Emperyalizm ve hegemonyacılık yıkılırken
Trump’ın deyişiyle ABD, Ortadoğu çöllerine 8 trilyon dolar gömmekte, Ukrayna’ya milyarlarca dolar harcamaktadır. Bu silahlanma harcamaları ABD ekonomisinin kaldıramayacağı bir düzeye doğru ilerlemektedir. İnsanoğlu, canavara dönüşmüş bu emperyalist ve hegemonyacı sistemi yeryüzünden temizleyecektir
Herkes kendi küçük penceresinden bakıyor. Aslında yerküremiz büyük bir altüst oluş yaşıyor. 150 yıllık emperyalizm çağı bitiyor. ABD’nin ve İsrail’in efelendiği günler çok geride kaldı. Asya’dan yepyeni bir uygarlık doğuyor. Herkes Trump’tan umut bekliyor. Hâlbuki Trump, ABD emperyalizminin çaresizliğinin ve çöküşünün ifadesidir.
Kapitalizm 200-300 yıl önce ilericiydi. Burjuvazi Avrupa’da, Amerika’da devrim yapıyordu. Krallıkları, derebeylikleri deviriyor, demokrasiyi kuruyordu. Ortaçağ’ın karanlığına karşı savaş açmış, bilimi, kültürü, sanatı geliştiriyordu.
Ancak 19. yüzyılın sonuna doğru tekelleşerek emperyalist aşamaya sıçradı ve bütün ilerici özelliklerini yitirdi. Hatta insanlığın ve doğanın canavarına dönüştü. Dünyayı paylaşmak için iki büyük savaş çıkardı, 100 milyona yakın insan öldürdü. Darbelerin, işgallerin, bölgesel savaşların haddi hesabı yok.
Kapitalist emperyalizm önce İngiltere’nin şahsında ‘dünyada güneşi batmayan bir imparatorluğa’ dönüştü. 1945’lerden sonra ABD ile süper devlet oldu. Altın çağını yaşadı. Hele 1990’larda rakibi Sovyet sosyal emperyalizminin pes edip kabuğuna çekilmesinden sonra, kendini dünyanın tek efendisi ilan etti.
Her canlının, her kurumun bir doğuşu, bir yaşamı, bir de ölümü vardır. İşte ABD emperyalizmi de 2000’lerde zirveye çıktı ve daha sonra gerilemeye başladı. 2003 Irak işgali onun yükselişinin doruğu, aynı zamanda tarihi gerilemesinin başlangıcıdır.
ABD ESKİ GÜNLERİNE DÖNEBİLİR Mİ?
Olaya bilimsel ve tarihsel bakamayan birçok siyasetçi ve aydın, yeniden güçlü ve zengin Atlantik hayalleri kuruyor. O eski, ilerici ve devrimci burjuvazi öleli çok oldu.
Atlantik emperyalizmdir. Atlantik hegemonyacılıktır. Atlantik doğa düşmanlığıdır. Atlantik mafya-Gladyo yönetimidir. Atlantik bir uygarlık bile değildir. İnsanın ve doğanın canavarıdır.
Tarihteki bütün devletler hatta imparatorluklar gibi sonu ölümle bitecektir. Bugün can çekişmektedir.
Peki, emperyalizmin yeniden dirilme ve eski günlerine kavuşma ihtimali yok mudur?
Kısa dönemli iniş-çıkışlar olabilir ama tarihsel olarak bu mümkün değildir. Eşyanın tabiatına aykırıdır. Çünkü canlılarda olduğu gibi yeryüzünde hiçbir toplumsal varlık sonsuza kadar yaşayamaz. Aslında devletler, kurumlar da birer canlı varlıktır. Hepsinin doğumu, yaşamı ve ölümü vardır.
NİÇİN YIKILIYOR?
Eğer kapitalizm kendi mezarını kendi kazmasaydı hiç kimse onu yıkamazdı. Kapitalizmi iç çelişmesi yıktı. Burjuvazi üretimi artırıp toplumsallaştırırken mülkiyeti gittikçe özelleştirdi. Toplumsallaşan üretim, özelleşen mülkiyet çelişmesini çözemediği için kapitalizm içten çürüdü ve yıkılıyor.
Peki, kapitalist emperyalizmi çürüten şey neydi?
Emperyalizm üçayak üzerinde durabilir. Bunlar ekonomik, siyasi-askeri ve kültüreldir.
Kapitalist ekonomi artı değer sömürüsü üzerine inşa edilmiştir. Ama emperyalist ekonomi için bu yeterli değildir. Hegemonyası altında tuttuğu ülkelerden ve sömürgelerden elde ettiği yağma ve talan sömürüsü ile ayakta durabilir.
Ancak son yıllardaki çöküşünü bununla da açıklayamayız. Emperyalizmi özellikle ABD emperyalizmini obezleştiren şey haraç sistemi olan bir dolar imparatorluğu kurmasıdır. İşte o sistem bugün yıkılmaktadır.
