Dünyaya vinç satıyor
Manisalı sanayici Şükrü Terzi, babasının kurduğu dükkanı kardeşiyle büyüttü. Şimdi organize sanayiden, dünyaya vinç satıyor. Terzi, “Komşularla işbirliği refahımızı artırır.” dedi.
Manisa Organize Sanayi Bölgesi (OSB)’ndeyiz. Şu bazen inşaatlarda bazen sanayi işletmelerinde vinçlerin üzerinde gördüğümüz Elektromak Levhası vardır ya, işte o işletmeye gidiyoruz. Vinç demek endüstri, gelişme demek. Leonardo da Vinci bile vinç tasarlamış! İnsan gücünün 80 ya da diyelim ki 100 kilo kaldırabileceğini varsaysak, medeniyetin her taşında, her adımında, yüzyıllardır insanoğlunun elinin altında var.
DEMİRCİ HASAN TERZİ
Elektromak’ta bizi 2. kuşak yönetici Şükrü Terzi karşılıyor. Genç Terzi, kardeşiyle birlikte çalışıyor, babasının yolunda sağlam adımlarla ilerliyor. Sanayide efsane bir ünü olan, çalışkanlığı, ustalığı, dürüstlüğüyle saygınlık kazanmış, ‘demirci‘ lakaplı Hasan Terzi’nin geçen yıl sonu vefatından sonra işletmeyi kardeşiyle beraber devralmışlar. Kendisi makine mühendisi, kardeşi elektrik teknisyeni. Şükrü Terzi ile Elektromak’ın buralara nasıl geldiğini, sanayi ve üretime bakışını konuştuk.
- Fabrikanın kuruluşu nasıl oldu?
Babam aslen Muğlalı, Köyceğiz’den. Kendisi elektrik teknisyeniydi. Sonra mektupla uzaktan eğitim alıyor, ama diploması var mı yok mu bilmiyorum… Bize sorarsanız mühendis seviyesinde bilgili. Teorik eğitim yanında pratikte de kendini yetiştirmiş. Sanatkar diyebiliriz. İlk Çimentaş’ta, sonra Simko’da çalışmış. Daha sonra da mesleki kariyerini kazandığı yer olan Asmaş'ta elektrik teknisyeni olarak çalışıyor. Vinç konusunda ilk uzmanlığını orada kazanıyor. 89’da kendi işini kuruyor. Önce bir arkadaşıyla ufak bir atölye kiralıyorlar, elektrik bakım ve pano işleriyle uğraşıyorlar. Daha sonra, vinçteki tecrübesinden dolayı piyasada aranılan bir uzman olduğu için vinç siparişleri geliyor. Elektromak birkaç yıl içinde kuruluyor.
- Elektrik ve mekanik! Yakınlar mı?
Vinç tecrübesi çok kıymetli! Vincin stabil ve sorunsuz çalışabilmesi için hem mekanik hem elektrik öğrenmek zorunda. Mekanikçiler elektriği biraz zor öğrenir, elektkrikçiler diğerini daha kolay kavrar. Babam hem kendi yeteneği hem Asmaş’ta edindiği tecrübeyle aranan uzman oluyor.
30 YIL ÖNCE İTHALAT AĞIRLIKLI
- O zaman ithal mi ediliyordu?
Yerli üretimdi, ama imkanlar kısıtlı. Belli kalitede ve belli adetlerde yapabilirdi. Çoğu vinç ithaldi, Alman firmalarından alınıyordu. Liman vinçlerini Asmaş dışında yapabilecek firma yoktu. Vinç deyince en üst noktası 300-500 tonluk demir çelik ve liman vinçleridir.
- Neredeyse ağır sanayi yatırımı… Asmaş’da çalışan bir usta nasıl bu tarafa geçiyor?
Altındağ’da bir atölye kuruyorlarç. Vinç imalatına girmek üzere birkaç arkadaşıyla birlikte Elektromak firmasını kuruyorlar. Elektronik Malzemeler… Türkiye’nin büyümesiyle beraber vinç potansiyeli de artıyor. İlk dükkan, derken ikinci dükkanımızı Bornova’da, üçüncüsünü, dördüncüsünü Sanayi’de açıyor. Yanındaki dükkan, giderek büyüyor. İlk üretim 3-4 ton vinçlerle başlıyor. Yavaş yavaş 1987 yılında 20 ton vinçler üretmeye başlıyoruz.
VİNÇ SOKAĞA TAŞTI
- Koskoca vinç ve dükkan! Çelişkili değil mi?
