Emperyalizmin kültür aracı Netflix
Teori'nin bu sayısı Netflix tartışmasını tarihsel zeminde ele alan gerçekçi ve akılcı çıkarımlarıyla çığır açıyor. Netflix'in topluma nasıl da çökmekte olan bireyci düzenin sefil felsefesini saatlerce aşılayabildiğinin anlaşılması onunla nasıl mücadele edileceğinin belirlenmesinde ilk adım olacaktır
Teori dergisi Temmuz sayısında yeni bir dijital platform olan Netflix'i ideolojik yönden inceledi. Özellikle salgın döneminde evde kaldığımız koşullarda yoğun olarak takip ettiğimiz bu platform çok sayıda yapımı izleyiciyle buluşturuyor. İnsanlığın ulaştığı teknolojik aşamada televizyonu ve sinemayı geride bırakan bir platform olarak Netflix ve benzeri platformlar, insanın zamanını daha çok almaya başladı. Sunduğu hizmet televizyonu geride bırakıyor. Çünkü yayın zamanını beklemek zorunda değilsiniz, istediğiniz an platforma girip istediğiniz yapımı seyredebiliyorsunuz. İlk tartışma da buradan başlıyor: Şu halde zamanı yöneten biz miyiz, yoksa platformun kendisi mi?
ZAMANIN YENİ HÜKÜMDARI
Gaffar Yakınca, "Anti-emperyalist açıdan Netflix'i okumak" başlıklı yazısında emperyalist sistemin bir ideolojik tahakküm aracı olarak tanımladığı bu platformun insanların boş zamanına hükmettiği gerçeğiyle bizi buluşturuyor. Aslında insan kendi yönetiminde olduğunu düşündüğü Netflix'in zaman bağlamında esiri oluyor. Özellikle dizilerin sezonluk olarak yüklenmesi platformda bir dizinin ilk bölümünü açanın sezon finaline kadar onu izlediği bir 'obur izleyicilik' durumuna zemin hazırlıyor. Bu ayrıntı, Netflix'in ideolojisinin tartışılmasını daha da anlamlı kılıyor. Çünkü milyonlarca insanın belki de bütün boş vaktini karşısında geçirdiği bir kültür aracının ne söylediği, insanı hangi 'doğrulara' yönelttiği önem kazanıyor.
Yakınca, yazısının devamında emperyalist kültür tahakkümünün inşasında Netflix'in rolünü daha da açıyor ve onun ekonomik yönüne, yüksek kazançlarına değiniyor. Netflix'in kendisine rakip olarak bir bilgisayar oyununu görmesi onun insanın zamanına hükmetmeyi birincil hedef olarak gördüğünün kanıtı niteliğinde.
NETFLİX'İN BİR İDEOLOJİSİ VAR
Netflix'in özellikle orijinal içerikleri, yani kendi yapımları izleyici tarafından yoğun biçimde tercih ediliyor. Bu yapımların en önemli özelliği ise emperyalist kültürün kodlarını zihinlere işlemeye gayret göstermesi. Konu, senaryo ve dönem fark etmeksizin bazı 'zehir'ler tabiri yerindeyse insana damardan zerk ediliyor. Emperyalizmin neo liberal aşamada 'tarihin sonunu getirdiği' genel tezlerini tek tek bireylere uyarlamaya çalıştığını biliyoruz. Bu tezlerin birey düzleminde 'estetik kaygıyla' ele alındığı Netflix ise öncelikle insanı karamsarlığa, çözümsüzlüğe itiyor. Uyuşturucunun bireysel bir özgürlük olarak sunulduğu, cinayetlerin normalleştirildiği, eşcinselliğin neredeyse 'ürün yerleştirme' gibi her yapımın içerisinde yer aldığı bu platform bize bir yaşam biçimi dayatıyor. Özgürlük teması altında sunulan bu yaşam tarzı, emperyalizmin, milli kültürleri darmadağın etme hedefinden başka bir şey değil.
Duygu Yeniay Üsküplü'nün “Aşk 101” incelemesinde de gördüğümüz gibi, gençliğin 'farklı' olmanın yollarını toplum dışı zeminde aradığı, bireyciliğin yalnızlık biçiminde yüceltildiği bu platformda, toplumsal olana asla yer yok. Dayanışma, sorunları birlikte aşma, özgünlüğün ve yaratıcılığın da ancak kolektif çabanın bir parçası olabileceği gibi insanlığı ilerleten duygu ve düşünceler ‘demode’ olarak görülüyor. Her koyunun kendi bacağından asıldığı ve asılma biçimini de 'marjinal' biçimde belirlediği bu yapım, insanlığa çürümüş bir düzenin bitiş sancılarını paylaştırıyor. Belki de Netflix'in paylaşımcılık düşüncesine dokunduğu tek nokta burası olabilir: Batı'nın emperyalist-kapitalist kültürünün son bulma sancılarını paylaşmak.
NETFLİX NE YAPABİLİR?
