Eğitimci, örgütçü bir yazar: Fakir Baykurt
Fakir Baykurt, aramızdan ayrılışın 21. yıldönümünde hem ezilen sınıfın yazarı hem de öğretmenlerin unutulmaz önderi olarak yolumuzu aydınlatıyor.
Türk edebiyatına çok önemli yapıtlar bırakan Fakir Baykurt (1929), Burdur’un Yeşilova ilçesinde, Akçaköy’de doğmuştur. Az topraklı bir çiftçi ailesinin oğludur.
Isparta Gönen Köy Enstitüsü ve Gazi Eğitim Enstitüsünü bitirmiştir. Yurdun çeşitli illerinde öğretmenlik, ilköğretim müfettişliği yapmıştır. ABD İndiana Üniversitesinde bir yıl mesleki eğitim görmüştür. 1965 yılında Türkiye Öğretmenler Sendikası (TÖS) kurucuları arasında yer almış ve aynı sendikanın genel başkanlığını yapmıştır.
Yazın yaşamına şiirle başlayan Fakir Baykurt, Orhan Veli ve arkadaşlarının çıkardığı Yaprak dergisinde şiirler, öyküler ve köy notları yazmıştır. Edebiyat Dünyası, Kaynak, Fikirler dergilerinde de yazılarını sürdürmüştür (1945-48). Seçilmiş Hikâyeler ve Beraber dergilerinde yayımlanan öykülerini Çilli’de (1955) toplamıştır.
Öykü, şiir, köy notları ve yazıları Yeditepe, Yücel, Varlık, Fikirler, Kaynak, Yağmur ve Toprak, İmece, Cumhuriyet, Yazın, Evrensel, Yön, Sanat Olayı gibi gazete ve dergilerde yayımlanmıştır.
Köy gerçeğini toplumcu gerçekçi bir yaklaşımla ele aldığı Yılanların Öcü adlı ilk romanıyla (1958) Yunus Nadi Roman Ödülünü almıştır. Bunu izleyen pek çok ödülün de sahibidir.
Fakir Baykurt; yazarlığıyla ilgili tutumunu “içinde doğup yetiştiği köylülerin hâllerini, sanatın gerçeklerini göz önünde tutarak ortaya sürmek”, “sanatın en iyi amacının hem konusu olan insanı hem de okuyanı bulunduğu durumdan biraz daha ileri sıçratmak” sözleriyle anlatır.
Yılanların Öcü, Ergin Orbey’in yönetmenliğinde Devlet Tiyatrosunda sahneye konulmuştur (1961). Metin Erksan tarafından sinemaya uyarlanmış; ancak Sansür Kurulunca yurtiçinde ve dışında gösterimi yasaklanmıştır. Cumhurbaşkanı Cemal Gürsel’in girişimiyle serbest bırakıldıysa da uzun süre sinemalarda oynatılmamıştır.
Fakir Baykurt bir söyleşisinde “Ben edebiyatta yaşamı öne aldığım için amacım köy romanı değil, köydeki yaşamı yazmaktı. (…) Ama ben köy romanı yazmadım, köydeki yaşamın doğru dürüst romanını yazmaya çalıştım. Şimdi de aynı kaygı içindeyim. ‘Şehir Romanı’ diye bir tür tanımıyorum. Şehirdeki yaşamın romanıdır tabii esas olan” der. Nitekim Almanya’daki Anadolu insanının yaşamı onun Duisburg Üçlemesi’nde karşımıza çıkar: Yarım Ekmek, Koca Ren, Yüksek Fırınlar. Bu yapıtlarda iki kültür arasında sıkışıp kalan, yeni bir kimlik arayan ya da kimlik kaybına uğrayan Türk insanın sorunlarını işlemiştir.
“Hepimizin ayakları çamurdadır; fakat bazılarımız yıldızlara bakar” sözünü doğrularcasına yaşayan Fakir Baykurt, köy enstitüsü çıkışlı bir yazar ve öğretmen örgütçülüğünün efsane önderidir. Yetmiş yıllık yaşamına 50 eser, 40 yıllık öğretmenlik, TÖS ve TÖDMF (Türkiye Öğretmen Dernekleri Milli Federasyonu) genel başkanlığını sığdırmıştır. Genel başkanlıkları döneminde öyle eylemlere imza atmıştır ki etkileri o günlerden bugüne değin gelmiştir. Örneğin Devrimci Eğitim Şurası (4-8 Eylül 1968), Büyük Eğitim Yürüyüşü (15 Şubat 1969), Büyük Öğretmen Boykotu (15-19 Aralık 1969) belleklerden kazınabilir mi? Boykotta dile getirilen istekler, bugünün istekleriyle birebir örtüşmüyor mu?
