‘Dövize müdahale yok manipülasyonlara teslimiyet var’
Devalüasyon algısıyla Merkez Bankasına yapılan manipülatif baskı sonucunda faiz artışına gidildiğine işaret eden ekonomist Latifoğlu, döviz talebine müdahale yapılmadıkça manipülasyonlara teslim olunacağını belirtti.
Merkez Bankası, dövize olan talebin artarak enflasyona yukarı yönlü bir itici etki yapmasının ardından kamuoyunda sürpriz olarak nitelendirilen bir faiz artışına gitti. Türkiye ekonomisinin döviz duyarlılığı nedeniyle faiz artırılması ancak enflasyon düşüşünde beklentilerin karşılanmaması, faiz-kur-enflasyon döngüsüne girildiği yönünde iddiaları ön plana çıkardı. Merkez Bankası kararının nedenlerini ve Türkiye’nin içinde bulunduğu döngüyü Aydınlık’a değerlendiren ekonomistler, dövizi sınırlandıracak müdahaleler yapılmadıkça manipülatörlere teslim olunacağını dile getirdi.
FELAKET SENARYOLARI
Son faiz artışının iki sebebi olduğunu aktaran ekonomist Serhat Latifoğlu, şöyle devam etti:
“Birincisi manipülatif bir şekilde Merkez Bankasının sıkıştırılması. Seçim sonrası felaket senaryosu pompaladılar. ‘Dövizde büyük bir devalüasyon olacak, kur serbest bırakılacak.’ iddiaları yayıldı. Dövize büyük bir talep yaratıldı. Daha çok faiz artışı ile kısa sürede reel faiz alanına geçmek için Merkez Bankasını sıkıştırma operasyonuydu bu amacına da ulaştı. Yabancıların istediği faizi, mevcut enflasyonun üstüne çekmek ve rahat gelir elde etmek.
“Faiz artırma üzerinden bir enflasyonla mücadele etme zihniyeti var. Yabancılar da sürekli bastırıyorlar. Faizi yükseltmedeki amaç piyasanın talebine cevap vermek ve daha çok yabancı yatırımcıyı çekmek. Çünkü Mehmet Şimşek geldiğinde çok büyük miktarda bir yabancı girişi olacağını vaat etmişti. Öyle olmadı. Tam anlamıyla reel faiz oranına da ulaşılmadı. Muhtemelen nisan-mayıs aylarında yeni faiz artışları göreceğiz. Böyle bir sarmalın içine girdi Türkiye. Enflasyonla mücadelede sıkılaştırmanın yetersiz olduğunu gördük. Ayrıca döviz talebi yeniden yükselmeye başladı. Enflasyon, ne yapılırsa yapılsın düşmüyor. Döviz, yüksek enflasyon ve yüksek faiz sarmalına girmiş durumda.”
KKM TASFİYESİNİN SONUÇLARI
Kur Korumalı Mevduattan çıkışın da hem dövize yönelimi artırdığını hem de Türkiye’nin faiz maliyetinin yükseldiğini kaydeden Latifoğlu, şu ifadeleri kullandı:
“KKM geçen yıl 125 milyar dolara kadar çıkmıştı. Şu anda 71 milyar dolar. Peki, para KKM’dan çıktı nereye gitti? Liralaşma mı oldu? Hayır, tam tersine döviz mevduatlarında artış oldu. KKM’yi tasfiye etmek hiçbir işe yaramadı. Hatta zarar verdi. KKM müşterisinin önemli bir kısmı döviz müşterisi zaten. Faizi yüzde 150 de yapsanız yapın TL'ye yatırım yapmaz. Kimisinin döviz borcu vardır. Kimisi de geleneksel olarak sisteme güvenmez ve tamamen sistemin dışında yatırım ürünlerine yatırma, dövize tercihte bulunur. KKM tasfiyesi politikası hem dövize kaçış riskini artırdı hem de Türkiye'nin faiz maliyeti arttı. Sürekli bir döngü içindeyiz. Gerçek sorunlara neşter atılmıyor. Bir, dövize bağımlılığımızı azaltmamız lazım. Enerji ticaretinde milli paralarla ticareti geliştirmemiz gerekiyor. Bu konuyla ilgili yapılması gerekenler var. İkincisi de ihracatçıların ithalat bağımlılığını azaltacak ithal ikamesi politikalarına geçmemiz lazım. 3-4 yıl önce bu önlemler alınsaydı bu ataklar şimdiki gibi etkili olmazdı. Şu an direksiyon bu atakları yapanların elinde artık.
‘AYNI FİLMİ TEKRAR İZLİYORUZ’
“Enflasyonla ilgili de hala ‘Fazla tüketim oluyor, bundan dolayı enflasyon oluyor’ gibi çocukça ve gerçekçi olmayan defalarca çürütülmüş tezlere dayalı bir yaklaşım var. Halbuki enflasyonun iki temel sebebi var. Birisi döviz. Bunu çözdüğünüz zaman enflasyonu kontrol altında alabiliyorsunuz. İkincisi son üç yılda tekellerin büyük şirketlerin, oligopollerin piyasalara hakim olması ve fiyatları istedikleri gibi şişirmesi. Bunlara neşter vurulmadığı sürece istediğiniz kadar sıkılaştırmayı uygulayın, başarılı olamayacaksınız.
