Erkeksiz yenidünyalar: Akaş’ın ‘Y’ romanı ve Gilman’ın ‘Kadınlar Ülkesi’-2: Sakat ütopyalar
Ütopya ya da distopyaları yazanlar, onların materyalist temelleri üzerinde pek durmazlar. Oysa ütopyalar düşsel dizgeler değillerdir, soyut değil somutturlar ve somutluklarını gerçekliklerinden alırlar. Ne var ki her iki ütopya/distopya da bilim dışı kalırlar.
Charlotte Perkins Gilman’ın İthaki Yayınları’ndan çıkmış bir romanı var: ‘Kadınlar Ülkesi.’ Gilman’ın ‘Kadınlar Ülkesi’ni(1) Akaş’ın ‘Y’ romanıyla koşut sayabiliriz. Gilman da, Akaş gibi erkeklerin olmadığı bir kadınlar ülkesi ütopyasını kurguluyor.
YENİ BİR ÜTOPYA KURGULAMAK
Charlotte Perkins Stetson olarak da bilinen Gilman, Amerikalı hümanist, romancı, yazar, öğretim görevlisi, avukat olarak da biliniyor. ‘Kadınlar Ülkesi’ roman adından da anlaşılacağı gibi Gilman, sosyal reformist ve ütopik bir feminist. Yaşam biçimi onu diğerlerinden farklılaştırarak Ulusal Kadınlar Onur Listesi'ne taşıdı. 3 Temmuz 1860’ta Hartford, Connecticut’ta Mary ve Frederic Beecher Perkins'in oğlu olarak dünyaya geldi. Perkinslerin Thomas Adie adında bir erkek çocukları vardı. Doktoru Mary’nin üçüncü bir çocuk yapmasını yasaklamıştı, Mary Perkins başka çocuk yaparsa doğumda ölebilirdi. Belki bu nedenledir ki Frederic Beecher Perkins karısını ve çocuklarını terk etti, kalanları büyük bir yoksulluk bekliyordu. On beş yaşına kadar yalnızca dört yıl eğitim alabildi ve bu süre içerisinde yedi okul değiştirdi. Mary, yaşamından çıkardığı derslerle çocuklarına karşı sertti ve onların yaşama karşı dirençli yetişmelerini istiyordu; bu yüzden kurgu kitaplar okumaları bile yasaktı. Kurgu kitaplar çocukların direngenliğini bozabilir, onları sahte düşlerle yumuşatabilirdi. Gilman ‘Erkek Fatma’ denilebilecek bir yaşam biçimi içinde ilk gençliğini geçirdi; bütün arkadaşları erkekti. Doğa felsefesine ilgi duyuyordu. 1879’da Martha Luther ile tanıştı, aralarındaki ilişki arkadaşlığın da ötesindeydi; içinde seks olmayan bir aşk olarak nitelendirir Gilman bunu. İçinde seks olmayan sevgi ilişkisi 1881’de Martha’nın evlenmesiyle sona erdi. Gilman, Martha’yı elinden alan kocasından ve bütün erkeklerden nefret ediyordu. 1896’da Washington DC’de Ulusal Amerikan Kadın Oy Hakkı Derneği Kongresi, Londra'daki Uluslararası Sosyalist ve İşçi Kongresi Kaliforniya delegesiydi. Kitapları aynı yıllarda yayımlanmaya başladı.
Gilman ‘Kadınlar Ülkesi’ kitabından çok ‘Sarı Duvar Kâğıdı’ adını taşıyan kitabıyla anımsanır. ‘Sarı Duvar Kâğıdı’ evli kadınların bağımsızlıklarını yitirdikleri için içine düştükleri zihinsel, duygusal, fiziksel eksikliklerini konu almıştı ve Gilman kendi evliliğinden yola çıkarak yazmıştı kitabı. Boşandı. Onun uluslararası arenada tanınmasını, kadınların, çocuk yetiştirme ve ev bakımı uygulamaları dışında kamusal alanlarını genişletmelerini önerdiği ‘Kadın ve Ekonomi’ kitabı sağladı. Kadınlar geleneksel rollerinin yanı sıra ekonomik bağımsızlığa da sahip olmalıydı. Kadınların işlevleri yalnızca kocasına hizmet etmek, ona çocuk doğurmak olmamalıydı. İnsan soyunun ilerlemesi aynı anda hem erkeğin hem kadının aynı anda ve eşit biçimde gelişmesiyle olanaklıydı. Kitabında bunları anlatıyordu. Kitapta Gilman yoksulların çok çocuklu olduklarını, bunun tarım kesiminde toprağı ekmek, biçmek için çok nüfusa sahip olmaktan kaynaklandığını, varsılların ise daha az çocuklu oluşlarını gösteriyordu. Sanayi Çağı yoksulların yoksulluklarını artırdığından çok çocuklu olmak daha fazla boğazı doyurmak olacağından çok çocukluğun yanlışlarına dikkati çekiyordu. Kitap büyük beğeniyle karşılandı ve onu kadın hareketi önderlerden biri aşamasına taşıdı, kısa sürede yedi baskı yaptı.
FEMİNİST ÜTOPYA OLARAK ‘KADINLAR ÜLKESİ’
Akaş’ın ‘Y’ romanı ile karşılaştırılabilecek ‘Kadınlar Ülkesi’ kitabında Gilman, Birinci Paylaşım Savaşı öncesi üç Amerikalı erkeğin -Vandyck Jennings, Jeff Margrave, Terry O. Nicholson- toplumun tamamını kadınların oluşturduğu bir ülkeyle karşılaşmalarını anlatır. Terry dilediği her şeyi gerçekleştirebilecek kadar zengin, Jeff şair ve botanikçi olmak yerine doktor, Vandyck sosyolojisttir. Üç arkadaş binlerce ırmak kolu olan büyük bir nehrin etrafında yapılacak harita çalışmalarına katılmak üzere bu büyük keşif gezisine katılmak için bir araya gelir. Kadınlar Ülkesi’nin varlığından keşif gezisinde haberdar olan üçlü, daha sonra ülkeyi keşfetmek için geri dönmeye karar verir.
