22 Kasım 2024 Cuma
İstanbul
  • İçel
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

‘Dünyada benzeri olmayan bir yetenek sunacak’

Savunma sanayii uzmanı Kubilay Yıldırım, KAAN jetinin dünyadaki emsallerinden ciddi farkları olduğunu söyledi. Yıldırım, ‘Ne Güney Kore’nin KF-21’i, ne Rusya’nın Su-57’si bu seviyede. Avrupa merkezli 5./6. nesil uçaklar ise çok daha uzun bir takvime ihtiyaç duyuyorlar.’ dedi

‘Dünyada benzeri olmayan bir yetenek sunacak’

ABD Dışişleri Bakanlığının geçen hafta Kongreye yaptığı bildirimin ardından Türkiye'nin F-16 tedarikinin önü açılmış oldu. Yabancı Askeri Satışlar (FMS) kapsamında Kongreye gönderilen yazıya göre Türkiye, 40 adet yeni F-16 Blok-70 savaş uçağı, 79 adet modernizasyon kiti, 48 adet F110 motoru ve yüksek adetli mühimmat çeşitleri satın alacak. Bu tedarik karşılığında ABD’ye yaklaşık 23 milyar dolar ödenecek. Ancak kesin sipariş miktarı ve toplam tutar, ileriki günlerde yayınlanacak Teklif ve Kabul Mektubu (LOA)'nun ardından netleşecek.

F-16 vizesinin ertesi günü Türkiye’ye gelen ABD Dışişleri Bakan Yardımcısı Vekili Victoria Nuland ise el yükselterek F-35’leri gündeme getirdi. “Tesadüfen Türkiye’ye gelmedim.” diyen Nuland, “Açıkçası bu S-400 meselesini halledebilirsek, ki bunu yapmak istiyoruz, ABD Türkiye’yi F-35 ailesine geri almaktan memnuniyet duyacaktır.” ifadelerini kullandı. Nuland’ın ardından konuşan Beyaz Saray Ulusal Güvenlik Konseyi Stratejik İletişim Koordinatörü John Kirby de, Türkiye'nin, S-400'lere ilişkin endişeleri gidermesi halinde yeniden F-35 programına katılmasının mümkün olduğunu söyledi.

Üst üste gelen bu açıklamalar, “Acaba Türkiye F-35 projesine geri dönebilir mi?”, “Mümkünse de Türk Hava Kuvvetleri ister mi?”, “Bu durumda S-400’ler ne olacak?”, “KAAN jeti bundan nasıl etkilenecek?” gibi soruları da beraberinde getirdi.

Konuyu sanayii uzmanı Kubilay Yıldırım ile konuştuk. Yıldırım, ODTÜ mezunu bir mühendis. Savunma sanayiinin içinden gelen bir isim. Meraklıların iyi tanıdığı ve dikkatle dinlediği bir uzman. İşte yanıtları…

‘Dünyada benzeri olmayan bir yetenek sunacak’ - Resim : 1
Kubilay Yıldırım

‘F-35 ALMAK BÜTÇEYİ ZORLAR’

  • Türk Hava Kuvvetleri, F-35 alamayacağımız anlaşılınca, Milli Muharip Uçak (MMU) projesinde ve muhtemelen harekât konseptlerinde bazı değişiklikler yaptı. Şimdi yeniden F-35 alımı gündeme gelirse, MMU projesi bundan nasıl etkilenir?

Hava Kuvvetleri tarafından ivedilikle hayata geçirilmeye çalışılacak olan F-16 filosunun yaklaşık yarısının Blok-70 modernizasyonundan geçirilmesi, bu paket ile birlikte sayısı binleri aşan hava-hava ve hava-yer mühimmatı tedarikinin mali bütçesi bugünlerde konuşuluyor. Henüz mali tarafını pek hesap edemediğimiz bir de Özgür ve Özgür-II projeleri var. Özgür projeleri vesilesi ile F-16 filomuzun diğer yarısına da en az Blok-70 modernizasyonu kadar kapsamlı bir modernizasyon projesi uygulanacak. Bu kapsam Aselsan Murad AESA radarını, yepyeni bir görev bilgisayarını, kokpit aviyonikleri ve göstergelerini, Aselsan FEVS elektronik harp sistemini ve tüm yerli mühimmatları ihtiva ediyor.

