Emperyalist zincirleri kıran antlaşma
100. yılını kutladığımız Lozan zaferini Emekli Büyükelçi Onur Öymen ve Eski TBMM Başkanvekili Uluç Gürkan ile konuştuk. Öymen, Lozan’ın Kurtuluş Savaşı’nın masadaki devamı olduğunu belirtti. Gürkan ise ABD’nin Lozan’ı onaylamayı reddettiğine dikkat çekti
Anadolu’daki Türk ve Müslüman varlığının tapusu olan Lozan Antlaşması’nın 100. yılı vesilesiyle hazırladığımız Lozan Özel bölümümüz devam ediyor. İkinci günde Emekli Diplomat ve Eski Milletvekili Onur Öymen ve Eski Türkiye Büyük Millet Meclisi (TBMM) Başkanvekili Uluç Gürkan ile Lozan’ın tarihsel, güncel ve diplomatik önemini konuştuk.
Onur Öymen, Lozan’ın bin yıllık, Türkleri Anadolu’dan sürme projesini bozguna uğrattığının altını çizdi. Atatürk ve İsmet İnönü’nün akılcı ve ulusal egemenlikten taviz vermeyen diplomatik hamlelerini anlattı. Uluç Gürkan da hükümeti Lozan’a sahip çıkmaya davet etti. Ege adalarındaki Yunan işgallerinin Lozan’a aykırı olduğunu hatırlattı ve gereğinin yapılmasını istedi.
‘YÜZYILLAR HAZIRLANMIŞ SUİKAST’
Onur Öymen, Lozan’ı “Lozan Türkiye Cumhuriyeti’nin kilit taşıdır. Atatürk’ün önderliğinde devrimlerle kurduğumuz demokratik, laik Türkiye Cumhuriyeti Lozan’ın temelleri üzerinde oluşturulmuştur.” şeklinde tanımladı. Sonra Atatürk’ün Lozan tanımını anımsatan Öymen şunları söyledi: “Atatürk, ‘Lozan Antlaşması Türk milletine karşı yüzyıllardan beri hazırlanmış ve Sevr Antlaşması ile tamamlandığı sanılmış büyük bir suikastın sonuçsuz kaldığını bildirir bir belgedir. Osmanlı tarihinde benzeri görülmemiş bir siyasi zafer eseridir.’ demiştir. Atatürk’ün söz ettiği suikasttan ne kastediliyor? İşte bu konuda 1914’te İstanbul’da görevli bir Romen diplomat tarafından yazılan ‘Türk İmparatorluğu parçalanması altında yüz proje’ isimli bir kitap var. Daha Osmanlı Devleti kurulmadan önce Türklerin parçalanması için hangi projelerin hazırlandığı anlatılıyor. Bu planları hazırlayanlar içinde papalar, imparatorlar, krallar, çarlar, ünlü devlet adamları var. Yani üzerinde yaşadığımız toprakları bin yıldır ele geçirmek isteyen güçler var.”
‘SAVAŞIN MASADAKİ DEVAMI’
Öymen, diplomasinin savaşın bir parçası olduğunu kaydetti. Emperyalist merkezlerin sahadaki ve masadaki yöntemlerini dile getiren Öymen şöyle devam etti: “Türk devletlerinden açık savaşlarda istediğini alamayan egemen güçler bağlı coğrafyalardaki halkları ayaklandırarak ve diplomatları aracılığıyla parayla satın aldıkları devlet görevlileri üzerinden iç işleyişe karışarak şanslarını deniyorlar. Kısmen başarılı da oluyorlar. Bunları bilmeden Lozan’ı sağlıklı değerlendirmek çok zordur. Lozan, Kurtuluş Savaşı’nın masadaki devamıdır. Kurtuluş Savaşı deyince sadece askeri yönünü düşünmemek lazım. Örneğin önce Büyük Taarruz’u yapıyoruz. Sonra Mudanya Mütarekesi’nde Trakya’nın boşaltılmasını sağlıyoruz. Silahla kazansanız da masa ayrı bir cephe. Yenilen en az tavizle, yenen en çok kazanımla masadan kalkmak ister. Egemen güçlerse yenildiğini kabul etmeden kazanımlarla masadan kalkmak ister. İsmet Paşa Lozan’da egemen güçlerin bu şımarıklığına izin vermiyor. Olağanüstü baskılara direniyor ve Türkiye’nin hedeflerini bir iki nokta hariç birer birer yerine getiriyor. O bir iki nokta da Musul hariç daha sonra çözülüyor.”
