Dünyayı Sarsan Üç Ay
Berat Karaaslan yazdı. Dünyayı Sarsan Üç Ay.
John Reed’in usta gazetecilik başarısıyla Ekim Devrimini gün gün anlatan eserinin adı Dünyayı Sarsan On Gün idi. Kitapta Bolşevik Parti toplantısındaki ayaklanma oylamasında bir işçinin ayağa kalkıp “Petrograd Proletaryası adına konuşuyorum” diye başlayan ve “Sovyetlerin ortadan kaldırılmasına göz yumarsanız sizi de tarih sahnesinden sileriz” sözleri okuyan herkesi etkileyeceği gibi bugün için de bir kararlılık öğretisidir.
Dünyayı sarsan 1917 Ekim ve 1920 Türk devrimlerinden bir asır sonra coğrafya yeni bir sürecin içerisine girmiştir. 14 Mayıs 2023 gününe tarihlenen ve sadece üç ay kalan Türkiye Cumhurbaşkanlığı ve Milletvekili seçimleri sadece ülkeyi değil bölgeyi ve dünyayı etkileyecek sonuçlara gebedir. Dünyayı Sarsan Üç Ay böylesi bir dönem için kullandığımız bir tabirdir. Dünyayı sarsmaktadır. Bu sarsıntı birkaç sacayağındaki fay kırıklarından kaynaklanmaktadır. Jeolojiye göre fay kırıkları engellenemez ve yeri değiştirilemez ama günümüzdeki sarsıntıyı etkileyen fay kırıklarının bir panzehri vardır: Milli Ordu Direnir Milli Devlet Direnir bilinciyle Güçlü Devlet Üreten Millet formülü bu fay kırıklarını bastıracak panzehirdir.
İç cephe üzerindeki tartışmalara dair çokça şeyler yazıldı ve buradaki saflaşmalar artık yeterince anlaşıldığı kanısındayız. Burada hem tekrara düşmemek hem de yeni şeyler söylemek isteğiyle bölgesel gelişmeler üzerinden Dünyayı Sarsan Üç Aydan bahsetmeye çalışacağız.
MOSKOVA-BAKÜ-ANKARA EKSENİNİN DENGELENEN ZEMİNİ
Moskova-Ankara ekseni tarihsel olarak bir sembol görevi ifade etmektedir. Türk Tarih Kurumundan çıkan kitaplarda güzelce anlatılır. Roma-Kartaca savaşında Deniz kökenli Roma’nın yerini bugün gene Batı kampı almıştır. Bunun karşısında Kara gücünü ise Moskova-Ankara ekseni temsil etmektedir. Mustafa Kemal’de 100 yıl önce gene benzer başka bir tarihselliği ifade ederek “Hektor’un intikamını aldık” demişti. Dünyayı Sarsan Üç Ay ve sonrasını takip eden süreç tekrardan Hektor ve Akhilleus’un savaşına sahne olacaktır.
Hepimizin bildiği gibi son yüzyılda Türkiye Rusya devletlerinin gerileme ve ilerleme dönemleri birbiri ardına gelişmiştir. Türkiye-Rusya ilişkilerinin son süreçteki en büyük ilerleme noktası Azerbaycan’ın İkinci Karabağ Savaşı sürecidir. Ermenistan’da Paşinyan’ın Batı destekli bir şekilde iktidara gelmesi Rusya’nın güneyinde bir Truva atı konumunda olması kabul edilemezdi. Moskova-Bakü-Ankara ekseninde bu sorun İkinci Karabağ Savaşı ile çözüldü. İşgal altındaki topraklarını kurtaran Muzaffer Azerbaycan bu stratejiyi takip etmiş olacak ki, Moskova etkisini, yaptığı teşekkürle onurlandırdı.
