Eski HDP’li isimden yeni açılım yorumu: ‘Öcalan çıtayı çok yükseğe koymuş’
Ayhan Bilgen, yeni açılım ve o eksendeki tartışmalardan Suriye’deki gelişmelere kadar pek çok konuda Aydınlık’ın sorularını yanıtladı. İşte DEM Parti’nin öncülü HDP’den milletvekilliği ve belediye başkanlığı yapan Bilgen’in değerlendirme ve beklentileri...
Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi (DEM Parti)’nin öncülü HDP’den milletvekilliği ve belediye başkanlığı yapan, daha sonra ayrılarak Türkiye’nin Sesi Altınçağ Partisi (SES Partisi)’ni kuran Ayhan Bilgen Aydınlık’a konuştu. Haftaya yapılacak Genel Kurultayda Genel Başkanlığı bırakacak ve yoluna sivil toplum faaliyetleriyle devam edecek olan Bilgen, Devlet Bahçeli’nin çıkışıyla başlayan ve “ikinci açılım”, “yeni açılım”, “tarihi kardeşlik projesi”, “terörsüz Türkiye projesi” gibi nitelemelerle anılan yeni süreçle ilgili görüşlerini aktardı.
Bilgen, Suriye ve Filistin’de yaşananların Türkiye’ye etki etmeme ihtimali olmadığını söyleyerek önleyici politikalar gelişirilmesi gerektiğini ancak izlenen yöntemin yanlış olduğunu savundu
‘DEĞERLENDİRMEMEK OLMAZ’ DİYE BAKILIYOR’
Ayhan Bilgen, birinci açılım sürecinde de yönteme itiraz ettiğini bildirdi. Milliyetçi Hareket Partisi (MHP) Genel Başkanı Devlet Bahçeli’nin meseleyi uçlarda ele alan yaklaşımının terör örgütü PKK elebaşı Abdullah Öcalan’ın vaat ettiği şeyin büyüklüğünden kaynaklandığını söyledi. “Öcalan içerde çıtayı o kadar yukarıya koymuş ki bu taraf da ‘Bunu değerlendirmemek olmaz.’ diye hareket ediyor.” dedi.
Bilgen, Öcalan’dan kesinlikle silah bırakma çağrısı geleceğini kaydetti. Terör örgütünün bu çağrıyı reddetmesi durumunda da Öcalan’ın rest çekeceğini ve bunun her kademede kırılmalar yaratacağını ekledi. Terör örgütü ile DEM Parti ve öncülleri arasında ast-üst ilişkisi olduğunu belirten Bilgen’in “Amerikan güvenlik dergilerinde YPG paralı savaş şirketi olarak sayılıyor. Bu Kürtlerin gurur duyacakları bir şey mi?” sözleri dikkat çekti.
‘İSRAİL SALDIRGANLIĞI TAŞLARI OYNATTI’
Ayhan Bilgen, yeni açılım ve Suriye’de yeni durumdan ‘Kürt sorunu var mı yok mu?’ tartışmalarına kadar pek çok konuda soruları yanıtladı.
Sizce nereden çıktı bu ‘süreç’ denilen şey?
“Bu gibi meselelerde olanı okumakla olması gereken üzerine yorum yapmayı ayırt etmeye çalışırım. Yaşananları Ortadoğu’da 7 Ekim 2023’te başlayan gelişmelerle ilgili görüyorum. İsrail saldırganlığı taşları yerinden oynattı ve bu gelişmelerin Türkiye’yi etkileyebileceği ihtimali bu gündemi doğurdu. Türkiye bir Amerika ve İsrail planı içinde mi yoksa olanlara karşı ön mü alıyor somut ipuçlarına sahip değilim.”
Gidişatı nasıl değerlendirirsiniz?
“Önceki seyre ben HDP içinde de itiraz etmiştim. Bunu HDP’yle de, hükümetle de, bürokrasiyle de paylaşmıştım. Yanlış bir yöntemle doğru hedefe gidemezsiniz. ‘Kem alet ile kemalat olmaz.’ denir. Pazarlık algısı oluşması, görüşme trafiklerinin uzayıp gitmesi, verilen fotoğraflar içeride doğal olarak milliyetçi bir refleksi tetikledi. Geçmişteki yöntemin tekrarlanmaması hususu benim açımdan çok net.
