Edip Cansever'in İlhan Berk'e mektubu: Gel İstanbul'a konuşmadan dolaşalım
Türk Edebiyatının en önemli şairlerinden birisi olan Edip Cansever'in, İlhan Berk'e yazdığı mektup gün yüzüne çıktı. Cansever, dostluk özlemini dile getirdiği mektubunda, 'Gel İstanbul’a. Konuşmadan dolaşalım' ifadeleri yer aldı.
İkinci Yeni'nin iki önemli şairlerinden Edip Cansever'in İlhan Berk'e yazdığı mektup gün yüzüne çıktı. Mektupta Cansever, İlhan Berk'i, "Düzeltemiyorum hayatımı. Neresinden çeksem, öteki yanı bozuluyor. Gel İstanbul’a. Konuşmadan dolaşalım. Tepelere çıkalım tepelere, uçmayı duymak için. İnimdeyim, dükkânın üstünde." sözleriyle İstanbul'a davet etmiş.
EDİP CANSEVER'İN İLHAN BERK'E MEKTUBU: DÜZELTEMİYORUM HAYATIMI
Mendilimde Kan Sesleri, Yerçekimli Karanfil gibi şiirleriyle akılda kalan İkinci Yeni'nin en önemli şairlerinden Edip Cansever, aynı zamanda Kapalıçarşı'da ticaretle uğraşıyordu. Kapalıçarşı'da ortağı Jak Salhoşvili ile birlikte antikacı dükkânı işleten Cansever'in dükkânın üstünde şiirlerini yazdığı biliniyor.
İkinci Yeni'nin bir diğer önemli şairi İlhan Berk ise yıllarca Fransızca öğretmenliği ve çevirmenlik yaptı. İlhan Berk şairliğiyle birlikte Arthur Rimbaud ve Ezra Pound gibi modern şiirin en önemli isimlerini dilimize kazandırdı.
DOSTU İLHAN BERK'E ÖZLEMİNİ BÖYLE DİLE GETİRDİ
İki büyük şairin yıllar sonra mektupları ortaya çıktı. Edip Cansever, 12 Temmuz 1969'da İlhan Berk'e yazdığı mektupta, dostluğun özlemini dile getirir:
"Düzeltemiyorum hayatımı. Neresinden çeksem, öteki yanı bozuluyor. Gel İstanbul’a. Konuşmadan dolaşalım. Tepelere çıkalım tepelere, uçmayı duymak için. İnimdeyim, dükkânın üstünde."
Şiir, belki biraz şiir.."
İşte Edip Cansever'in arkadaşı İlhan Berk'e yazdığı o mektup:
Sevgili İlhan,
Duymak, çok duymak eziyor beni. Yeni, bilinmedik bir sayrılık da olabilir bu. Bilmiyorum ki.. Eziliyorum sadece. Uyumsuzluğum (dışa vuramadığım) yiyip tüketiyor kupkuru ruhumu. Biraz soluk almak için, kuramsal olmamak koşuluyla, ne yapabilirim acaba? Hiçbir şey gideremiyor susuzluğumu. Hiç, hiçbir şey..
İçmek yoruyor artık. Eskiden içkiye koşardım, kafamı kovardım dünyamdan.
Şimdi?
Kimseyi ortak etmek istemedim sıkıntılarıma. Hiç değilse uzun süre böyle yaşadım. Ama.. Belki.. Neden bir çaresi olmasın bunun? Kürkümü severek giyiyorum. Ve hep aklıma geliyor inceliğin, inceliklerin. Ankara sendin. Özlemle arayacağım o kısa günleri. Şimdi dışarda bir bakır düştü. Maşraba olabilir, bir sahan kapağı, bir buhurdanlık olabilir. Bazen sesler duyarım Boğazın tepelerinde. Bir çekiç sesidir örneğin. O kadar yaşlıdır ki, kaplar her yanı, doldurur kulaklarımdan geçerek uçsuz bucaksız yüzölçümümü. Eninde sonunda bir çekiç sesi. Kim bilir kim bir kayayı ikiye bölüyor ya da bir tekneyi kalafatlıyordur. Rüzgârsız bir balıkçı kayığını temizliyordur az ötede. Pulların da sesi vardır. O kadar güzeldir ki pullar, zarfların üstünde tutsak, sürgünde gibi alışılmış acılarını solur. Pullar..
Düzeltemiyorum hayatımı. Neresinden çeksem, öteki yanı bozuluyor. Gel İstanbul’a. Konuşmadan dolaşalım. Tepelere çıkalım tepelere, uçmayı duymak için. İnimdeyim, dükkânın üstünde.
Şiir, belki biraz şiir..