‘BÖYLE BİR ÖRNEK YOK’
İsmet İnönü’nün Lozan’daki direnç ve ataklığının ders kitaplarında okutulacak kadar tarihi bir diplomasi başarısı olduğunu bildiren Öymen şunları aktardı: “İsmet Paşa’nın direncinden öyle rahatsız oluyorlar ki ilerideki olası ekonomik zorluklara atıf yaparak ‘Savaştan çıktınız. Bizden para istemeye geldiğinizde bu cebimize koyduğumuz tavizleri teker teker çıkaracağız’ deyip tehdit ediyorlar. Yine de başaramıyorlar. İsmet Paşa, anlaşmanın ilk hallerini reddedip Ankara’ya dönmek üzere otelden ayrılırken gazetecilerin ‘Ne oldu’ sorusunu ‘Esir olmayı kabul etmedik’ diye yanıtlıyor. Çok çetin konularda çok hararetli tartışma ve psikoloji oyunlarından geçerek Lozan’ın son halini veriyor. Gerçek anlamda bir zafer kazanıyoruz. Ardından Churchill, ‘Lozan’da Sevr’in tam karşıtı oldu’ diyor. Batıda da ‘Utanç vesikası’ olarak değerlendiriliyor. ‘Türkler küllerinden yeniden doğdu’ yorumları yapılıyor. Hakikaten; bağımsız, egemen, eşit bir devlet haline gelmenin böyle bir örneği yok. Çünkü Almanya dahil Birinci Dünya Savaşı’nda mağlup olan diğer tüm devletlere anlaşmalar olduğu gibi dayatılıyor.”
‘LOZAN’IN İMKÂNLARINDAN YARARLANALIM’
“Saltanat ve hilafetin kaldırılması da önemli bir diplomatik hamle. Bu karar sadece içeriye dönük tarafından tutulur ancak Atatürk bu kararla Lozan’a Osmanlı Devleti temsilcisinin çağrılmasını hukuken boşa düşürmüştür.” cümlelerini ekleyen Öymen, Lozan temelinde Türkiye Cumhuriyeti’ni yükseltmek için enerji harcanmasını önerdi:
“Lozan’la ilgili gereksiz tartışmaları bir tarafa bırakarak sağladığı büyük imkanlardan yararlanmalıyız. Şu da unutulmamalı: Türkiye, Lozan’ın imzalandığı 1923’ten bugüne kadar Avrupa’da barış içinde yaşayan üç devletten biri. Hiçbir savaşa katılmamış. Orta Doğu’da da hiçbir savaşa katılmamış. Lozan’ın ve Cumhuriyetin 100. yıl dönümünde bütün bunları düşünmemiz, Atatürk ve İsmet Paşa başta olmak üzere tüm şehitlerimize minnet duygularımızı arz etmemiz lazım. ‘Bu temel üzerinde devletimizi nasıl yükseltiriz’ tartışmasını yapmamız lazım. Yoksa Lozan’ı tartışmaya açmak doğru bir iş değildir. Türkiye, Lozan’daki kararlılığı ve zaferi dünya ülkelerinde büyük saygınlık uyandırıyor. Lozan’ın birkaç yıl sonrasında Birleşmiş Milletler tarafından gelen üyelik teklifi bunun göstergesidir.”
‘EMPERYALİST ZİNCİRİ KIRDI’
Uluç Gürkan, Lozan’ı “Lozan tarihin yeniden yazılışıdır. Dünyaya dayatılmak istenen emperyalist zinciri kıran bir evredir.” şeklinde tanımladı. Tarihsel öneminin altını çizen Gürkan şunları söyledi:
“Birinci Dünya Savaşı’nın galip devletleri mağlupları Almanya’nın Versay örneğinde olduğu gibi birer esaret antlaşmasına mahkum etmiştir. Mağluplar arasında bir tek Türkiye, Atatürk’ün öncülüğünde Osmanlı’ya dayatılan, Sevr Anlaşması’nı yırtıp Lozan ile toprak bütünlüğünü kazanmıştır. Lozan’ın bir başka önemli yanı da; aşağı yukarı 19. yüzyılın ortalarından itibaren başlayan Balkan Savaşları’yla ilk adımı atılan, Türkleri Avrupa’dan bütünüyle kovmak, Balkanlar’dan sonra Anadolu’yu da yeniden Hristiyanlaştırma projesinin yıkılmasını sağlamıştır. Türkler yeniden ‘Biz varız ve Anadolu’nun efendisiyiz’ diyebilmişlerdir. İngiliz başbakanı Lord George, ‘Lozan, İngiltere’nin bu zamana kadar imzaladığı antlaşmaların en alçaltıcısı.’ demek zorunda kalmıştır.