Çelişkili tabii. Büyüme imkanımız yok. O zaman 150 bin marka almıştı. Birinci dükkanla başlıyor, sonra bir iş alıyor iki, bir iş daha alıyoruz üç ve sonra dördüncü aşama. İlk iki dükkanda, mecburen sokakta çalışıyoruz, belediye ceza yazıyor, ödüyoruz… Altındağ’dan Bornova’ya 1994-95’te taşındık.
- Özal yılları... Herkes üretime kilit vursun, bankadan faizle yaşasın deniyordu. Babanız bu yolu hiç düşünmedi mi acaba?
Babam asla faize para koymadı. Laik bir insandı ama faizin haksız kazanç olduğunu bilir ve öğütlerdi.
- Dükkanlardan sonra sıra fabrikada mı?
2000 yılında en son dükkanı aldık. Kağıt endüstrisi bizim için dönüm noktası oldu. Alkim Kağıt fabrikası kuruluyor, vinçlerini biz yapıyoruz. 2004’te de ihracata başlıyoruz. İlk doğrudan ihracatı İran’a yaptık. Ege Seramik kuruluyor, vinçleri Elektrormak’tan…
- Siz ikinci kuşak ne zaman devreye girdiniz?
2000’li yıllarda babam yavaş yavaş kardeşimle beni çalıştırmaya başladı.
USTA ÇIRAK EKOLÜNE DEVAM
- İlk işiniz neydi?
Yerleri süpürmekle başladık. O zaman 11 yaşındayım. Daha önceleri de gelip giderdik ama odasında dururduk, dolanırdık. Yerleri süpürdük, sonra çay yapmaya başladık. Sonra vinçteki ufak temizlik işleri, biraz kaynak öğrendik. Onun dışında boya! Babam bir işin mutfakta öğrenilmesini çok önemserdi. Kendi de o ekolden geliyordu. Usta çırak ekolü. Hala da devam eder ülkemizde.
- Gönüllü mü gelirdiniz, homurdanarak mı?
O zaman çok kızıyordum babama. Haftada bir gün hamburger yiyorduk mesela… Arkadaşlarımız gibi değildik. Çalışmaktan çok imkanımız olmuyordu. Ama şimdi iyi ki bizi çalıştırmış, diyorum. Çalıştırmasaydı, ben bugün bu mesleği yapamazdım. İş disiplini edindiysek, o günlerle alakalı. İnsan sonuçta tembelliğe yatkın. Çalışmaktan zevk alırsanız hayat çok farklı gelişiyor.
- Mühendislik özgür seçim mi?
Biz her zaman burada çalışacağız diye büyüdük. Çocuğu yönlendirmek iyi oluyor. Baskıyla değil tabi, sürekli kırbaçla öğretmedi bunu, yönlendirdi. Tatlı sert yöntem bizim alışmamızı sağladı. Yaş 18’lere gelince böyle bir düzenin, çalışmanın avantajlarını gördük, dört elle sarıldık.
TÜRKİYE’DEKİ VİNÇ PİYASASI
- Yerli yapım vinçlerin dünyadaki yeri nedir?
Özellikle son on yılda bayağı ilerledi. Türkiye piyasasının 250 milyon avro olduğu şeklinde bir tahmin var. Her fabrikanın vince ihtiyacı var. Mezbahanın da var, demir çelik fabrikasının da! Babam, özellikle İzmir demir çelik vinçlerine çok iş yaptı. Biz bugün pek standart endüstriyel vinç üretmiyoruz. Daha çok özel tasarım vinçler üretiyoruz.
- Üretimde ithal ürün payı ne kadar?
Bir miktar var tabi, ama yerlilik oranı bizde oldukça yükseldi. Özellikle elektronik aksamları Çin’den alıyoruz. Dünya Çin’den alıyor, çünkü en uygun fiyatla baskın. Ana bileşenler ithaldi, şimdi çok azaldı. Hemen hemen aynı kalitede biz üretiyoruz artık. Motoru belli bir kilovata kadar çözdüler, şu anda vinçlerimizin yüzde 70 oranında kendi motorumuzla çözebiliyoruz. Çok özel vinçlerde, efektif, ekonomik olmadığı için yapmıyoruz. Mesela bir motor türü var, yılda 60 adet gerekli. Efektif olabilmesi için yılda 12 bin adet üretilmesi lazım. Türkiye’deki üreticiler bu nedenle yanaşmıyorlar. Yoksa Türkiye üretemez değil, bu pazar meselesi. Kısıtlı sermayeniz var, doğru zamanda kullanmak gerekiyor.
REKABET SERT
- Dünya ölçeğinde rekabet edebiliyor muyuz?
