Yandex
16 Ocak 2025 Perşembe
İstanbul
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Mersin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

Elveda bilim

Bilim, benzeri yinelenen gerçeklerden yola çıkarak bir sonuca varır. Bu sonucun tarışılabilir olduğu yerde yeni sonuçlar çıkarır yoluna devam eder. Yakın zamanda halk için yazılan tüm yayınlarda bilimin akılcılığına ağır bir saldırı var.

Elveda bilim
A+ A-
Dr. Eren FIRAT

Ulusal Hekim Birliği kurucularından Dr. Tanju Topçu’nun unutulmaz anısına...
İnsan sağlığı tüm dönemlerin en çok üstünde durulan konularından biridir. Günümüzdede bilimsel tıbbın sağladığı olanaklar insan yaşamını daha önceki tarihsel dönemlere göre belirgin olarak uzatmıştır. İnsan yaşamını uzatan en önemli tıbbi faktörler, bulaşıcı hastalıkların azalmasını sağlayan antibiotiklerin keşfi ve kullanılması, bebek ölümlerinin azalması, aşılama yoluyla ölümcül hastalıklardaki azalmadır. Önceki saydıklarımıza göre daha az önemli olan tedavi edici hekimlik uygulamalarıdır. Son zamanlarda yapılan yayınlarda koruyucu ve tedavi edici hekimlik hizmetleri sorgulanmakta, bilimsel tıbbın terk edilmesi konuşulmaktadır.

SAĞLIKTA YENİ ORTAÇAĞ
Deneyimlerle, yoğun çalışmalarla sağlanan tıbbi bilgilerin terk edilmesinin, yeni bir orta çağ başlangıcı izleri taşıdığı hissedildiği için aşağıdaki açıklamaların göz ardı edilmemesi gerektiği düşüncesindeyim.
Bu bilim dışı eleştirilerden öncelikle payını aşılar almaktadır. Ancak şunu önemle belirtmek gerekir: Basın yoluyla aşılamanın gereksiz olduğu söylemi sağlık sorunu yaratma potansiyeli taşımaktadır!
Çocukluk döneminde yapılan kızamık, difteri, boğmaca, tetanoz gibi aşılar, çocukları hastalıktan korur; yapılmaması toplumda sağlık sorunu yaratır. Her uygulamada olduğu gibi özellikle erişkinlerde uygulanan zayıflatılmış aşılarda bazı sorunlar olabilir. Ancak bunlar son derece düşük oranlardadır. Sağlık bakanlığı protokollerinde bu konular ve önlemler açıkça belirtilmektedir.
Bir başka konu, tedavi edici hekimlik uygulamalarıdır. Bu alanda tıbbın da yanıtlayamadığı bazı gri alanlar vardır. Bu alanlar, tartışılması çözüm bulunması gereken alanlardır. Bunlar arasında öne çıkanlar, basında en çok tartışılan kolesterol ve anti depresan kullanımlarıdır. Bu ilaçların sınırlı kullanımları bizim de düşüncemizdir. Kolesterol için bildirmek gerekirse, vücutta doğal olarak bulunan dost bir moleküldür. Aşırı yüksekliği gibi düşük olması da sakıncalıdır. Tanı konmuş hastalıklarda düşünülmesi gereken ilaçlar gurubundandır. Tıbbi cihaz kullanımı da yaşam kalitesini artırır, hastaların yaşama katılmasını sağlar.