‘BÖYLE DEVAM EDERSE ÖLÜ DOĞUM OLUR’
Aynı yöntem mi deneniyor?
“Bana göre bardağın dolu tarafı da var, boş tarafı da var. Eğer bu iş böyle devam ederse ölü doğum olur.
“Bu son arayış daha çok güvenlik ve dış politikayla ilgili bir arayışsa yöntem ve araçları da bu eksende yürümeli. Böyle siyasi partileri ziyaret zemininde devam ederse bağlamında kopar. Sonuçta bir devlet inisiyatifi başlamış. Sözünü söylemesi gereken kişi Öcalan. Kendi tabirleriyle beklenen de silahların bırakılması ve iç cephenin güçlendirilmesi.”
Güvenlik ve dış politikaya niçin vurgu yaptınız?
“Ortadoğu’da Türkiye’yi tehdit eden gelişmeler var. Ortadoğu’da bir demokrasi ihtiyacı var ama bu, ülkelere dış müdahaleler olmadan, iç savaşlar kışkırtmadan çözülmesi gereken bir konu. O bakımdan ‘Gitsin de nasıl giderse gitsin.’ deme lüksümüz yok. Ha demokratik dönüşüme direnmek de bir süre sonra başka operasyonlara zemin oluşturuyor. Krallıkları, şeyhlikleri, otoriterlikleri yıkarken geride başka bir sömürü düzeni, başka bir kaos bırakmak savunulacak bir şey değil. Suriye’deki süreci kaygıyla okuyorum.”
‘TÜRKİYE’YE ETKİ ETMEME İHTİMALİ YOK’
Böyle bir ‘sürece’ ihtiyaç var mıydı?
“Konuya nasıl baktığınızla ilgili. Suriye ve Irak Kürtleri kendi gerçekliği içinde ele alınmalı. Eskiden Türkiye ile bileşik kaplar gibi bakardım. Çok kutuplu bir dünya var. Bugün Amerika’nın canının istediği gibi tasarım yapacağı bir resim yok. Ama en uzun sınırımız Suriye’yle. Ve orada büyük oranda Kürtler yaşıyor. ‘Biz sadece sınırlarımıza bakalım. Suriye’de olan bitenle ilgilenmeyelim.’ denilebilir. Bir süre sonra orada yükselen basınç sadece kendi sahanızda savunma yapmanıza imkan verir mi, bilmiyorum. Ama okuma şöyle görünüyor: Ya İsrail’le uyumlu olacağız ya da bölge halklarının çıkarı için emperyalist sömürü politikalarının karşısında olacağız. Bir yol ayrımı var. Bu anlamda Suriye’deki gelişmelerin Türkiye’ye etki etmeme ihtimali yok. Zaten Öcalan’ın yapacağı çağrının muhatabı DEM değil, Kandil ve YPG.
“Kürtlerin ve tabiki de Türklerin Amerikan projelerine alet olmalarını engelleyecek her çaba değerlidir. Ama bu iş oraya evrilir mi, emin olamıyorum. Amerika’nın Türk ve Kürtlere biçtiği rol karşılıklı düşmanlık. Türkiye’de bir toplumsal çatışma yok. Göç ve evliliklerle perçinlenmiş bir birlikte yaşam var. Selçuklulardan beri kader birlikteliği var. Ama Türk’le Kürt’ü birbirine kırdırmak isteyen bir tehlike de var.”
‘İŞ RESTLEŞMEYE GİDER’
Mevcut yönteme itiraz ediyorsunuz, sizce nasıl yürütülmeli?
“Heyet kısmının tamamen PR olduğu kanaatindeyim. Hatta bir miktar bir şeyin nasıl olmayacağını gösterme seyri bile olabilir diye düşünüyorum. Hızlı biçimde Öcalan’ın sözünü söyleyebileceği ortamın sağlanmasını öneririm. O da ilk fırsatta ne diyecekse doğrudan muhatabına demeli. Bu iş siyasi partilerin oy hesaplarına, siyasetçilerin kariyer planlamalarına alet edilmeksizin somut biçimde devam etmeli. Daha fazla zamana yayılmasının faydası olmaz. Zamana yaymak sabotaj ve provokasyonlara da imkân verebilir.”