Vinç piyasasında Türkiye başı çekmeye başladı. Bugün 17-19 ülkeye ihracatımız var. İtalya, Arnavutluk, Macaristan’dan İsrail, Etiyopya’ya kadar vinç satıyoruz. Sadece Uzakdoğu’ya açılamadık, rekabet sert. Ama yapılabilir. Teknik anlamda dünyanın en iyileri Finlandiya, Almanya. Bir de Amerika grubu var. Bizim üretim kalitemiz onlara çok yaklaştı. Fiyat avantajımız var, işçilik nedeniyle. Yurtdışında mühendislik hala çok yüksek bedellerle yapılıyor, bizde ucuz. Standart işçilik zaten ucuz, mühendislik iyice ucuz. Savunma sanayiinin bu kadar ilerleyebilmesinin nedeni mühendislerimiz! İnsanımız burada olduğu ve emek verdiği sürece ülkemiz ilerler.
- Nerelerde üstünüz?
Teknik anlamda insanımız var. Çağımızda bilgiye erişmek kolay, deneme süreleri eskiden olduğu gibi uzun değil. Birçok şeyi dijital ikizini yapıp, üretip, nasıl çalıştığını analiz edip çok hızlı şekilde hayata geçirebiliyorsunuz. En büyük etken? İnsan! Bu insanlar burada olduğu sürece ülkemiz çok yüksek teknolojide lider ülke olabilir. Coğrafi olarak ham maddeye yakınız, pazara yakınız. Afrika, Orta Doğu, oralara nüfuz kabiliyetimiz var. Ülkemizden bu anlamda çok umutluyum. İhracat artıyor zaten.
VİNCİN İŞİ HİÇ BİTMEZ
- Üretim süresi ne kadar?
4 ila 6 ay arasında değişiyor. Üretimi 12 ay süren vinçler de var. Bazı kritik elektronik ekipmanların temini zaman alıyor.
- Vincin işi ne zaman bitiyor? Fabrika kurulduktan sonra ne yapılıyor?
Vinç bir fabrikanın ana donanımlarından birisi! Mesela demir çelik sektöründe vinç olmazsa üretim olmaz. Vinçlerin yedek vinçleri olur! İsdemir’de, bir holde 3 vinç var. Her biri 180 ton, 320 ton, 500 ton… Vinçler üretim boyunca el altında olmalı. En önemli makine. Bir insanın kaldıracağı en fazla yük 80 kilo! Bunun üstünde bir şey kaldırmak gereken her yerde vinç kullanmak zorundasınız. Vinç veya taşıyıcı sistem. Almanya’nın 1870 model vinçleri var. Leonardo da Vinci’nin tasarımlarında bile vinçler var. Çünkü bir yapı yapmak için vince ihtiyaç var, çok eski bir aksam. Endüstrinin ortaya çıktığı 1800’lerden bu yana hayatımızda.
'ÇALIŞMAK İBADET GİBİYDİ'
“Babam her zaman geç gelirdi. Saat 19.30’dan önce geldiğini pek hatırlamıyorum. İşin başında olurdu hep. Birebir çalışırdı. Tüm aile olarak sadece pazar günleri bir aradaydık. Bize başlıca öğüdü çalışmaktı! Çalışmak bu hayattaki en büyük nimetlerden biri. Babam için çalışmak bir ibadet gibiydi. Kutsal bir şeydi. Bunun dışında ahlaklı ve dürüst olmak! Kesinlikle dürüstlükten taviz vermezdi. Para bugün kazanılır yarın kaybedilir, bir daha kazanılır. Ama dürüstlükte çok ketumdu, bugünlere gelmemiz dürüstlük sayesindedir. Birçok firma, Elektromak deyince dürüst der. Bize en büyük öğüdü buydu.”
'ÖZEL TASARIM ÇALIŞIYORUZ'
- Sektörde Elektromak’ın yeri nedir?
Vinç firmaları içinde küçük bir firmayız, butik çalışıyoruz. Bizden önce ve sonra kurulanlar var. Stratejik olarak çok adetli seri imalat yerine özel tasarım, belli sektörlere çalışıyoruz. Aile şirketi olarak yönetebildiğimiz yapı bu. Daha fazlası daha profesyonel bir yapı ister. Eskiden 25 yaşındayken 300 kişi çalıştıran firmalara özenirdim. Babam, ‘İlerde çok da o firmaların yerinde olmak istemezsin' derdi. 30’lu yaşları geçince ne demek istediğini anladım. Ticari olarak iş yaşamına bakışınız değişiyor, biraz daha temkinli oluyorsunuz.
- Rekabet elveriyor mu? Küçük kalınca yenme yutulma ihtimali artmıyor mu?