Dolar sisteminin ekonominin kurallarıyla yakından uzaktan bir ilgisi yoktur. Bir sentlik bir kâğıda 100 dolar yazıp mazlum milletlerden 100 dolarlık mal istemek ancak bir kabadayılıktır, bir mafya yöntemidir.
Dolar sistemi bir haraç sistemidir. Mafyatik bir sistemdir. Ekonominin kuralı değil orman kanunu geçerlidir. Bugün uluslararası ticarette birçok ülke hızla dolar sisteminden uzaklaşmaktadır.
İkincisi bu mafyatik haraç sistemini sürdürebilmek için büyük askeri ve silahlı güce ihtiyaç vardır. ABD emperyalizminin beslediği devasa askeri güç, konvansiyonel, nükleer, biyolojik ve kimyasal silahlar bunun içindir. Kara, hava ve deniz filoları hegemonyasını devam ettirebilmek içindir. ABD bugün 1,5 milyon muvazzaf, 1,5 milyon da yedek askere sahiptir.
Ancak karşısındaki kuvvetler de buna yetişmiş hatta bunu fersah fersah aşmıştır. Rusya’nın gerek nükleer silah ve gerekse de asker sayısı hızla yükselmiş, Yeltsin dönemine göre Putin döneminde yeniden disiplin edilmiştir.
Çin Halk Cumhuriyeti hem asker sayısı hem de silah açısından ABD’yi sollamıştır. Diğer taraftan Kore Demokratik Halk Cumhuriyeti (KDHC), Hindistan, Pakistan gibi Asya ülkeleri nükleer silahlara sahiptir. Küba, Cezayir, Vietnam ve İran gibi antiemperyalist ülkeler ABD’ye karşı silahla direnebilecek hatta bugün direnen ülkelerdir.
Bunun karşısında ABD’nin kapitalist Avrupa ülkelerinden silahlı bir kuvvet örgütlenmesi yapabilecek ne bir gücü ne de bir yeteneği vardır. NATO’yu bile zar zor ayakta tutabilmektedir. O açıdan Asya ülkelerine açabileceği bir savaş pek mümkün gözükmüyor. Açsa bile sonucu şimdiden bellidir. ABD’nin kaybetmesi kesindir.
EKONOMİK VE AHLAKÎ ÇÖKÜŞ
En önemlisi de ABD ekonomisinin bu kadar silahlanmayı kaldırabilecek gücü her geçen gün yitirmesidir. Trump’ın deyişiyle Ortadoğu çöllerine 8 trilyon dolar gömmekte, Ukrayna’ya milyarlarca dolar harcamaktadır.
Bu silahlanma harcamaları ABD ekonomisinin kaldıramayacağı bir düzeye doğru hızla ilerlemektedir. Yani ABD’nin hayalleri çok yüksek ama onu karşılayabilecek maddi gücü yoktur.
ABD emperyalizmini çöküşe götüren şey kültürel politikalarıdır. Daha doğrusu savunduğu kültürel politikalardan onun sona yaklaştığını görebiliyoruz.
Eskiden emperyalizmin kültür politikası bireycilik, çıkarcılık, aç gözlülük, insan ilişkilerinde yırtıcılık diye eleştirirdik. Daha sonra kumar, fuhuş, uyuşturucu, pornografi, alkolizm, rüşvet, hırsızlık, dolandırıcılık, yalancılık emperyalizmin ürettiği toplumsal bozulma ve çürüme belirtileriydi.
Ancak emperyalizm çöküş döneminde eşcinsellik ve LGBT gibi hem insanlık düşmanı hem toplumsal aile yapısını bozan hem de sevgi ve aşka düşman politikalar izlemeye başladı. İşte bu da onun ölüm belirtisidir.
Çünkü eşcinsellik insan neslinin geleceğine saldırmaktadır. Eşcinsellik insan üretemez. İkincisi toplumu dağıtmayı ve aile yapısını bozmayı hedef almaktadır. Üçüncüsü de sevgiye ve aşka düşmandır.
Çünkü gerek çocuk ve evlat sevgisi gerekse de sevgili aşkı karşıt cinsler arasında mümkündür. Tarihte eşcinsellerin aşkı görülmedi ve duyulmadı ama Leyla ile Mecnun, Kerem ile Aslı, Tahir ile Zühre, Ferhat ile Şirin gibi efsane aşklar yaşandı. Bunların hepsi de kadın ve erkek arasındaydı.
Emperyalizm ve hegemonyacılık izlediği bu çürümenin ötesinde kokuşmuş kültürel politikalarla ölüme doğru koşmaktadır.
İnsanoğlu hem doğanın hem de insanlığın canavarına dönüşmüş bu emperyalist ve hegemonyacı sistemi yeryüzünden temizleyecektir. İşte insan uygarlığı ondan sonra dev adımlarla ilerleyecektir.