19 Aralık 2024 Perşembe
İstanbul 10°
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Mersin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

Duruşu olan şairlerin tarafındayım

Şair Ferruh Tunç, şiirin toplumsal yükselişle ya da yıkımla geniş kitlelerce ilgi görebileceğini kaydetti. Cemal Süreya’ya atıf yapan Tunç bir şairin ilk önce ortaya bir duruş koyması gerektiğini belirtti.

Duruşu olan şairlerin tarafındayım! Ferruh Tunç Aydınlık'a konuştu!
A+ A-
GÖZEN ESMER

Günümüz Türk Şiiri soruşturmasına şair Ferruh Tunç’un yanıtlarıyla devam ediyoruz. Tunç toplumsal dönüşüm zamanlarında şiirin yeni tanımından söz edildiğini belirtti. Halkın şiirle yakınlaşmasının ancak yükseliş ya da yıkılış dönemlerinde mümkün olabileceğini kaydeden Tunç, aksi durumda şiiri sınırlı bir kitlenin okuyacağını söyledi. Cemal Süreya’nın “Şairlik duruştur” sözüne atıf yapan Tunç, bir şairin taraf olmadan önce bir duruş ortaya koyması ve tutarlı davranması gerektiğini söyledi.

21. yüzyılda şiirin yeni bir tanımından söz edilebilir mi?

Toplumsal sıçrama ve dönüşüm zamanlarında ‘yeni’ tanımları mutlaka yapılır şiirin. Böyle zamanlarda seziş, biliş, kavrayış ve eylem, yön ve nitelik değiştirir. Sürmekte olana müdahil olur insan; gelecek olana gücü yettiğince iradesini dayatır. Şiir de doğal olarak buna dahil olur. Kimi koşullarda öncülük de eder şiir toplumsal değişim ve dönüşüme... Salt teknik, biçimsel deneyler ve buluşlar değildir şiirin yeniliği; gerisinde, yeni duyarlıklar ve biçemler dayatan sosyal, siyasal, ekonomik ve kültürel değişimler vardır.

Dönem dönem ortaya atılan bir iddiadır. Şiir bitti mi?

Şiir bitmedi. Bitmez. Az önce sözünü ettiğim çağ dönümünde yaygın olan ‘neo-kitsch’ bir örtü, varlığı tartışmasız değerli şiir damarlarını perdelerken, özlenen yeni bir dünyaya, dolayısıyla şiire muacceliyet de kazandırmaktadır. Tarihte, uzun ve karanlık dönemlere girilmemişse, bu hep gerçekleşmiştir. Bozulma ve çürüme, yeninin mayası olabilir.

ŞİİR YÜKSELME YA DA ÇÖKÜŞ DÖNEMİNDE HALKLA BULUŞUR

Şiirin halkla arası nasıl? Geniş kitleler şiirin sesini ne kadar duyuyor?

Halkın şiirle yakınlaşması, toplumsal tinin yücelme, yükselme ya da yıkım dönemlerinde mümkün olur. Bunların söz konusu olamadığı dönemlerde, eğitim ve kültür düzeylerine bağlı olarak, sınırlı bir okuru olabilir şiirin toplumda; bu hiçbir zaman kitlesel değildir. Böyle bir durumda okunanlar da çoğunlukla geçmiş dönem kanonlarına ait şiirler olur. Dolayısıyla, yaşamakta olduğumuz toplumsal çözülme dönemi ‘dip’e ulaşmadıkça ya da oraya varmadan yeniden değerli bir yükselme, ilerleme ve zenginleşmeye yönelmedikçe şiirin halkta bugünden daha önemli karşılık bulması beklenmemelidir.

Duruşu olan şairlerin tarafındayım - Resim : 1

‘ESTETİK KAVRAYIŞIN KÖKÜ ŞİİRDİR’

Bir fikir de şu: Şiirin aslında bütün biçimlere etki ettiği, onların içine sızdığı şeklinde. Bu bağlamda şiir ve resim, şiir ve sinema, şiir ve müzik birlikte değerlendiriliyor. Sizce bu doğru mu? Doğruysa bu bağ nasıl oluştu?

Şiirin kadim-temel bir sanat türü olarak öteki sanatlarla etkileşim içinde olması doğaldır. Bu, şiirden onlara doğru akışın daha güçlü olduğu bir ilişki olabileceği gibi, onlardan şiire doğru akışın daha güçlü olduğu bir akış da olabilir, koşullara göre… Ama şunu da eklemek isterim: Estetik kavrayışın kökü şiirdir. Müzik ve resim gibi sanatlar ona çok yakındır; ama temel malzemesi dil olan şiir olmasaydı, nesnel malzemelerle yaratılan sanat alanlarının estetik bir deneyim düzeyine ulaşması mümkün olmazdı. İnsanın şiiri var eden tarihsel deneyimini, ondaki daha kapsayıcı güzellik yetisi ve bilincinin gelişmesi sürecinden ayıramayız.