Her zaman var bu tehlike. İşinizi doğru yapın, belirli bir maliyetle müşterinize dürüstçe sunar, çetin ceviz olursanız kimse kolay kolay yutamaz.
YABANCILAR ALMAK İSTEDİ
- Tıkır tıkır yürüyen bir işletme, yabancılar talip olmadı mı? Bayılırlar hazır kurulu tezgahları almaya…
Birkaç kez gelenler oldu. Biz de çok sıcak davranmadık. Biz işimizi seviyoruz. Diyelim burası çok iyi bir anlaşmayla başka bir firmaya satılsa, devredilse ben ne yaparım, diye çok düşündüm. Beni korkuttu doğrusu. İşimi seviyorum, bu benim hayat görüşümle de ilgili. Sadece Elektromak değil Türkiye firmalarına yabancıların ilgisi var. Aslında. Ama işimiz olmazsa, üretim yapmazsak ne yapacağız?
'TÜRKİYE'NİN ÖNÜ ÇOK PARLAK'
- Pandemi dönemi nasıl geçti?
Dünyanın ticaret düzeni sarsıldı pandemide. Biz sadece bir hafta üretimi yavaşlattık. Nakliye sebebiyle zorunlu olarak ağırlaştırdık. Ama Türkiye’nin maliyet avantajı ve konumu gereği siparişlerimiz arttı, Avrupa gözünde bizi öne çıkarttı. Türkiye, Uzakdoğu ülkelerinden çok daha kaliteli ürünler üretebiliyor. Bize e-posta ile başvuran Hollandalı bir firma vardı. Döndü dolaştı bizden almaya karar kıldı. Niye bizi tercih ettiniz, diye sorduk. Hindistan’dan da teklif aldık, size fiyatı yakındı ama kalite-fayda-maliyet noktasında siz çok ilerdesiniz, dedi. Başka şeyler de aldılar. Türkiye’nin önünün çok parlak olduğunu söyleyebilirim.
KOMŞULAR İYİYSE BİZ İYİYİZ
- Rusya-Ukrayna savaşı sizi etkiledi mi?
Bizim Rusya’ya çok ihracatımız yok. Üretim yüksek, Sovyet döneminden gelen inanılmaz bir altyapı var. Savaş bizi çok etkilemedi, demir çelik fiyatları dalgalandı, ondan etkilendik.
- Lojistik aksamadı mı?
Deniz yoluyla, karayı kullanıyoruz. Deniz yolu her zaman daha mantıklı. Rusya’ya yaptırımlar uzun vadede maliyetleri artırabilir, diye düşünüyorum. Gıda, petrol, lojistik maliyetleri etkiliyor. Konteyner fiyatları mesela, anormal yükseldi. 1500 dolardan 4300 dolara falan çıktı. Petrolle falan açıklanamayacak bir fark. Bahaneleri; Çin-ABD arasında ticaret savaşı var! Ham madde kısıtı olacak, seçenek yok diye fırladı.
- Suriye? Komşular?
Açılsa çok iyi olur tabi. Irak’a iş yapıyoruz, Komşular ne kadar huzur içinde olursa, Türkiye o kadar huzurlu, mutlu olur. Refah artar.
'MÜHENDİSLERİMİZ PRATİK VE HIZLI'
“Bizde yetişen standart mühendisle Avrupa’da eğitim görümüş mühendis arasında çok büyük fark yok. Onların bakış açıları daha geniş, belki sosyo ekonomik durumla ilgili olabilir. Biraz daha düzenli disiplinliler. Bizimkiler ise daha pratik. Sorun değil çözüm odaklı olmaları, hızlıca harekete geçebilmeleri üstün yanımız. Ustalıkta da böyledir. Yurtdışında montaja gittim, orada insanlar daha temkinli, daha yavaş. Belirli bir proje yönerge varsa, onu izliyorlar. Ama bizim teknisyenlerimiz çok daha efektif çalışıyorlar. Son olarak benim de gitmek zorunda olduğum bir montaj vardı. Ne kadar sürer dediklerinde 5-7 gün dedik. Bıyık altından güldüler, verdiğimiz süreyi çok kısa buldular. Biraz da Türküz diye önyargı var. Gittik, ilk gün ön montajını yaptık. Bir gün önce gelen Avusturyalı mühendis ertesi gün geldiğinde ne yaptınız, diye sordu. Yerine koyduk, dedim. İnanmadı! Aşağı indi, gözleriyle görmek istedi! Şaşırdı, fotoğraf çekip Avusturya merkeze gönderdi. Beş günde bitirirdik de, cumartesi-pazar girince 7 günde tamamladık. Bize karşı önyargıları kırıldı tabi.”