29 Mart 2024 Cuma
İstanbul 20°
  • İçel
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

Düşünce ve İnanç Özgürlüğü: Dini çoğulculuk mu? Dinde çoğulculuk mu?

Ülkemizde dini çoğulculuk, genellikle John Hick’in başlattığı bir sorun olarak tartışılmaktadır. Başka bir deyişle, Avrupa’da Hıristiyanlığın öteki dinlerle ilişkisinde ortaya çıkan toplumsal ve teolojik problemler Türkiye’deki dini çoğulculuk tartışmalarının ana eksenini oluşturmaktadır

Düşünce ve İnanç Özgürlüğü: Dini çoğulculuk mu? Dinde çoğulculuk mu?
PROF. DR. ŞAHİN FİLİZ / AKDENİZ ÜNİVERSİTESİ

Din ya da dinler, doğrudan doğruya insan ve özgürlük sorunlarını akla getirir. Yeryüzünde pek çok din vardır; bir kısmı tarihe gömülmüş, adı-sanı unutulmuş ama etkisi bugünlere kadar gelebilmiştir. Yine de bugün ayakta kalan dinler epeycedir. Bunlar arasında diyalog, ilişki, çeşitlilik veya çoğulculuktan söz edilince sayısız varlıkları karşısında ne yapacağımızı bilemeyiz. O yüzden dinler ile yalnız üç Sami dini kastedeceğim. Sırasıyla Yahudilik, Hıristiyanlık ve İslam üç büyük din olarak kabul edilir. Bunların dışındaki dinlere haksızlık etmemek için, “üç büyük din” yerine, birbiri peşi sıra gelen üç Sami kaynaklı dinler grubu dersem yerinde bir adlandırma olacaktır. Çünkü dünyada bunlardan başka ve büyük de olan diğer dinler de vardır. Ama yazacağım bölümün sayfaları hepsini içeremeyecek kadar kısıtlı olduğundan çoğulculuk, çeşitlilik, diyalog, ilişki kavramlarını sırf bu dinler bağlamında değerlendireceğim. Önce bu dinlerin genel benzerlikleri üzerine Volney’in ifadelerine başvuralım.

ÜÇ SAMİ DİNİN DURUMU

Volney, üç büyük dinin yüzyıllardır süren benzer durumunu duygusal ama gerçekçi bir dille şöyle betimler:

“Yeryüzünde kendilerine Tanrının sırdaşı diyen kalpazanlar türedi; bunlar, biz kavimlerin mürşidiyiz diye ortaya çıkıp yalana, hakkaniyetsizliğe yol açtılar: anlamsız ya da gülünç işleri değerlendirdiler; bir takım tavırlar takınmayı, bir takım sözler söylemeyi, bir takım adları hecelemeyi erdem diye gösterdiler; bazıları etlerle içkilerin belli günlerde yenilip içilmesini günah saydılar. Yahudi Sebt Günü ölür de çalışmaz; Pers boğulup gider de soluğu ile ateşi üflemez; Hintli, inek tezeği ile tenini ovuşturup gizemli bir tavırla Aum demekte en yüce yetkinliği bulur; kolları ile başını yıkamakla her şeyi düzelttiğine inanan Müslüman, kılıcı elinde, yıkanmaya dirsekten mi, yoksa parmakların ucundan mı başlamalı diye kavgaya y-tutuşur; Hıristiyan süt yahut tereyağı yerine içyağı yerse, kendini lanete uğramış sayar. Ey yüce ve gerçekten göğe dayanan doktrinler: Ey şehitliğe ve havariliğe yakışır yetkin ahlak kuralları! Bu eşsiz kanunları vahşi kavimlere, uzaklardaki milletlere öğretmek için denizler aşacağım; onlara diyeceğim ki: Tabiatın çocukları! Bu cahillik yolunda daha ne kadar yürüyeceksiniz? Dinin, ahlakın gerçek ilkelerini daha ne zamana kadar tanımayacaksınız?”

Diyalog ve Çatışma… Dinler ve inançlar arası diyalog veya çatışmadan söz edebilir miyiz? Başka türlü sorayım. Farklı dinler ve dinlere bağlı insanlar bir arada yaşayabilirler mi? Yoksa bu mümkün değil, kesinlikle çatışırlar diyebilir miyiz? İnançlar çatışır ya da uzlaşırlar mı? Bu sorularının hepsine hayır cevabı verebiliriz. Çünkü çatışan veya diyalog kuran, ne dinler, ne de inançlardır. Başka başka din ve inançlara sahip insanlar, ne çatışırlar, ne de aralarında pürüzsüz bir ittifak kurabilirler.

Diyalog kavramı FETÖ’nün işgali ve istismarı altında kirlenmiştir. Bu nedenle dinler arası diyalog doğrudan bir FETÖ projesidir.

O halde dini çoğulculuk nedir? Birden fazla dinlerin birlikte yaşaması mıdır? Yoksa dinler arasında inanç ilkeleri bakımından hiçbir fark olmadığı anlamına mı gelir? Bütün dinler inanç ilkeleri olarak eşit durumda mıdır?