Karabağ’da yaşanan bu gelişme paralel dönemde Ukrayna üzerinden başlamış ve hala devam etmektedir. Erivan’a kışkırtıcı ziyaretler yapan Batı emperyalistleri Ukrayna’ya da silah yardımına devam etmektedir. Gazetecilere konuşan Kremlin sözcüsü Peskov “Durum oldukça çıkmaza girdi. Bu, NATO ülkelerinin giderek çatışmaya daha fazla doğrudan dahil olduğu gerçeğine, gerilimi tırmandırmaya yol açıyor.” diye açıklama yaptı. Azerbaycan Devlet Başkanı Aliyev “Rusya’yı yaptırımlarla yenemezsiniz” açıklaması ile Moskova-Bakü-Ankara hattının doğru çizgisini takip ediyor.
Ukrayna savaşı sonrası yaptırımlara karşılık olarak Rusya’nın doğalgaz kartını açması ve Türkiye’de kurulacak gaz merkezinin iki ülke tarafından olumlu karşılanması hem Avrupa üzerinde Türkiye-Rusya birlikteliğinin caydırıcılığını artıracak hem de Kafkaslarda pekişen Moskova-Ankara-Bakü birlikteliğinin sağlam temellerine oturtacaktır. Hazar ve Türkmen Gazının körfez ülkelerine taşınmasında İran’ın da etkisi ile Rusya’nın körfeze inmesine ve oradaki Batı etkisinin kırılmasına sebep olacaktır. Burada Dünyayı Sarsacak Üç Ayın sonunda yapılacak seçimler bu temel stratejinin en önemli dönemecini oluşturacaktır. Türk Milleti ya direnmeyi ya da teslimiyeti oylayacaktır.
TÜRKİYE’NİN JEOPOLİTİK ALANLARI KÜRESELLEŞTİRME HAMLESİ
Tayyip Erdoğan yönetiminin bir türlü başaramadığı ama önümüzde duran politik hedeflerin başında Türkiye’nin İran-Azerbaycan-Irak-Suriye ile oluşturacağı jeopolitik alanın ülkemize ve bölgeye birden fazla olumlu etkisi olmaktadır. Bu stratejik hedefin birkaç sorunu bulunmaktadır. Azerbaycan ile İsrail ilişkileri savunma sanayi temelinde gelişiyor. Mehmet Yuva Aydınlık Gazetesi’nde bu süreci çok güzel anlatmıştı. Kısaca; Sovyetlerin dağılmasından sonra Yahudi nüfusun yoğun olduğu başkentlerde “Küçük İsrailler” inşa edildi. Buna en bariz örneği başkent Bakü ve Azerbaycan için gösterilebiliriz. Azerbaycan’da tahmin edilen Yahudi nüfusu 30-35 bin arasındadır. Azerbaycan’ın Kuba bölgesinde yer alan Kızıl Kasabası dünyada İsrail ve ABD’den sonra sadece Yahudilerin yaşadığı tek kasabadır. Azerbaycan Yahudileri İsrail ve Bakü ile Washington arasındaki ilişkilerin geliştirilmesinde esaslı ve aktif bir rol oynadılar. İki ülke arasındaki ilişkiler Sovyetler Birliğinin çöktüğü ve içinden yeni devletlerin çıktığı 1991’de kuruldu. Azerbaycan, İsrail’den 1,6 milyar dolar değerinde Kamikaze Sky Strikers adıyla bilinen İHA ve SİHA’lar ile hava savunma sistemlerini ilk satın alan yabancı devlet oldu. Azerbaycan İsrail’e Bakü-Tiflis-Ceyhan boru hattı üzerinden petrol ve doğal gaz akmaktadır. İsrail’in en büyük hedefi İsrail’in Aşkelon ve Eilat bölgelerinden Azerbaycan’a uzanan bir trans-İsrail petrol boru hattını inşa etmek. İsrail ithal ettiği petrolün yüzde 40’nı Azerbaycan’dan sağlamaktadır. İsrail’in en güçlü Bezek ve Bakcell telekomünikasyon şirketleri alt ve üst yapı hizmetlerinde, enerji şirketleri ise Azerbaycan sahasında çok etkili ve aktif bir faaliyet yürütmektedir.