Bunların yanında 40 adet kadar Eurofighter ve hatta Tranche-4 modeli için niyet beyan ediyoruz. Keza, Deniz Kuvvetlerimiz için yeni nesil gemi projelerini hayata geçirirken yine hava savunma füze ve radar sistemlerini hızlıca devreye almaya çalışıyoruz. Bunlar çok masraflı, çok büyük projeler. Bunlar bile Türkiye’nin savunma bütçesini çok zorlayacakken, az da olsa 2030’lara yakın dönemlerde F-35 tedariki bu bütçenin iyiden iyiye zorlanmasına sebep olacaktır. Yine de yukarıda anılan tüm projelerin 2030’larda bütçedeki yükünün azalmasını bekleriz. Bu tarihlerden sonra ise KAAN tedariki maliyetinden bahsedebiliriz. Burada KAAN projesinin asıl yükü halen devam eden test ve kıymetlendirme tesisleri, gerek TUSAŞ gerekse de diğer paydaşlar tarafından ifa edilmekte olan mühendislik faaliyetlerinin maliyetleri olarak halihazırda milli bütçede ağırlığını hissettiriyor. Bunlar bütçe kısıtları ve çok önemli kısıtlar. Ancak olası ve mütevazi miktarlarda F-35’in envantere alınmasında KAAN projesine müspet katkıları da olacak. Öncelikle F-35’in kendisinden ziyade 5’inci nesil taktik savaş uçakları ve bunların getirdiği yeni doktrine odaklanmak gerek. F-35’in temsil ettiği birkaç doktrinel, düşünsel evrim var:

  • Düşük görünürlüklü (gerek radar gerekse de optik tespit sistemlerine karşı) uçaklarla kapasite ve kabiliyetleri yüksek bir hasma karşı sürekli ve hasar verici noktasal operasyonlar icra etmek. Bunlarla ilgili taktikler geliştirmek.

  • Kendi üzerindeki aktif ve pasif sensörlerin, aynı zamanda çevredeki diğer platformların üzerindeki sensörlerin sağladığı veriyi toplayıp, yorumlayıp buna göre kararlar üretebilen bir veri merkezinin diğer platformlarla ortak operasyonlara katkısı. Bunların hiçbirisi henüz taşa yazılı, başı sonu belirli öğrenilmiş doktrinler değiller. Bu süreç halen devam ediyor, kapasite ve kabiliyetler geliştikçe, öğrenildikçe tecrübe artıyor.

Bunların sonucu olarak en başta F-35’lerin merkezinde olduğu yeni harekât konseptleri geliştiriliyor. Bu süreç henüz devam ettiği gibi uzun bir süre de devam edecek. Bu düşünsel, denemeye, geliştirmeye dayalı ve çok uluslu sürecin içinde olmak, bu faaliyete katılmak aslında güncelde üniversitelerimizin yurt dışında eğitim görüp Türkiye’ye gelmiş akademisyenler sayesinde beslenmesi gibi çeşitli kuvvet komutanlıklarını, Türk savunma sanayisi ekosistemini besleyecektir.
Buradan hareketle, KAAN’ın “uçan bir gelişmiş uçak” olmasının çok ötesinde özelliklerinin olmasını beklerken F-35 kullanmak ve F-35 ekosistemi içinde bulunmak ile öğrenilecekler şüphesiz ki KAAN’ın gelişim faaliyetlerine pozitif girdi yaratacaktır.

‘BAĞIMSIZLIK BÖLÜŞÜMÜ’

  • Peki Türkiye'nin tehdit algısı göz önüne alındığında, Hava Kuvvetlerimizin F-35'lere ihtiyacı elzem midir? Acil ihtiyaçlarımız nelerdir? Eksiklerimizi tamamlama kapasitemiz ve yeteneğimiz ne durumdadır?