ŞİİR OKURU ŞİİR YAZANLARDAN İBARET KALIYOR

Son dönemde şiir kitaplarının satış oranları hayli düşük. Eskiden olduğu gibi dişe dokunur şiir eleştirileri ve polemikleri de yayınlanmıyor. Bunun sebebi nedir?

Bunun, yaygın ve benzer bir şiirin pratiğinin zaten çok geniş olmayan edebiyat dünyasını büyük ölçüde kaplaması ve giderek şiir okurunun şiir yazanlardan ibaret kalması gerçeği ile ilgisi olduğunu düşünüyorum. Bu şiirin ‘meşruiyeti’ yaygın ve birbirine benziyor ve birbirini onaylıyor olmasından geliyor. Sayısı en çok bin civarındaki bir okur/yazar arasında gerçekleşen bu şiir pratiği potansiyel şiir okurunu da bu türden uzaklaşıyor. Meşruiyetini benzerlikten alan bir şiir/şair kimseyle hesaplaşamaz. Dişe dokunur bir eleştiri olmaması biraz bu yüzden.

Şairin toplumda yönlendirici bir gücü vardı. Şair duyarlılığından ve etkisinden hep söz edilir ki bu yüzden geçmişte pek çok şair gazaba uğramıştır. Günümüzde şairin böyle bir gücü kaldı mı?

Modern çağda, klasik dönemini bir kenarda tutarsak, soğuk savaşın sonuna kadar ilerici, muhafazakâr, ihyacı, ütopyacı, devrimci vb. çok varyasyonları olan uzun bir romantik dönem yaşadığımızı söyleyebiliriz. Bu romantizmlerin; siyasal idealleri, felsefi sistemleri, inanç türleri ne olursa olsun, ortak karakterleri, kendilerinin de bir ürünü oldukları modernitenin kapitalist-rasyonalist yücelik yoksunu ‘realliğine’ karşı çıkmaktı.

Başlangıçta bizzat modernitenin bir karşılama biçimi olarak ortaya çıktığını söyleyebileceğimiz romantik tutum, çok geçmeden derin bir düş kırıklığının kaynaklık ettiği yoksunluk, özlem, umut ve gelecek tasarımlarını arar, dile getirir oldu; insanı ve toplumu yüceltme önerileri sunarak varlığını sürdürdü.

Şiir bu dönemde sanat dışı bilme biçimleri ve pratikleri arasındaki geçişliliği sağlayan, bağı kuruyor, onlar için bir atmosfer-evren yaratıyordu ve onları olumlu anlamda şairaneleştiriyordu. Şairin toplumsal sorunlarda muhatap alınması, kurban seçilmesi, cezalandırılması veya baş tacı edilmesinin bununla çok ilgisi vardı.

Ama bu romantizmler sona erdi artık... İçinde bulunduğumuz (post modern) dönem sözünü ettiğimiz romantik direnişin, arayışın, tahayyülün ‘kapitalizm ve onun farklı alternatiflerinin temsil ettiği ‘reallik’ler karşısından yenildiği ve çok büyük ölçüde kendi atmosferine çekildiği bir dönemdir. Şiir bu dönemde kendisi dışındaki bilme biçimleri ve pratikler ile ilişkisinde onların ruhu olma özelliğini bir süredir kaybetti.

ŞAİR TARAF OLMADAN ÖNCE DURUŞ GÖSTERMELİ

Tarihin doğru tarafında durmak bir mesele. Günümüzde de bu konuda turnusol olabilecek pek çok olay yaşandı. 21. Yüzyılda şair duruşunu nasıl belirlemeli?

Cemal Süreya; “Şairlik bir duruştur” derdi. Burada o şairin bir tarafı olmasından önce bir duruşun olmasından söz etmektedir. Duruş ile taraf farklı şeyler. Duruşunuz doğru değilse tarafınız istediğiniz kadar doğru olsun! Ben, tarafı neresi olursa olsun, duruşu olan şairlerin tarafındayım. Bu duruş bir tutarlılıktır, güvenilirliktir; ahlakçı olmamak üzere etik davranmaktan vazgeçmemektir, şiiri bir varoluş alanı olarak görürken şairliği o kadar da önemsememektir; şiirle ilişkisinde yerine göre vazgeçmiş mutasavvıfların, cesur şövalyelerin, tavizsiz aydınların, zır delilerin içtenlik ve dürüstlüğünü edinmek ve bütün bunları herhangi biri olarak yalın, gösterişsiz gerçekleştirebilmektir.

Şiir Cemal Süreya Şair