21 Kasım 2024 Perşembe
İstanbul 11°
  • İçel
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

Emperyalizmle mücadelenin değiştirici gücü

1955'le başlayan ve 1990'ların başında zirve yapan karşıdevrimci ve anti-Stalinist bir tarih değerlendirmesi vardı. Fakat bu süreç Putin'in iktidara gelmesi ve Rusya'nın yeniden Batı'ya kafa tutmasıyla değişmeye başladı.

Emperyalizmle mücadelenin değiştirici gücü
A+ A-

İbrahim Kalın'ın ‘Artık kendi hikâyemizi yazma zamanı’ sözleri üzerine Teori Yazı Kurulu'ndaki tartışmaları aktarmaya devam ediyoruz:

[13/8 19:30] Atakan Hatipoğlu: Tartışmaların üslubunu belirlemesi gereken, öncülük yapıp yapmayacağımızdır. Manzarayı tasvir eden aydınlar mıyız yoksa milli hükümeti kurmak için gereken bütün güçleri aynı doğrultuya yönlendirmek için irade koyan öncüler mi? Ak Parti'nin samimi olmadığını düşünelim. Ne değişir? Eğer vatan savaşı koşullarında, her bir taktik konakta değişen kısa erimli ittifaklar kurarak ilerleyebileceklerini sanıyorlarsa, bizi değil kendilerini kandırmış olmazlar mı? Merkez Karar Kurulu raporunda Türkiye'nin ihtiyaçlarına cevap vermelerini güçleştiren yüklere sahip olduklarına işaret edilmişti. Onlar taşıyamadılar diye Türkiye parçalanmayı kabul etmeyeceğine göre, biz kendi cephemizden hesap yapmak zorundayız. Eğer İslamcılar içinde Türk Devrimi'ni ve bağımsızlık mücadelesi tarihini yeniden ele almaya dönük en küçük bir eğilim oluştuysa, bu eğilimin büyümesine yardımcı olmak gerekir.

[14/8 10:49] Yücel Kuruçim: Öncelikle bu tartışmalardan duyduğum memnuniyeti dile getirmeliyim. Siyaset bilimi göreceli olarak genç bir bilim olmasından ötürü olsa gerek pek güven duyulmuyor diye düşünüyorum. Elbette bunda bilime mesafeli duruşumuz yanında farklı uzmanlıkların yaygınlaşmasının getirdiği güçlükleri de eklemek gerek. Herkesin siyasetten anladığını zannetmesi büyük yanılgıların kaynağı. Politize bir toplum bir yandan (demokrasi açısından) iyi bir şeyken öte yandan büyük bir handikap. Çünkü ön yargıları parçalamak atomu parçalamaktan daha zor. Demek istediğim şu: ideolojimiz, inançlarımız, felsefelerimiz olacak ama özellikle biz öncülerin siyasete daha çok bilimsel perspektiften bakması gerektiğini düşünüyorum. İhtiyacımızın da bu olduğunu görüyorum. Yazdıklarım soyut olduysa kendimden örnekle somutlaştırmak isterim: Mülkiye'de siyaset bilimine giriş dersimizde rahmetli Bülent Daver hocamızla karşılaşınca ve bize Prens (Hükümdar) kitabını okutunca ben galiba yanlış yerdeyim yanlış okul seçmişim diye düşünmüş ve siyaset bilimini küçümsemiş güven kaybetmiştim. Ama hayatın içine pratiğe girdikten sonra siyaset bilimine olan güvenim yükseldi ve saygım arttı. Siyasetin dinamiklerinin bilimini yapabilmenin güçlüğü beni fen bilimleri yerine sosyal bilimlere yöneltmişti. Körün fili eliyle yoklayarak tanımaya çalışırken yanılması gibi sosyal bilimler konusunda küçümseyici tavır içinde olanlar bu köre benzer aslında. Sosyal bilimler bize fili gösterir. Bu meşaleyi elimizden hiç bırakmayalım. Zor da olsa ancak böyle ilerleyebiliriz. Son söz olsun: Kan davası siyasette güdülmez. Siyaset bilimine aykırıdır.