Türkiye’nin F-35’e geri dönmesi en başta siyasi ve politik bir karar. F-35 aslında içinde, başında, önünde ABD’nin olduğu, bir tür koalisyon harekâtında görev almak için planlanmış bir uçak. Ancak bu kısmen bağımsız operasyon yapamayacağı anlamına gelmiyor. Tabii ki işletmek için sürekli F-35 koalisyonunun parça desteğine, bakım ve idame desteğine ihtiyaç duyulan bir uçak. Örneğin F-35 Amerikan savunma yapısının merkezine girmeye başladığından beri de sadece Hava Kuvvetleri değil, hemen hemen tüm diğer kuvvetlerin ana platformlarının da F-35 ile ortak operasyon yapıp, F-35’in sağladığı ilave imkanlardan daha fazla faydalanabildiği şekilde evriliyor. Örneğin, ABD ordusunda hava savunma bir “Kara Kuvvetleri” sorumluluğudur. Yine kara konuşlu hava savunması sistemlerinin komuta kontrolünü üstlenecek olan IBCS sistemi, alt sistemlerden olan Patriot sistemi doğrudan F-35 ile çalışabilecek şekilde tasarlanıyor. Bu tip bir sistemik paslaşma kabiliyeti F-35’in müşterisi olmuş ya da olacak bazı ülkelerin ilgisini çekiyor, zira iletişim ve ortak çalışabilirlik sorunları çözülmüş oldukça gelişmiş sistemleri rafta hazır alabiliyorlar. Örneğin Polonya teslim alacağı 32 adet F-35A ile doğrudan birlikte çalışabilecek, yeni nesil IBCS hava savunma komuta kontrol sistemi altında çalışan 4 batarya ve 16 atıcıdan mücehhez oldukça modern Patriot bataryaları da satın alıyor. Yeni nesil LTAM 360° kapsama alanına sahip, AESA tipi radarlara da sahip olacak bu bataryalar havada F-35, yerde Patriot ve IBCS sistemi birlikteliği ile Polonya’nın ihtiyaç duyabileceği hemen tüm angajman kapasitesi sağlayabilecek.

Üstelik, F-35 idame ve bakım sistemi henüz emekleme döneminin sıkıntılarını yaşasa ve uzun süre de yaşayacak gibi görünse de, program öğrenme eğrisini aştıktan sonra havacılık bakım ve idame kabiliyetine Türkiye kadar yatırım yapmayan, yahut bunun maliyetini karşılayamayacak, daha mütevazi ülkeler için F-35 programının sunduğu ortak yedek parça havuzu ve bakım merkezleri felsefesi bulunmaz bir fırsat sağlıyor. Geçtiğimiz günlerde basına yansıyan Çekya’nın F-35 alması niyeti buna bir örnek olabilir. Çekya’nın kullandığı F-35 ile Finlandiya’nın hatta belki İsviçre’nin kullandığı F-35, bunların motorları, mekanik, yapısal elemanları, aviyonik donanımları birbirlerinin belki de tıpa tıp aynı olacak. Bizim gibi ülkeler bunu bir bağımsızlık bölüşümü gibi görür ve bu konuda haklıdır, ancak Romanya, Çekya, Macaristan gibi küçük NATO ülkelerinin de bu kadar gelişmiş bir uçağı işletmesi bu vesile ile mümkün olabilecektir.

Biz, Türkiye olarak biraz daha farklı bir durumdayız. F-35’in endüstriyel ortaklarından birisiydik ve Eskişehir 1. Ana Bakım Merkezi. uçağın F135-PW100 tipi motorları için Avrupa’daki önemli bir bakım, onarım ve test merkezi olacaktı. Yine Türk Hava Kuvvetlerinin en başta işlettiği F-16 filosunun adeta iğneden ipliğe her parçasının bakımını yapabilen, parçasını değiştirebilen ve test edebilen altyapıya sahip olduğunu da göz önünde bulundurarak, Türk Hava Kuvvetlerinin uçağın sıradan bir işleticisi olmayacağını tahmin etmek mümkün.

KABLONUN UCU ABD’DE

Tüm bu bilgiler ışığında, yine baştaki önermeye geri dönmek gerekir; F-35 programına dönüş ve tedarik, en başta siyasi bir karar. Oldukça siyasi anlamı olan, sadece bir uçak satışı olarak değil, yanında çok ciddi bir bagajı ile gelen F-35 kullanıcı talepleri listesi Türkiye’yi yer yer zorlayabilir. Harekât serbestisindeki kısıtlar, en başta uçağın “ağa bağlı” lojistik ve görev tanımlama sistemi ALIS’in gerçek anlamda kablosunun bir ucunun bırakın ABD’de olmasını, hatta üretici firma olan Lockheed Martin’de olması Türkiye için ciddi birer sorundur.