Gilman ‘Kadınlar Ülkesi’ni 1915’de yazdı, 1979’da kitap olarak yayımlandı. Gilman’ın ütopyası kendinden önceki ütopyalar gibi birincil tekil anlatıcı tarafından anlatılar ve ütopyaların genel yapısına uygun olarak kimi tutarsızlıklar içerir. Ütopya, gelişmiş, çağdaş, erkeklerin olmadığı, kadınların erkeksiz üreyebildikleri bir toplulukta geçse de Kadınlar Ülkesi’ne gelen üçlünün kadınlarla ilk karşılaşması ağaç dallarının üzerinde olur. Gilman kendince Tarzan ve Jane ikonografisine göndermek yapmak ister. Gilman’ın Tarzanları çağdaş giysiler, Jane’ler de tropik ormanlardaki gibi çıplak/yarı çıplak değil takım elbiselere benzer giysiler giymektedirler. Gilman Janelerini ağaç dalları üzerinde maymunlar gibi daldan dala hoplatır, zıplatır. Bu açmaz Kadınlar Ülkesi’ndeki çağdaş ülke imgesinin iflası gibidir. Jeff, kadınları yakalamak/tavlamak için milyon dolarlık bir kolyeyi yem olarak kullanır; testestorol taşıyan her erkeğin ilkel dürtüleri gibi kadınlara yatağa atmak, cinsel gereksinimini gidermek, Kadınlar Ülkesi’nde harem kurmak düşünceleri taşır. Gilman, feminist ütopyasını erkek cinselliği olmayan bir toplum modeli üzerinden tasarladığından, gelişmelerle romanın gerçekliği zedelenir. Akaş’ın günümüzde yazılmış distopyası/ütopyası da Gilman’ın ütopyası kadar tutarsızdır. Bu tutarsızlık More’nin Ütopyası ya da Orwell’in distopyasında yoktur, birçok ütopya örneğinin ayakları yere sağlam basar. Akaş’ın da Gilman’ın da ütopyası/distopyası kökenleri bilimsel gerçeklikler içermediği için boşlukta kalır.
Gilman, ‘Kadınlar Ülkesi’nin tarihini Vandyck Jennings aracılığıyla aktarır. Kadınlar Ülkesi de önceleri krallıkla yönetilen, erkeklerin ve kadınların birada yaşadıkları bir ülke. Savaşlar nedeniyle erkek nüfus giderek azalır, kalanlar korunmak için kıyı bölgelerden dağların ardında şimdi yaşadıkları bölgeye sığınırlar. Çok eşli ve köle kullanan bir topluluk, volkanik sarsıntılar sonucu kıyıyla olan ulaşımlarını yitiriyor, erkeklerin bir çoğu da bu volkanik patlama sonucu yaşamını yitiriyor. Köleler ayaklanıyorlar ancak kadınların sayısı köle erkeklerin sayısından çok olukları için kadınlar erkek köleleri yenerek ülke yalnızca kadınların yaşadığı kapalı bir toplum konumuna dönüşüyor. Erkeklerin olmadığı ve yalnızca kadınların yaşadığı bu ülkede soyun sürmesi için Gilman yetersiz bir sava sığınıyor: Mucizeye. Mitler ve kitaplı dinler bu tür tansıklarla dolu. Gilman da Bakire Meryem’e ya da aynı anlama gelmek üzere Havva’ya gönderme yapıyor. Erkeksiz hamile kalan ve çocuk doğuran beş kadından söz ediyor, bunlara Maaia’nin Kızları deniyor. Kadınlar Ülkesinin kadınları Maaia’nın kızlarından doğuyor ve onlardan doğanlar da erkeksiz doğum yapma yeteneğine sahip kadınlar oluyorlar.
Ütopya ya da distopyaları yazanlar, onların materyalist temelleri üzerinde pek durmazlar. Oysa ütopyalar ya da distopyalar nasıl adlandırılırsa adlandırılsınlar, gerçekten de düşsel dizgeler değillerdir, soyut değil somutturlar ve somutluklarını gerçekliklerinden alırlar. Ne var ki Akaş’ın ‘Y’ ve Gilman’ın “Kadınlar Ülkesi’nin böyle oldukları ileri sürülemez. Her iki ütopya/distopya da bilim dışı kalırlar ve ne yazık veriler gözetildiğinde aslında sıradan masal düzeyinin ötesine geçemezler. Bu nedenle her iki ütopyanın bilimsel geçerlilikleri yoktur. Her iki ütopya da eşeyli üremeyi reddeder, eşeysiz üremeyi baş tacı yapar. Oysa eşeysiz üreme tek bir organizmadan, aynı organizmanın genleriyle yeni bir canlı üretmesidir. Bu üremede ploitlik yoktur. Kendi kendine dölleme -otomiksis- durumu organizma, döllendiği ana organizmanın genetik kopyasıdır. Ütopyalarda bile üredikleri yazılsa da çöptür ve ütopyayı sakatlayan bir yanılsamadır. Nitekim Gilman kendi ütopyasının temeline dinamit koyup, onu havaya uçurur: Ülkesine gelen erkeklerle ‘Kadınlar Ülkesi’nin kadınları ile evlenirler. Kaş yaparak göz çıkarmak buna mı denir?