KAMUCULUKTAN ÖZELLEŞTİRMEYE SAĞLIK
Bu çok genel ve kısaca özetlenen durumlar karşısında sorunların ne olduğunu değerlendirmek gerekir.
Önce hızlı bir şekilde konuyu baştan alalım:
Cumhuriyetin ilk yıllarında sağlık uygulamaları devlet kontrolünde çok önemli başarılara imza attı. Atatürk’ün başkanılığında 1’inci Milli Tıp Kongresi yapıldı. Sıtma, trahom, verem gibi hastalıkların önlenmesi ve tedavisinde dispanserler kuruldu, toplum bu hastalıklara karşı eğitildi. Hıfzısıhha kurumu kuruldu, kendi aşımızı, serumumuzu üretir olduk. Devletçi yaşam halkın sağlığına özel önem gösteriyordu.
Yıllar, devletin denetiminde haklın sağlığını gözetmeye çalışan anlayışla geçti. Sosyal Sigortalar Kurumu (SSK) sağlığın sigortası idi, ilaç fabrikası arazileri büyük olanakları vardı.
Batı ile yapılan anlaşmalar Ameriken tipi eğitimin ülkemizde kabul görmesi; yerli yabancılarımızın yetişmesine ve batı hayranlığına yol açtı. Rüya, Amerikan rüyası idi. Bu rüyanın karşısında anti-emperyalist bilinç vardı ve dimdik ayakta idi. Kolayca tahmin edileceği gibi fırtınalı yıllarda, sağlık devletin koruması altında herkese eşit şekilde sunulmaya çalışılıyordu. Kamusal sağlık öncelikli idi. Bu anlayışla 1980’li yıllara gelindi. Her şeyin yeniden alt üst olması gerekiyordu, öyle de oldu. Hekimlik mesleği için çalışarak adanacak ömürler en deneyimsiz hazırlıksız dönemlerinde mecburi hizmete gittiler. Bu dönem ve sonrasında yerli üretim oranı azaldı, sonrasında dışa bağımlı hale geldik.
Devletin hantallığı, her şeye yetişmeyeceği düşüncesi "benim memurum işini bilir" anlayışa ile birleşti. Bu sırada özel çalışan hastanelere sevk gündeme geldi. İlk deney Ankara’da yapıldı. Devlet hastaneleri hasta yoğunluğunu gerekçe göstererek, özel hastanelere hasta sevk edebilecekti. Bu sevklerde parasal sınır aranmayacaktı. Bu uygulama sağlıkta sorgulamayı getirdi, özel kurumlar kara delik gibi devlet kaynaklarını yutacaktı. Bu düşünceye yanıt daha çok özel hastane açmak oldu. Diğer yanıt da, Ankara Tabip Odası yönetiminde olan kamucu kimliği ile bilinen Gerçeğe Çağrı hekim gurubunun yönetimden düşmesi ile açılan yoldan geldi. İzleyen süreçte üniversiteler sisteme dahil edildi. Kimse bolluk dönemi sonrasında olacakları düşünmüyordu. Sonuçta üniversiteler borç batağına düştü, bilim uygulanamaz hale geldi. SGK kurumunun sevk zincirine dahil olması ile özel hastanelerde hasta patlaması oldu. Artık SSK sevk yerinde, her özel hastanenin dolmuşu hasta sevki için hazır bekliyordu.
Bu sağlık ortamı sağlıksızdı, yapılması gereken bir şeyler vardı ama adını kimse koymuyordu.
"Sağlık nereye gidiyor" sorusuna bir yanıt da neşter soruşturması ile geldi. Bu soruşturmada, kullanılan malzeme giderlerinin çıkardığı sağlık sorunları bir bir anlatılıyor. Yabancı firmaların tıbbi malzeme artışını nasıl sağladıkları belgelerle gözler önüne seriliyordu. Neşter soruşturması da tıp kesiminde sorgulanmadan unutulmaya bırakıldı.
Süreç, halk sağlığını korumada giderek azalan tepkiyle devam ediyor, kamu kaynaklarının özel kesime akışını sağlıklı şekilde denetleyemiyordu.
Sağlık bakanlığı müfettişleri de devletin dirliğini korumadaki tutumları nedeniyle hedefte idi. Bu alanın ödün vermez müfettişi o zamanın Devlet Denetim Elemanları Derneği (DENETDE) Başkanı, hakkında hazırlanan dosyalar nedeni ile çalışamaz hale getiriliyordu. Aynı dönemde deneyimli üst düzey pek çok doktor hakkında soruşturmalar açılıyordu. Bu dönem Ergenekon, Balyoz operasyonlarına denk düşen dönemdi. Bu dönemde herkes gücü oranında yargılanıyordu.