[14/8 15:59] Mehmet Perinçek: Tarihin değerlendirmesiyle ilgili benzer süreçler Putin Rusya'sında da var. 1955'le başlayan ve 1990'ların başında zirve yapan karşıdevrimci ve anti-Stalinist bir tarih değerlendirmesi vardı. Sovyetler dağılırken devrimci tarih de inkar edildi, hatta yerin dibine sokuldu. 1990'larda 2000'lerin hemen başında bir kitapçıya girseniz Stalin'le SSCB'yle ilgili 10 kitaptan belki biri olumluydu. Fakat bu süreç Putin'in iktidara gelmesi ve Rusya'nın yeniden Batı'ya kafa tutmasıyla değişmeye başladı. Hatta son 5 sene de çok daha fazla hız kazandı. Bugün Rusya'da 1955'lerde başlayan destalinizasyon sürecinin tam tersi yaşanıyor. Nerdeyse her yer Stalin oldu. Devlet katında da Stalin'i olumlayan söylem arttı, tarih kurumları tartışma konusu şeyleri Stalin'le aklamaya başladı. Yani Stalin öyle demişse demek doğru olan budur gibi. En son Savunma Bakanlığı yeni bir kilise inşa etti. Zaferin 75. yılı için. Kiliseye Stalin ikonu kondu. Sonra tartışma çıktı, bazı din adamları kilisenin içinde olmasına karşı çıktılar, bazıları savundu. Sonuç olarak Stalin ikonu bahçesine konuldu. Çok ayrıntıya girmek istemiyorum ama artık filmlerde vs de Stalin karakterinin olumlu özellikleri artıyor, şeytan figürü siliniyor. Aslında tüm Sovyet tarihi açısından da geçerli. Sovyetler'in sportif kültürel başarıları ön plana çıkartılıyor vs. Batı'yla mücadele eden Rusya, Sovyet geçmişinde onun köklerini, gücünü buluyor. Tabii bunun tam tersi eğilimler, kafa karışıklıkları da devam ediyor. Bu da bugünkü Rus iktidarının sınıfsal karakterinin bir sonucu. Mesela bugünkü Putin iktidarı açısından Stalin, Lenin'den daha makbul. Lenin komünistlerin, Stalin tüm milletin lideri olarak görülüyor. Lenin'e eleştiriler daha fazla. Mesela iç savaşa bakış. Bugünkü Putin iktidarına göre Kızıllar da onlardan Beyazlar da. Frunze büyük komutan ama Kolçak da. Devrimle karşı devrimi bir potada eritme, millet arasındaki ayrılıkları asgariye indirme fikri de var. Herkes biziz, her şey biziz hepimiz biriz gibi. Keza din. Rusya'da din ortodoksluk devlet eliyle yaygınlaştırılıyor. Hatta anayasa değişikliğinde Tanrı ifadesi ilk defa anayasaya girdi. Ortodoksluk, Batı kültürüne karşı Rus milli kimliğinin bir unsuru, koruyucu zırhı olarak değerlendiriliyor. Bütün bunlar bugünkü Rus hakim sınıflarının karakterini yansıtıyor. Batı'yla mücadele eden, Rusya'nın milli çıkarlarını savunan bir iktidar var. Bilimsel sosyalistler mi, hayır. Yoksulluk desen sınıflar arasındaki ekonomik uçurum desen felaket. Bu 20 senede gelinen durum. Yani Putin'in iktidara gelmesinden sonra. Mesela şimdi ekonomide liberalizm eleştirisi de başladı. Ama en Avrasyacı dediğimiz Putin'in iktidara gelmesinden ancak 20 sene sonra. (Tabii bazı kamulaştırmalar yapıldı ayrı.) Söylemek istediğim bu tür süreçler inişli çıkışlı ve iki yönlü. Devrim ve karşı-devrim düzenli olarak mücadele halinde. Hatta iki cephe arasında değil, aynı cephenin içinde de, aynı partilerin içinde de hatta tek bir kişinin içinde de. Ama kesin olan bir şey var, o da emperyalist saldırıyla mücadele karşı-devrimci tarafları törpülüyor, törpületmek zorunda bırakıyor, devrimci adımları zorluyor, o tarafa ağırlık verdiriyor. Tabii Rusya çok daha net bir tavra ve çizgiye sahip, tartışmasız ama bu tür çelişkiler, bu türden gel-gitler, tarihi değerlendirirken benzer sınıfsal bakışlar Rusya'da da yaşandı ve yaşanıyor.

[14/8 16:07] Hakan Topkurulu: Çok güzel değerlendirme. Teşekkür ederim. Bence bu değerlendirme daha geniş şekilde Aydınlık’ta yazılmalı.

[14/8 17:00] Serhan Bolluk: Çok değerli bilgiler. Mehmet Perinçek bunu mutlaka yazmalı.

YARIN DEVAM EDECEK

İslamcılar ve bağımsızlık tutumu başlıklı yazıya ulaşmak için TIKLAYINIZ...
Maddenin değişimi, pratiğin teorisi başlıklı yazıya ulaşmak için TIKLAYINIZ...
Çağdaşlaşmak, Batılılaşmak değildir! başlıklı yazıya ulaşmak için TIKLAYINIZ...
‘Son yılların hikayesi’ nereden güç alıyor? başlıklı yazıya ulaşmak için TIKLAYINIZ...
Birleştiren vurgu: Bağımsızlık! ? başlıklı yazıya ulaşmak için TIKLAYINIZ...
‘150 yılı’ somut ortaya koymadı' başlıklı yazıya ulaşmak için TIKLAYINIZ...
İbrahim Kalın’ın Eski -Yeni Dünyası başlıklı yazıya ulaşmak için TIKLAYINIZ...
Mehmet Perinçek Putin Rusya Hakan Topkurulu Özgürlük Meydanı Serhan Bolluk Yücel Kuruçim