DİNİ ÇOĞULCULUK

Bu kavram, dinlerin birlikte yaşama kültüründen çok, eşit doğruluk değerlerine sahip olması anlamına gelir. Dini çoğulculuğu daha iyi anlamak için bunun karşıtı ya da benzer anlamlarını içeren diğer kavramları görmek gerekir. Bunlardan birisi dini tekelciliktir. Exclusivism, Particularism ya da absolutism, dini tekelciliğin yabancı dildeki karşılıklarıdır. Bu karşılıklar, dini çoğulculuğun esasen Avrupa kültürüne ait olduğunu göstermektedir. Tekelciliğin çeşitleri vardır: katı tekelcilik yani dışlayıcılık, kendinden başka hiçbir dini doğru ve haklı görmemektir. Kapsayıcılık ya da ılımlı tekelcilik, katı tekelciliğe göre daha hoşgörülüdür; kendinden başka diğer bütün dinler yanlıştır ama onlara bir dereceye kadar hoş görü gösterilebilir. Çoğulculuk ya da aşırı ılımlı tekelcilik, kendini tek doğru din olarak görmekle birlikte başka dinlerin de doğru olabileceğini kabul eder.

Ülkemizde dini çoğulculuk, genellikle John Hick’in başlattığı bir sorun olarak tartışılmaktadır. Başka bir deyişle, Avrupa’da Hıristiyanlığın öteki dinlerle ilişkisinde ortaya çıkan toplumsal ve teolojik problemler Türkiye’deki dini çoğulculuk tartışmalarının ana eksenini oluşturmaktadır.

John Hick’e göre fenomenolojik açıdan bakıldığında, geleneklerin ve her bir gelenek içerisindeki çeşitliliklerin çokluğunu anlatır. Felsefede büyük dünya dinleri tek bir tane olan nihai ve ilahi hakikatin çeşitli şekillerde dile getirilmesi ve onun karşısında da neler yapılabileceğinin birer anlatımı ve örneğidir. Hakikat her dinin ortak yasasıdır ve hiçbir din kendi başına hakikati temsilde yeterli değildir.

Dini çoğulculuk, dini dışlayıcılığın karşıtıdır. Esasen her din ötekine göre dışlayıcıdır. Yahudilik, Hıristiyanlık ve İslam olmak üzere üç büyük dinin doğasında dışlayıcılık hem de katı bir dışlayıcılık vardır. Çünkü her biri kendini tek hakikat ve hak olanın temsilcisi kabul eder.

“Dini çoğulculuk ilahi dinlerle ilahi olmayanları eşitler. Bunun yerine “İbrahimi” dinler ile kısmi çoğunluğu ikame etmelidir” görüşü, bir temenniden öteye gidemez. Çünkü hiçbir din diğerine doğruluk ve hakikati temsilde kendine rakip olarak görmez. Kaldı ki “İbrahimi” dinler kavramı, İslam dinini Sami geleneğinin sadece bir parçası konumuna düşürür. Çünkü özellikle İslam dini, en son ve en sahih din olma savından dolayı hiçbir dinin devamı ya da parçası olmayı kabul etmez. Nitekim aynı yazar, Maturidi’yi örnek vererek İslam dininin değişmez, fıtri din, hak din, İbrahim dini ve tevhit dini olduğunu söyler. Tevhit ilkesine bağlı Maturidi, metafizik çoğulculukla ilişkilendirilemez. Maturidi’ye göre çoğulculuk vahyin dindeki yerini sarsar, dini ahlaka indirger. Bu bağlamda dinlerin inanç önermelerini eşitlemesi rölativizmi doğurur. İslam dininin Hz. İbrahim’le elbette ilişkisi vardır. Çünkü Kur’an’da Hz. İbrahim’e atıflar vardır. Ancak bu onun Yahudilik ve Hıristiyanlığın doğal bir parçası olduğunu göstermez.

Dini çoğulculuk, dini kapsayıcılık ve dini tekelcilik olmak üzere üç kategoride ele alınan dini çeşitlilik, bazılarına göre sosyolojik bir kavramdır. Tekelciliğe göre tek bir din Hak’tır ve kurtuluşa ancak o erdirir. Dini kapsayıcılık tek Hak dinle birlikte başka dinlerin de Hak ve kurtarıcı olduğunu ileri sürer. Buna kapsayıcılık veya indirgemecilik de denir. Dini çoğulculuk ise, tüm dinlerin hakikat değeri ve kurtuluşa erdirme açısından eşit olduğunu savlar. Hatta bunu “dini çokluk” olarak adlandırıp şöyle tanımlayanlar vardır: Dinlerin doğruluk ve yanlışlıklarına bakmaksızın, dinlerin mevcut çokluğunu kuramsal ve metinsel bir olgu olarak rasyonel gören ve yaşama haklarının kaçınılmaz olduğunu ileri süren, farklılıklarını hoş gören bir anlayıştır. Bu tanım sosyolojik ve politik bir tanımdır. Farklı dinlerin bir arada yaşamaları, zaman zaman bir takım çekişme, itişme ve hatta savaşlara neden olmuştur. Tarihte meydana gelen bazı çatışmaların dinler arası gerilimlerden kaynaklandığını ve bu nedenle dinlerin barış ve huzur içinde birlikte yaşamalarını salık veren dini çokluk, dini çoğulculuktan farklıdır.

Dinler çokluğu aynı gerçekliğin ve doğruluğun bir boyutu olup farklı ve çelişkili doğruluk değerleri bir üst doğruda birleştirilir, dini çokluğun aksine dinlerin doğruluk iddialarını göreceleştirir. Dini çeşitlilik veya farklılık ise, farklı dinlerin veya inançların kurtuluş için önerdiği alternatif yolları, öğretileri ve değerleri dile getirir. Dinlerdeki en önemli Gerçek, Tanrı kavramı ya da Tanrı anlayışıdır. Kurtuluş vaadi de bu anlayış etrafında şekillenir.

- DEVAM EDECEK -
Son Dakika Haberleri