Örnek olarak Trump yönetiminin Birleşik Arap Emirlikleri (BAE)’ne F-35 satışını onaylaması sonrası, iki ülke arasında F-35 kullanıcısının uyması gereken şartlar listesinin kabarıklığı sonrası BAE F-35 almaktan vazgeçip (yahut bunu buzdolabına kaldırıp) Fransa’dan 80 adet Rafale savaş uçağı siparişi verdi. Anlaşmayı bozan unsurun Amerikan tarafının Emirliklere özellikle 5G haberleşme altyapısında Çin menşeli sistemleri kullanmasının F-35 “ruhuna” aykırı olduğunu empoze etmesi olduğu savunma camiasında konuşuldu.

Ancak tüm bu sorunları ve kısıtları yanında F-35, bu sistemin sağladığı emsalsiz özellikleri kullanabilecek bir hava kuvvetine müthiş imkanlar sunabilecek, çok yetenekli bir silah sistemi. Gerçekten de F-35, Türkiye’nin entegre ya da yarı entegre hava savunma sistemlerine sahip çevre ülkelerinde PKK gibi terör örgütlerinin, çeşitli aktörlerin yerel vekillerinin bazı faaliyetlerine karşı bir cevap vermek istediğinde, söz konusu ülke bunun farkında bile olmadan buralarda operasyonlar icra edebilir.

Soru ile ilgili söylenecek son söz de şu olabilir; Bizim halihazırda üretilmiş, üzerinde Türk bayrağı olan, bize ait 6 adet F-35 uçağımız zaten var. Bunlar ABD’deki hangarlarda bekliyor. Dolayısıyla Türkiye aslında hem programın içerisinde hem de dışarısında. Yine, kendi uçaklarının siparişini vermekte biraz oyalanmış olsa da Türkiye, sınai program ortağı firmaları senelerce F-35 programı için binlerce parça ve altbütün üretim teslim etti. O altyapı da halen Türkiye’de duruyor.

KIZILELMA, ANKA-III, AKINCI, TB2…

  • Geliştirdiğimiz hava savunma sistemleri, İHA/SİHA'lar ya da KIZILELMA gibi farklı platformlar, havadaki açıklarımızı kapatmamıza ne kadar yardımcı olabilir?

Yeni nesil KIZILELMA ve ANKA-III gibi düşük görünürlük özelliğine sahip SİHA’ların entegre bir hava savunma ve sofistike bir hava kuvvetine sahip bir hasma karşı hayatta kalma ihtimalleri çok yüksek. Ancak AKINCI, TB-2 gibi platformların ise ciddi bir muharebede uzun süre hayatta kalmaları neredeyse mümkün değil.

Yine KIZILELMA ve ANKA-III’ün radar kesit alanlarının çok çok düşük olacağı ve tespit edilmelerinin gerçekten çok zor olacağı bir gerçek ancak yine de bunların hangi harekât konsepti içinde kullanılacağı da yine en az bir platform geliştirilmesi çalışması kadar kapsamlı ve yorucu bir süreç. Henüz bu uçakların otonom olarak keşif ve gözetleme görevleri dışında baştan sona bir görevi icra etmesi pek mümkün görünmüyor. Uzaktan bir pilot kumandasında olmaları halinde de emniyetli ve sürekli bir veri-bağı altyapısının kurulması gerekiyor.

Gerçek anlamda bu platformları derin darbe ve hava savunma/önleme görevlerinde kullanabilmek için henüz emekleme dönemindeyiz. Uçan bir platformun var olması, işin sadece bir kısmı. Bu uçaklar mesela F-16’larımız ya da ileride KAAN ile “birlikte” mi uçacak, bunlar tarafından kontrol mü edilecek? Otonom ya da kısmen otonom olarak mı hareket edecek? Bunlar çok detaylı şekilde çalışılması, harekât konseptlerinin ortaya çıkarılması, bunları destekleyecek alt sistemlerin ve bunların platformlara entegrasyonu ve validasyonu gerekiyor.

Yine yukarıda F-35 için konuştuğumuz gibi, düşman hava sahası içindeki değerli hedefleri imha etmenin en ucuz yolu aslında düşük radar görünürlüklü platformların taşıdığı kısa/orta menzilli (stand-in) güdümlü mühimmatlar. Bunların alternatifi olan uzun ve çok uzun menzilli seyir füzeleri, balistik füzeler ise hem tek kullanımlık hem de pahalı silahlar.