BİLGİMİZİN GÜCÜ, ÇEVİRİ ODAMIZIN IŞIĞI KADAR
Bu karmaşık ortamda insan bedeni, tüketime uygun meta haline gelirken, bazı doktorlar yılların yemek alışkanlıklarını sorguluyor, ezber bozuyor, bilineni yeniden keşfediyorlardı. Tıp fakültesi bolluğu yaşanan ülkemizde tıp fakülteleri susmayı tercih ediyor, bir ölçüde bilim dışı olmayı onaylıyorlardı. Hekimler tüketimin bir parçası olmayı onaylıyor ve bu yolda yürüyorlar.
Bilim, benzeri yinelenen gerçeklerden yola çıkarak bir sonuca varır. Bu sonucun tarışılabilir olduğu yerde yeni sonuçlar çıkarır yoluna devam eder. Yakın zamanda halk için yazılan tüm yayınlarda bilimin akılcılığına ağır bir saldırı var. Bu saldırı tümel değil tikel olgularla sürdürülüyor. Örneğin yapılan bir aşıda 5 yan etki görülürse, aşı yapılan insan sayısına bakmak lazım. Bir milyon kişide beş olgu daha düşük yüzde iken bu beş olgu 10 kişide yüksektir.
Kolesterol ilaçları ile ilgili durum ise şöyledir. Kolesterol ilaçlarından beklenen durum kolesterol düzeyinin düşmesidir. Bu ilaçlar kolesterol düzeyini düşürmektedir. Sorun ise buradan sonra başlamaktadır. Bu düşmeden beklenen tıbbi karşılık nedir? Bu karşılığın ekonomisi ne kadardır? Yanıtlanması gereken sorular bunlardır. Temel sorun, ilaç pazarlanabilir olduktan sonraki uygulamalardadır. Bir başka sorun da şudur: Biz bu bilgileri kendi deneyimlerimizden değil bu konuda yazı yazan yabancı kaynaklardan öğrenmekteyiz. Bilgimizin gücü çeviri odamızın ışığı kadardır.

HASTALIKTAN DAHA TEHLİKELİSİ...
Halkın bilgilendirilmesinde ciddi kuşkular vardır. Özellikle aşı karşıtlığı, tıp bilimine yaratılan güvensizlik, hastalıkların kendisinden daha tehlikelidir. Bu dönemin en önemli özelliklerinden birisi de tele-tabip dönemidir. Aynı kişilerin tıp önderi gibi değişik kanallarda, içinde bilim olmayan söylemleri gerileme işaretidir. Bu tele-tabip dönemi sorgulanmalıdır. Kişiler, sağlık adına konuşmakta kurumlar susmaktadır.
Bilimin evrenselliğini gerekçe gösterip başkalarınca uğraşılmış nesne haline getirilmiş gereçleri kullanmak tıpta öncü olduğumuzu göstermez. Sadece kullanılabilirlik ölçümüzü belirler. Bu durum ise bizim ilaç ya da malzeme tüketiciliğimizi artırır. Bunların olabilmesi ancak tanıtımla mümkündür.
İç içe geçmiş doğrularla, yanlışların harman edildiği yerde gerçeği yakalamak zordur. Zaman alıcıdır. Karşılaştığımız sorunların kamusal çözümü gene akılcı düşünmenin elindedir.
Sorun teknik bilgiye gerçekten hakim olduktan sonra, meta haline dönüşmüş bilginin sosyo ekonomik etkisinde düğümlenmektedir. Bunu çözmediğimiz zaman, yaşadığımız her kırılma anında insan yaşamını gerekçe göstererek "ilaç, malzeme yok" yalanına kapılırız, ulus ötesi şirketlerin tutsağı oluruz. Gerçek hekim, olanakları en iyi kullanandır.
Hekimliğin bir başka sorunu hasta arasına giren cihazlardır. Dokunma ve anlama duygusunun ortadan kalkması hekimi mekanikleştirir karşısındakini makine olarak görür. Hekim vicdanı silinir.
Hekimliğin açık saldırı altında olduğu bu ortamda milli ilaç, milli tıp malzemesi üretimi seferberliği yapılmalı (bu yolda sevindirici haberler alınıyor). Tıbbi dernekler ve tabip odalarında ulusal birikimi olan hekimlerin yönetimde olması sağlanmalı. Bu yolda çalışmalar yapılmalıdır. Tıp fakülteleri içine kapanık olmak yerine türk tıbbına yapılan saldırılıara yanıt verbilmelidir.

Son Dakika Haberleri