsunuz muhakkak kuvvetli bir deniz gücünüzün olması lazım. Deniz korsanlığı bitmiş değil dünyada. Malaga var mesela. Gemilerimiz artık global çalışıyor. Dünyanın her tarafından mal alıp Türkiye'ye getiriyorlar ve buradan yükleyip dünyanın her tarafına götürüyorlar. Soyulmak, bütün emeklerin boşa gitmesi demek.

Donanmanın altın çocuğu son mesajını Aydınlık'a vermişti - Resim: 5

  • Çin'in İpek Yolu projesinden sonra bu korsanlık işleri daha aktif hale gelecek sanırım...

İpek Yolu projesi, ABD'nin hoşuna gitmedi tabi. Çin'den Avrupa'ya kadar, karadan gelecek her şey. Böylece korsanlar da işsiz kalacak deniliyor ama öyle değil. O İpek Yolu, İskenderun'da liman açacak. Oraya gelen bütün her şeyi koruman lazım. Çünkü oradan yine bütün Avrupa'ya, Afrika'ya gemiyle gidecek. O zaman bu işi koruyacak olan bir Deniz Kuvvetleri olması lazım.

  • Çinliler İpek Yolu'nun deniz ayağı için Yunanistan'ın Pire Limanı'nı satın aldılar. Neden Türkiye limanlarını tercih etmediler?

Onu siyasilere sormanız lazım.

'MİLLİ ÜRETİME İÇİMİZDEN ENGEL OLANLAR VAR'

  • Balyoz'dan sonraki günleriniz nasıl geçti?

Epey meşguldüm. 19 Haziran 2014'te çıktık, dava 1 Nisan 2015'te bitti. Oturdum, Balyoz nedir diye baştan bir kitap yazdım. Hapishanedeyken yazdığım ilk kitap biraz imkansızlıklar içindeydi. Hapishanede bir saat bilgisayara müsaade ediyorlar. Yazamıyorsun, yazdığının yanlış olduğunu görüyorsun düzeltemiyorsun. Bir takım kısıtlılıklar vardı. Ben de oturdum adam gibi bir kitap yazdım. Oldukça zamanımı aldı. Sonra 18 Kasım'da götürdüm savcıya, 50 kişi hakkında suç ihbarında bulundum. Nazlı Ilıcaklar, Ahmet Altan, Mehmet Altan, savcılar, hakimler vs. var içinde. O tabi beni bir sene meşgul etti. Sonra MİLGEM'in öyküsünü yazdım. Ondan sonra da bu kitabı yazdım. Bu da epey zamanımı aldı.

  • MİLGEM kapsamında yapılan gemilerimizin ne kadarı yerli?

Yüzde 65'i yerli. Türkiye isterse kalanını da yapabilir tabi. Dizel yapabiliriz mesela, o konuda biraz üstüne gitmek lazım. Bazı radarları hazır aldık, bir de Almanlardan aldığımız REM adında güdümlü mermiye karşı güdümlü mermi var. Yapabiliriz bunların hepsini ama yarına olmaz. Ben tabi bu gemilere 2016 senesinde ilk defa gittim. Nereyi göstersem “Bunlar yerli efendim” diyorlar. Güzel gemiler oldu, çok güzel gemiler oldu.

  • Milli üretime karşı NATO'nun bir baskısı var mı?

Hayır, nasıl mani olacak ki? İstediğinizi üretirsiniz. Fakat kendi içimizden engel olanlar var, o daha büyük felaket.

  • Yeni gemilerimiz sık sık seyre giderek bizi diğer ülkelerde temsil ediyor. Eskiyen gemilerimizin durumu ne olacak?

G sınıfı gemiler eskidi artık. İlk G sınıfı gemi 1980'de yapıldı. Amerikan üretimi bunlar. Ama Amerikalıların en tuttuğu gemiler. Bir ara aldıkları bir kararı okudum. Şu gemileri tekrar elden geçirelim de kullanmaya devam edelim diyorlar. Bizim aldığımız G sınıfları en yeni G sınıfları değildi tabi, en eski G sınıflarıydı. Ama GENESİS'i bu gemilere koyduk. GENESİS, Savaş Yönetim Sistemi. Savaş Harekat Merkezi (SHM)'nin esası. Bütün SHM onun içinde çalışıyor. Biz tabi kendi GENESİS'imizi yapınca gemilerin kabiliyeti çok arttı. Bizimkiler şu anda Amerika'dakilerden daha kabiliyetli.

ZAMANINDA MÜDAHALE EDİLMESEYDİ...

Katar gazı Suriye üzerinden Akdeniz'e gidecek ve Avrupa'ya pazarlanacaktı. Bu, Rusya'nın işine gelmedi. Rusya, dünya kadar gaz satıyor Avrupa'ya. Suriye'yle Rusya tabi çok iyi geçiniyorlar. Suriye'ye bu sistemin altyapısını kurma dediler. Ve Suriye olayı başladı. Rusya da Suriye'ye destek verdi. ABD zaten bahane arıyordu girebilmek için. O da Kürtleri Akdeniz'e çıkarmak istiyor. Zamanında müdahale edilmeseydi, ABD teker teker kantonlar kurarak bu işi yapacaktı, az kalmıştı. Ama daha bitmiş değil tabi. Amerika'nın bütün amacı o. Musul ve Kerkük'ün petrol ve doğalgazını Akdeniz'e akıtabilmek.

KIBRIS MESELESİ 50 SENE DAHA SÜRER

Bu problemin iki tarafı var. İkisi de istemezse sorun çözülmez. Sadece bizim istememizle çözülecek bir problem değil. Bu birinci gerçek. 2004'ten beri yaşıyoruz bu olayı. MGK'da saatlerce, günlerce bu konuları tartıştık. Bana sorarsan Kıbrıs meselesi çözülecek gibi değil. Karşı taraf askeri alın ve bize toprak verin diyor. 50 sene filan böyle sürüncemede kalacak.

Donanmanın altın çocuğu son mesajını Aydınlık'a vermişti - Resim: 6

DÜZEN LİSEDE ÖĞRENİLİYOR
Askerlikte her şey düzenli olmak zorunda. O düzene alışmazsanız bir gün büyük bir felaketle karşılaşabilirsiniz. Lisenin kaldırılmasına bu yüzden çok sinirlendim. Bu duyguların hepsi lisede veriliyor. Bir işi yapıyorsan mutlak suretle düzen içinde olmasına dikkat ediyorsun. Mesela rota çiziyorsun haritanın üzerinde. Kalemin, cetvelin, pergelin hepsi düzenli olacak. Yanyana koyarsın önüne. Ne olacak yani biri orada biri burada dursa falan olmaz. Ondan sonra rotanı çizeceksin. Rotanı çizerken de 10'da 1 hataya kadar çizeceksin.
Son Dakika Haberleri heybeliada özden örnek dzkk denizkuvvetleri