  • KAAN GERÇEK BİR 5. NESİL OLACAK

    • KAAN uçağının bize kazandıracağı bilgi, tecrübe ve güvenliğimize yapacağı muhtemel katkılar ne olacaktır? Ve tabi KAAN'ın dünya havacılığına getireceği yenilikler var mıdır?

    KAAN projesinin her fazı gerek müstakbel kullanıcısı olan Türk Hava Kuvvetlerine, gerekse bunu ortaya çıkaracak olan tüm Türk savunma sanayisi ekosistemine, üniversitelere ve çeşitli destekleyici kurumlara, bir ülke olarak hepimize bir basamak atlattıracaktır. Bunun yeterince anlaşıldığını sanmıyorum. KAAN’ı bir tutku objesi haline getirdik ancak 5. nesil bir taktik savaş uçağını yapabilmek demek çok modern ve yetkin bir mühendislik eğitimi altyapısına sahip olmak, yaratıcı, hür düşüncenin şekillendirdiği, paydaşların katkı yapabildiği karar alma mekanizmalarının olduğu bir kurumsal kültürün varlığı demek.

    KAAN sanıyorum ete kemiğe büründüğünde en uzun süren, en sofistike ve en pahalı projemiz olacak. Gerçek anlamda bir 5. nesil savaş uçağını geliştirebilen bir ülke, gerçek anlamda tüm kurumları ile bir basamak atlamış demektir.

    KAAN’ın dünyadaki emsallerinden ciddi farkları var; Eğer hedeflendiği gibi olabilirse, halihazırda uçan F-22 ve F-35 gibi gerçek 5. nesil uçaklardan sonra gerçekleşecek belki de ilk 5. nesil uçak olacak. Hava-hava ve hava-yer mühimmatları taşıyabilecek kapasitede iç hazneleri bulunan, çoklu sensör takımı olan ve bunlardan topladığı bilgiyi kısmen de olsa ortak yorumlayabilen bir uçak olarak dünyada özel bir yeri olacak. Ne Güney Kore’nin KF-21 Boremae’si ne de Rusya’nın Su-57’si bu seviyede ve bir süre de olmayacaklar. Avrupa merkezli 5./6. nesil uçaklar ise çok daha uzun bir takvime ihtiyaç duyuyorlar. Bu bakımdan, KAAN, 2030’lu yıllarda belki biraz büyük ve pahalı bir uçak olacaksa da, dünyada bir benzeri olmayan bir yetenek sunabilecek bir uçak olacak. Tabii ki eğer planlanan takvimden büyük sapmalar olmazsa.

HAKAN FİDAN: F-35 İÇİN BAŞKA YETENEKLERİMİZDEN VAZGEÇMEYİZ

Dışişleri Bakanı Hakan Fidan, önceki gün katıldığı bir televizyon yayınında F-35 ve S-400 tartışmalarına ilişkin soruları da yanıtladı. Batı ülkelerinden almak istenen savunma sistemlerinin verilmemesinin Türkiye'yi başka bir arayışa ittiğini söyleyen Fidan, “Biz milli dış politikamızın gereği olarak kendi ülkemizin güvenliğini sağlamak adına her türlü sistemi, harp araç-gerecini almakla yükümlüyüz. Bunun da en iyisini nereden alacağımız konusu, elbette bizim kendi takdirimizdir.” diye konuştu. Hava savunma sistemlerinde Roketsan tarafından geliştirilen Hisar sınıfı alçak, orta ve yüksek irtifalı ve belli bir sürece yayılan katmanlı hava savunma doktrininin uygulanmaya başlandığını kaydeden Bakan Fidan, F-35 projesine dönüş konusunda ise şunları söyledi:

“Bu, bir yetenektir. Bu yetenek eğer bizim diğer yeteneklerimizi kaybetmeden ilave olarak alacağımız bir yetenek olursa neden olmasın? Ama bu yeteneği alma karşılığında, bizim başka yeteneklerimizden vazgeçmemiz, kendimizi başka politikalara adapte etmemiz gibi bir şart olursa, bu tür şartlar hiçbir şekilde uzlaştırılamaz bir şart olursa, o zaman tabiatıyla başka alternatifleri aramaya devam edeceğiz.”

F-35 F-16 Kubilay Yıldırım KAAN KIZILELMA