“Öğretmen kıyımına son; eğitim yönetiminde söz hakkı; baskı değil adil yönetim; gerçekten milli eğitim; özgür sendikacılık ve grev hakkı!” TÖS’ün ve TÖDMF lideri Fakir Baykurt’un yüzünü her zaman ak edecek isteklerdir… Liderliğinin yanı sıra sürdürdüğü yazınsal yaşamı da örgütçülüğü kadar görkemlidir Fakir Baykurt’un. Onun pek çok yapıtı vardır. Bu yapıtların ortak özelliği ezen ve ezilen karşıtlığıdır. Baykurt, yapıtlarında köy gerçeğini, yoksul köylünün durumunu, köydeki yaşam koşullarını, sömürü ve sömürülen sorununu, bozuk ve haksız düzeni korkusuzca ele almıştır. Bunu örneklemek için yapıtlarının bazılarını anımsayalım:
Yılanların Öcü’nde Deli Haceli bir kötü tipi olarak, Irazca Ana ise dik duran, direnen emekçi bir kadın tipi olarak karşımıza çıkar.
Yılanların Öcü’nde Deli Haceli ve karısı Fatma-evlerinin çok nemli olmasını öne sürerek ve haksızca-Irazca ve ailesinin kaldığı evin önüne ev yapmaya kalkar. Yoksulluk ve toprak kavgası, güçlünün zayıfı ezmesi sürmektedir.
Irazca’nın Dirliği’nde muhtar ve çıkar şebekesine karşı;oğlu Kara Bayram, gelini Haççe ve torunlarıyla mücadele eden Irazca Ana’dır.
Onuncu Köy’de yöneticiler tarafından köyden köye sürülen öğretmenin dramını anlatır Fakir Baykurt.
Amerikan Sargısı’nda 1950’li yılların Türkiye’sinde Amerikanvari bir köy modelini dayatan emperyalizmi eleştirir yazar.
Tırpan’da birkaç altına küçük yaşta, kendisinden çok yaşlı Musdu Ağa ile evlendirilen Dürü’nün, Uluguş Ninenin öğüdüyle kendini asmaktan vazgeçip kendini korumak için düğün gecesi Musdu Ağayı öldürmesi anlatılır. Dürü’nün Musdu Ağayı öldürmesi zenginlerin yoksulları ezdiği bir toplumda başkaldırıdır; çünkü Dürü yalnız kişisel nedenlerden dolayı cinayet işlemez, aksine bu olayın başka Musdu’lara ders olmasını ister. Dürü ile Musdu çatışmasına hem bir kadın/erkek hem de ezen/ezilen çatışması olarak bakılabilir. Tırpan’ın Uluguş Ninesi ise olaylara yön veren, istemediği bir adamla evlenmeye zorlanan Dürü’nün akıl hocasıdır, Dürü’yü kendine eş yapmak isteyen yaşlı ve çirkin Musdu; Türkiye’deki ataerkil düzende kadına bakışın ve özellikle köylerdeki egemen görüşün somutlaşmış bir kötü tipidir.
Köygöçüren romanı adını köygöçüren de denilen deve dikeni bitkisinden almıştır. Roman, 1950’li yıllarda Menderes iktidarı yılları ile Marshall yardımları ekseninden yola çıkılarak kaleme alınmıştır. Devletin köye ve köylüye ulaşamadığı, köylü için yapılmak istenilenlere zenginlerin el koyduğu, köylüye destek için var olan devlet görevlilerinin de köylüden ziyade çıkarlarına veya zenginlere hizmet etmesi romanın temel izleklerindendir.
Keklik romanında Dökülecek Köyünün tek eğlencesi domuz ve keklik avından yola çıkılarak fakirlik ve onun yarattığı sorunlar ele alınır. Roman kahramanları Elvan Çavuş ve torunu Yaşar, örgüt üyeliğinden gözaltına alınır.
Tüm bu romanlara ve öteki yapıtlarına bakıldığında da yazarın emekten, kadından, ezilenden yana bir tutum benimsediği görülür. Fakir Baykurt toplumsal sorunların somutlaştırılmasında romanı bir araç olarak kullanmıştır.
Kitaplarında güçlü kadın kahramanlar, kötü tipleri ve karakterleri yaratmıştır. Akıcı ve yalın bir anlatım, başarılı bir kurgu ve öyküleme tekniğiyle yazdığı yapıtları yabancı dillere çevrilmiştir.
9 Ekim 1971 tarihinde, Mamak Askeri Ceza ve Tutukevinde, 2 Numaralı Sıkıyönetim Askeri Mahkemesi karşısında TÖS Genel Başkanı sıfatıyla verdiği 190 sayfalık İfadesini şöyle tamamlamıştır:
“Hak diyenin ağzına vurulmamalı, yol açanın yolu kesilmemelidir. (…) Beraatımızın sevinci gibi, cezalandırılmamızın tesellisini de aramızda kardeşçe ve içtenlikle paylaşacağız. Şimdiye kadar öğretmen olarak davrandık, bundan sonra da öğretmen olarak davranmaya dikkat edeceğiz… Bu mücadeleye giren insanlar, sonuç ne olursa olsun, bunlara katlanmayı bilmelidir. Biz bileceğiz, bizden sonraki öğretmenler de bilecektir. Çok iyi biliyor ve inanıyoruz, çektiklerimiz boşa gitmeyecektir!”
Fakir Baykurt, aramızdan ayrılışın 21. yıldönümünde hem ezilen sınıfın yazarı hem de öğretmenlerin unutulmaz önderi olarak yolumuzu aydınlatıyor. Bize de öğretmen olarak davranmak, öğretmen olarak yolumuzda ilerlemek görevi düşüyor. Işıklar içinde uyusun.