‘EGE ADALARI İÇİN MÜZAKERE’
Gürkan Lozan’ın güncel önemine de değindi. Ege’de Lozan’ın Yunanistan tarafından ihlal edildiğini ve buna hükümetin göz yumduğunu bildiren Gürkan şunları aktardı: “Bugün açısından bakacak olursak iktidarın en büyük hatası Ege’de Lozan’ın Yunanistan tarafından ihlal edilmesine göz yummaktadır. Türkiye’nin karasuları altı mile çıktıktan sonra Türkiye’nin olması gereken Lozan’da aidiyeti belirlenmemiş adalar Yunanistan tarafından fiilen işgal edilmiş durumda. Şu an yirmi kadar işgal altındaki ada Lozan’da aidiyeti belirlenmeyen adalar arasındadır. Lozan’a göre bu adaların aidiyeti konusunda müzakere yapılması gerekmektedir. Yine Lozan’ın uzantısı sayılabilecek Montrö Anlaşmasına İstanbul kanalı gibi projelerle darbe vurulmamalı. Montrö Ukrayna-Rusya savaşında önemli güvencelerimizden oldu. Lozan’ın özümseyerek kutlamak her Türk vatandaşının görevidir. Türkiye Cumhuriyeti’ni, Osmanlı’ya yapılan gibi ‘hastalıklı’ ve ‘ikinci sınıf’ bir devlet konumuna düşürüp parçalamayı hayal eden emperyalistlere en güzel yanıt böyle verilir.”
‘İPLİKLERİ PAZARA ÇIKTI’
Gürkan, ayrılıkçı, gerici ve liberal çevrelerin Lozan düşmanı hareketlerini şöyle değerlendirdi: “Soğuk Savaş’tan sonra küreselleşme eğilimlerinin yükselişe geçmesiyle birlikte, ulusal egemenlik, bağımsızlık ve ulusal ekonomi gibi kavramlar, dünyanın pek çok yerinde olduğu gibi Türkiye’de de hedef alındı. Bu kapsamda, Kurtuluş Savaşı sonrasında Lozan’da Atatürk ve İnönü önderliğinde bütün dünyaya kabul ettirdiğimiz kazanımlar ve Cumhuriyet’in temel ilkeleri tartışmaya açıldı. Türkiye Cumhuriyeti yurttaşlarının kimliklerine, tarihlerine ve çağdaş uygarlık değerlerine yabancılaştırılması için, deyim yerindeyse ‘içli dışlı bir seferberlik’ ilan edildi. Diyorlar ki: ‘Lozan başarı değildir. Atatürk ve İnönü Lozan’da barış hayaliyle dayatılan her ödünü vermiştir.’ Birileri tarihi yeniden, ama bütünüyle çarpıtarak yazmayı deniyor… Osmanlı’nın 19. yüzyıldaki toprak kayıplarını hiç mi hiç umursamıyor. Kıbrıs’ı da, 12 adayı da ‘kaybedilmemiş toprak’ sayıyor. Tarih kimsenin yalancı tanığı olamaz. Türk ulusunun bu çıkışını, içimizdeki işbirlikçiler ‘Sevr paranoyası’ yaftasıyla küçümsemeye ve ‘ırkçılığın yükselişi’ suçlamasıyla aşağılamaya yeltenenler; o paranoyayla asıl kendileri maluldur. Ermeni iddialarına ve bölücü teröre verdikleri belirgin destekle de bu kanıtlanmıştır. Avrupa ve Amerika’daki dostlarıyla birlikte bütün iplikleri pazara çıkmıştır. Ancak ne yaparsa yapsınlar başaramayacaklardır.”
‘ABD LOZAN’I REDDETTİ’
Gürkan, Lozan’ın o günün koşullarında Türkiye’nin yapabileceği en iyi antlaşma olduğunu kaydetti. ABD’nin Lozan’ı reddettiğine dikkat çeken Gürkan şöyle devam etti: “Ünlü İngiliz tarihçiler de hemen her konuda Türk ulusal istekleri Lozan’da müttefikler tarafından kabul edildiğini söylemişlerdir. İngiltere Başbakanı Lord George, Sevr Anlaşması imzalandığında, o tarihte barış meleği olarak yansıtılan Amerikan Başkanı Wilson’a bir telgraf çekiyor. ‘Tarihi bir görevi yerine de getirdik. Türkleri Anadolu’dan sürdük.’ diyor. Wilson da ona ‘Türkler Anadolu’da gereğinden fazla kaldılar.’ cevabını veriyor. İşte Lozan ile bu projeyi bozguna uğrattık. Lozan, Anadolu’daki Türk ve Müslüman varlığının tapusu oldu. Lozan, o günün koşullarında Türkiye’nin yapabileceği en iyi antlaşmaydı. O kadar iyiydi ki, ‘Türklere gereğinden fazla ödün verildiği’ gerekçesiyle ABD Lozan’ı onaylamayı reddetmişti. Lozan’da Atatürk ve İnönü, işgalcilerin sökülüp atıldığı tek bir karış toprağı pazarlık konusu yapmamıştır. Türkiye haritası, Kurtuluş Savaşının bitirildiği noktalarda çizilmiştir.”