Azerbaycan’daki İsrail etkisi bölgede bahsettiğimiz jeopolitik alanı tehdit eden bir kama görünümündedir. İsrail ile ilişkiler yukarıda da anlatıldığı gibi iki temelden gelmektedir. Birincisi savunma sanayi diğeri de doğalgaz boru hatlarıdır. Türkiye’nin geliştirdiği ve İkinci Karabağ Savaşı sürecinde Azerbaycan’a verilen Akıncı SİHA’ların savaşın seyrini nasıl değiştirdiğini tüm dünya görmüştür. İHA/SİHA’ların İsrail Heronlarından daha etkili olduğu bir gerçektir. Bu durum Azerbaycan’daki İsrail etkisinin kırılmasına büyük bir alan açmaktadır. AB’nin alternatifini oluşturabilecek bir ekonomik işbirliğine de gidebilecek ve ŞİÖ ile ilişkilerini geliştirecek bu sistem dolar yerine milli paraların kullanımı ile de dolar saltanatına karşı bir direnç mevziisi olacaktır. Bununla beraber böylesi bir bölgesel jeopolitik alan küresel ölçekte bir güçle birleşmedikçe bir anlam kazanamayacaktır. Rusya ve Çin ile işbirliği burada öne çıkmaktadır. Kaybettiğimiz Büyük Komutanımız Amiral Soner Polat burada bu beş ülkenin ŞİÖ’ye katılmasının önemine işaret etmiştir. Bununla beraber doğalgaz hattında bölge ülkelerinin de müdahil olduğu ve yukarıda bahsettiğimiz Ankara-Şam-Bakü-Tahran-Bağdat hattı Tel Aviv-Vaşington cephesine karşı muhkem bir kale olacaktır.
Dünyayı Sarsacak Üç Ayın sonunda yapılacak seçimler bu büyük kararın seçimleri olacaktır.
DOĞU AKDENİZ KİLİDİ ÇÖZÜLÜRSE…
Yukarıda bahsettiğimiz sorunlar ve çözümlerin bağlandığı yer Doğu Akdeniz’dir. Türkiye Karadeniz’den Umman Denizine kadar olan tek cephedeki bütünlüklü stratejiye karşı saldırıların önünde durmaktadır. Göğsünü emperyalist saldırganlığa siper etmiş bir durumda Doğu Akdeniz’deki paylaşım savaşında ABD-İsrail-Yunanistan-Fransa-G. Kıbrıs kuvvetlerine karşı maalesef tek başına kalmıştır. AK Parti’nin yanlış politikaları bu yalnızlaşmayı beraberinde getirmiştir. Fakat hala bir an vardır. Türk Deniz Kuvvetlerinin eşsiz stratejik akıllarından olan merhum Amiral Soner Polat Komutanımızın bahsettiği gibi Doğu Akdeniz’de bölgesel işbirliği yegâne dayanak noktamızdır. Kafkaslarda, Suriye’nin kuzeyinde, Karadeniz’de, Körfezlerde ve Doğu Akdeniz’de saflaşmalar aynı temeldedir. Düşman türlü ittifakların içerisine girse de aslında aynı cephenin farklı bölümlerinde mevzilenmektedir. Dolayısıyla cephe tekse strateji de tek olmalıdır.