“Sarmalın içine girdik ve çıkaracak hiçbir şey yapılmıyor. Manipülatörlere teslim olursanız hiç şansınız yok zaten. 2000'lerde, 90'larda finansal operasyonlar yaparak devleti nasıl sıkıştırdıklarını, ne tavizler kopardıklarını biliyoruz. Aynı filmi tekrar izliyoruz. Dövizle bağımlılığı ile ilgili bir şeyler yapılması lazım. Dövizi sınırlandıracak müdahaleler gerekiyor. Dövizi talebi baskılanmalı. Bunun iki yolu var. Biri portföy tarafında yeni bir ürün koymak. İkincisi de ithal ikamesi yapmak. Bunları yapmadığınız zaman döviz manipülatörlerine teslim olursunuz.”
FAİZ ÇÖZÜM OLMADI ÜRETİM İÇ TALEBE YÖNELMELİ
Faiz artışının enflasyonun beklentilerin üzerine çıkması nedeniyle yapıldığının altını çizen ekonomist Hikmet Baydar, şu vurguları yaptı:
“Merkez Bankası faiz kararından önce vadeli işlemler ve opsiyon borsasında Şubat 2025 vadeli Dolar-TL kotasyonlarında bir yükseliş yaşandı. 42'lerden 48'lere kadar bir zıplama oldu. Spot fiyatla vadeli fiyat arasında yüzde 50 fark oluştu. Bu, gelecekte doların fiyatının yükseleceğine yönelik sinyaller verilmeye çalışıldığının açık bir göstergesi.
‘BEKLENTİLERİ AŞIYOR’
“Enflasyonun da beklenenin üzerinde geldiğini biliyoruz. Mevcut olan faiz seviyeleri enflasyonu düşürmeye yeterli değil. Gerçekte para politikası etkisini anında ama enflasyonun yüzde 67'lerde olduğu bir ortamda uygulanan faiz politikası yeterli kalmıyor. Bunun yanında sıkı para politikasının da uygulanması lazım. Merkez Bankası işletme sermayesi için kullanılan kredilerde, ihtiyaç kredilerinde limitlerin aşağı çekilmesi yönünde bazı kararlar aldı. Hep içeride talebi dizginlemeye yönelik işlemler ancak ticari talebi de olumsuz etkileyecek kararlar da alınıyor.
“Merkez Bankasının önümüzdeki süreç içerisinde enflasyonun yükselişinden duyduğu kaygılar net bir şekilde ortaya çıktı. Bir ay sonra beklediğimiz hamle şimdi yapıldı. Mart ayı enflasyon rakamı yüksek gelir ve Merkez Bankası hedef enflasyonda bir tedirginlik oluşmasın diye nisan ayında faizleri yukarı çeker diye bekliyorduk. Tahmin ediyorum; geleceğe yönelik kurlarda yukarı yönlü baskı görüldü. Bu da enflasyon demek. Çünkü Türkiye'de enflasyonun temel sebebi döviz kuru. Haziran ayında dolar yüzde 30 yükselmişti. Akabinde de 2 ay üst üste yüzde 9'un üzerinde enflasyon yaşadık.”
Türkiye'de faiz artırımı enflasyonu düşürmek için etkili olamadığını aktaran Baydar, çözüm olarak üretimin iç piyasaya yönlenmesi gerektiğine işaret etti. Baydar, şu değerlendirmeyi yaptı:
“Talep enflasyonu varsa faiz durdurur. Bugüne kadar durduramadı. Demek ki konu talep enflasyonu değil. Türkiye'de gelir dağılımı dengesizliği olduğu için kalkıp da faizleri yukarı çektiğiniz zaman tüketici davranışında bir talebi azaltıcı etki yaratamıyorsunuz. Önemli olan maliyetleri aşağı çekici veya arzı bollaştırıcı tedbirler almak.
KEMİĞE DAYANAN TALEP
“Faiz yükselttiğiniz zaman iç piyasada talebi azaltabilmeniz için talebin faaliyete duyarlılığının yüksek olması lazım. İşçi, emekli, memura yüzde kaç faiz derseniz deyin, zaten kıt kanaat geçinen bu insanların tüketimini kısmı mümkün değil. Zaten bunun başarısız olduğunu görüyoruz. Haziran ayından bugüne kadar uygulanan politikalar talebi düşürmedi. Çünkü talep, bıçak kemiğe dayanmış talep.
“İç piyasada bir ürün bolluğuna yol açacaksak fiyatı yüksek artan ürünlerde ihracatı durdurmamız lazım. Rusya'ya domatesi ihraç ettiğimiz zaman domatesin fiyatı 6 liradan 40 liraya yükselmişti. Ayçiçek yağı ihraç ettiğimiz zaman, ayçiçek yağını rafta bulamadık. İhracatta kontrollü gitmezsek Dimyat’a pirince giderken evdeki bulgurdan olacağız. O yüzden de fiyatı artan ürünlerin ihracatına acilen kota getirilmesi ve iç piyasanın doyurulması lazım.”