Elbette Netflix'in işlevi bunlarla sınırlı değil. Bu platform Batı uygarlığının çöküşünü paylaşmasının ve yansıtmasının yanı sıra, Doğu’dan yükselen toplumcu, paylaşımcı ve dayanışmacı uygarlığın gelişmesinin önüne set çekemese de insanlığın bu yükselişi kavramasını geciktiren bir işleve sahip. Siyasal ve ekonomik gelişmeler kadar hızlı olmayan kültürel değişim, toplumların yeni olana uyum sürecini belirliyor. Kültürel kodlardaki değişme toplumların yeni siyasal ve ekonomik düzende oynayacağı rolü belirliyor. Ezilen ve gelişen dünyaya ve oradan esen ideolojik rüzgârlara adapte olmamızı baltalayacak bir zihinsel tahakküm aracı olarak Netflix göründüğünden daha tehlikeli bir görev yapıyor esasında.
Berk Özerer, yazısında “Dijital İpek Yolu ile Netflix”i birlikte ele alıyor. Çin'in Kuşak Yol Girişimi'yle ülkemizin de içerisinde bulunduğu ezilen ve gelişen dünyayı birlikte kalkındıracak çabasını dijitalleştirmesine atıfta bulunarak, bunu emperyalizmin dijital girişimi olan Netflix'le kıyaslıyor ve bu platformun insan bireycilik çukuruna hapsetme tehlikesini vurguluyor. İki sistem ve iki dijitalleşme örneği insanlığı hangisinin ilerleteceğini su götürmez biçimde ortaya koyuyor.
Şule Perinçek yazısında, sanat ile siyaset ilişkisini doğru bir yere oturtarak, Amerikan hegemonyasının inşa edildiği tarihten itibaren Batı'nın özgürlük anlayışının sanata yansımasını örnekleyerek açıyor ve Netflix'in araçsal rolünü kavramamıza yardımcı oluyor.
TARİHİN SONU MU NETFLİX'İN SONU MU?
İnsanlığın, tarihin sonunu getirdiğini iddia eden emperyalizme cevabı, yeni sömürgeciliğin reddi ve ulusal kurtuluş savaşları oldu. Libya'dan Suriye'ye Türkiye'den Güney Çin Denizi'ne kadar uzanan büyük insanlık coğrafyasında emperyalizmin efendiliği kabul görmedi. Amerikan Yeni Dünya Düzeni çatırtılarla çöküyor. Cüneyt Akalın, “Ağacın Kurdu İçindedir” başlıklı yazısıyla bu muazzam benzetmeyi emperyalizmi tarif ederken kullanıyor. Akalın, emperyalist düzenin geldiği insanlık açısından içler acısı hali, ortaya koyuyor. Fakat siyasal ve ekonomik düzlemde geriletilen emperyalizmin 'ideolojik hegemonya'sının sürdüğünün de altını çiziyor. ABD'de yaşanan son olayları, ırkçılık karşıtı ayaklanmaları da düşündüğümüzde artık emperyalizmin sefaletinin sanallıkla perdelenemeyeceğini vurgulayalım. Mızrağın çuvala sığmayacağı açık... Ağacı içinden kemiren kurdudur, artık onun kepazeliğini ne yapsa Netflix de saklayamaz.
Ancak bir yüzyıldır insanlığa sunduğu rüyanın kâbusa dönüştüğü genel olarak kabul görse de kültürel bağlamda bu o kadar kolay olmuyor. Kuşkusuz bunda, her şeyin ideolojik olduğu gerçeğini anlamama, dahası ideoloji kavramını basit bir siyasal önerme olarak görme hatası yatıyor. Bu yanlış ne yazık ki toplumun en geniş kesimlerine yayılmış durumda. Küçük bir azınlık dışında her sınıftan aydın da toplumun kendisi gibi bu yanlışı paylaşıyor.
'Bir dizi veya filmin insana ve topluma ne zararı olabileceği nihayetinde bunun bir kurmaca olduğu' görüşüyle Netflix benzeri platformu 'dünyayı yöneten bilmem kaç ailenin komplosu olarak gören hastalıklı zihniyet arasında toplumun öncüleri sağlıklı bir Netflix tartışması yürütemiyor.
Teori'nin bu sayısı Netflix tartışmasını tarihsel zeminde ele alan gerçekçi ve akılcı çıkarımlarıyla çığır açıyor. Bir dizi platformunun topluma nasıl da çökmekte olan bireyci düzenin sefil felsefesini saatlerce aşılayabildiğinin anlaşılması onunla nasıl mücadele edileceğinin belirlenmesinde ilk adım olacaktır. Komplo teorilerine itibar etmeden, bu tip platformlarla mücadelede gerçek zemininde ve ihtiyaçlar temelinde adımlar atacak olan vatanseverlere ve devrimcilere çağrımız Teori dergisinin bu sayısını yoğun biçimde tartışmaları, gerek dergiyi gerek gazetemiz Aydınlık'ı fikirleriyle beslemeleridir.
(*) Aydınlık Gazetesi Genel Müdür Yardımcısı, Teori Dergisi Yazı Kurulu Üyesi.