14 Mayıs 2023 seçimleri bu tarihsel zeminde gerçekleşecektir. Türkiye’de seçimlerde resmen adaylığını ilan eden henüz iki isim vardır. Vatan Partisi Genel Başkanı Dr. Doğu Perinçek ve AK Parti Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan. Millet İttifakı bu yazı yazıldığı günde henüz adayını ilan etmemiştir. Yukarıda bahsettiğimiz sorunlar ve çözümlere doğru yaklaşan ve bu stratejiyi savunduğu için hapislere atılan Vatan Partisi kadroları ve Cumhurbaşkanı Adayı Dr. Doğu Perinçek’in siyasi önderliği ve ilişkileri Türkiye’yi geleceğe taşıyacak tek kuvvettir. AK Parti iktidarı Güçlü NATO siyaseti ile tehditlere karşı doğru tavır alamadığını göstermiştir. Esas tehdit Doğu Akdeniz’dedir. Çehov’un dediği gibi duvarda duran silah bir gün patlar ve patlarsa o silah Doğu Akdeniz’de patlayacaktır. Saf bir idealizm ile “umarız barış ve savaş olmaz” görüşünde değiliz. Barışı tehdit eden emperyalist kuvvetler silahlarını atmadığı müddetçe barış siyaseti neoliberal ve teslimiyetçi siyasetten öteye geçmeyecektir. Barışın yolu Mehmetçiğin namlusundan geçmektedir. 14 Mayıs seçimlerini Bidencı Millet İttifakının kazanması ile Doğu Akdeniz’de dialog adı altında teslimiyetçi bir süreç işleyecektir. Bunları bir fikir olarak değil doğrudan doğruya Millet İttifakı liderlerinin ifadelerine dayalı olarak görüyoruz. Mavi Vatanı yayılmacılık olarak gören bir anlayıştan kararlı bir karşı koyuş görmek safiyane bir tutumdur. İşte böyle bir tabloda Türkiye’de Batıya teslimiyetçi bir zihniyet kazanması halinde Türkiye’nin Batı Asya’daki keskin kilidi çözülecektir.
Eğer Doğu Akdeniz’de Türk Devletinin kilidi çözülürse baştan beri anlattığımız ittifaklar dengesi Bakü-Moskova-Ankara-Tahran eksenleri yerini Vaşington-Ankara-Telaviv-Bakü denklemlerine bırakacak ve o zaman ortada aslında ne Ankara ne Tahran ne Moskova kalacaktır.
DÜNYAYI SARSAN ÜÇ AY
Dünya Üç Sonraki seçimlerde gözünü Türkiye’ye dikecektir. Türk Milleti bu süreçleri görmekte ve yaşadığı ekonomik sıkıntılar ölçeğinde kararını vermektedir. Türk Milleti seçeneksiz değildir. Bir tarafta teslimiyetçi Millet İttifakı diğer tarafta yalnızlığını Türkiye’ye de dayatmaya çalışan sorunları çözemeyen AK Parti seçenekleri artık Türk Milletinin sistem dışına çıkmışlığını kapsayamamaktadır.
Vatan Partisinin merkezinde olacağı Üreticilerin Milli Hükümeti ile Türkiye sorunlarını aşabilir ve bölgesel ve küresel ölçekte masadaki yerini sağlamlaştırıp emperyalizmin karşısında dimdik durabilecektir. Türkiye’nin vatanseverlerine, AK Parti’ye MHP’ye kızmış insanlarımıza, CHP’ye aidiyet hissedip Atatürkçü tavır almak isteyenlere, Millet İttifakına güvenmeyen muhalif kardeşlerimize, üniversitelerde işsizler ordusuna katılmayı bekleyen sıra arkadaşlarımıza, emekçilere, iş insanlarına çağrı yapıyoruz. Sistemin dar seçeneklerine yüz çevirip Güçlü Devlet ve Üreten Millet için Vatan Partisi seçeneğini destekleyeceklerine inanıyoruz.
Jeologlar belki Alplerden Himalayalar’a uzanan yer kabuğundaki fay kırıklarını ve sarsıntıyı engelleyemez ama Vatan Partisi Vaşington’un Pekin’e kadar olan Asya coğrafyasını sarsmak için kurguladığı emperyalist siyasetin fay kırıklarını yerle bir etmeyi başaracaktır. Bunun yolu ve yöntemi budur. Bu yolla Dünyayı Sarsan Üç Ayın sonunda emperyalist merkezlere 100 yıl önce olduğu bir derste Anadolu’dan vermiş olacağız.