Öcalan ‘Bırakın.’ dediği için olur mu silah bırakma?
“Öcalan’ın yayınladığı metin örgüte değil topluma ve Meclis’e dönük bir metindi. Sonuçta Meclis silah bırakmayacak, bırakacak olan silahı olandır. İkinci ziyarette bir çağrı çıkmazsa bir takım teknik imkânlarla ya da fiziki ortamı değiştirilerek Öcalan’ın doğrudan çağrı yapacağını düşünüyorum. O çağrıdan sonra farklı olur. ‘Evet’ diyor gibi yapıp bildiğini okuyabilir örgüt. Orada da iş restleşmeye gider. Daha tepkisel, daha ‘Ben başlattım, ben bitiririm.’ modunda. Ayrıca Öcalan’ın sözleri DEM içinde ciddi bir tartışma doğuracaktır. Belki de Bahçeli’nin çağrısında DEM’le İmralı’yı bir tarafta, Selahattin Demirtaş’la Kandil’i diğer tarafta tutma tavrı o amaçlıdır.”
‘OY HESABI YAPILDIĞI KANAATİNDE DEĞİLİM’
Bütün bunların bir iç politika hesabı olduğu yorumları var...
“Bahçeli’nin çıkışları normal, makul bir yere oturmuyor. Buradan iktidar ömrünü uzatmak, anayasa ya da cumhurbaşkanının yeniden seçilmesi falan gibi hesaplar yapıldığı kanaatinde de değilim. Oy açısından bakarsanız kaybettirme ihtimali daha yüksek. Dolayısıyla buna rağmen siyasetçi bunu niye yapar? Geriye şu kalıyor: Öcalan içerde çıtayı o kadar yukarıya koymuş ki, tabi ben tahminimden bahsediyorum, bu taraf da ‘Bunu değerlendirmemek olmaz.’ diye hareket ediyor. Tahminim bir kere Misak-ı Milli çağrısı yapacak.
Nasıl Misak-ı Milli?
“Tabi. İş şöyle bir yol ayrımında. 90’larda ‘Ya büyürsünüz, ya küçülürsünüz.’ denilen. ‘Kürtlere siz hamilik yapın.’ denilen. O gün o iş olmamıştı. Bugün Türkiye bunun riskini alabilir mi? Benim haddim değil ama muhtemelen bu Misak-ı Milli sadece kültürel ve ekonomik düzeyde kalacaktır. Bir şeyler kaçınılmaz gözüküyorsa bizim şunda ısrar etmemiz lazım: Bölünmeler mi coğrafyanın yararınadır, yani Kürtlerin de bağımsız devletçiklerinin olması mı Kürtlerin lehinedir? Buluşmalar ve birlik mi? Ortadoğu’da Avrupa’da olduğu gibi ortak pazar, serbest dolaşım, ortak anayasa, ortak para olmasın? Niye herkesin üstünlükleri öne çıkarılıp bir Ortadoğu gücü inşa edilmesin? Niye Sadabat Paktını yeniden konuşmayalım?”
‘PKK İLE DEM ARASINDA AST ÜST İLİŞKİSİ VAR’
Biraz meselenin güncel yönlerine de girmek isterim. DEM Parti için zaman zaman ‘Kürt siyasi hareketi’ deniyor. Bütün Kürtleri mi temsil ediyorlar?
“Türkiye’de Kürtlerin nüfusu ölçülebilirdir. DEM’in aldığı oy Kürt nüfusun yaklaşık yüzde 30’una denk geliyor. Temsil diyebileceğiniz bir tablo çıkmıyor. İktidar partisine de CHP’ye de oy veren çok geniş kesimler var. Kürtler adına söz söyleme yetkisini kimse kendinde görmemeli. Cumhuriyetin ikinci yüzyılında hiçbir parti sadece etnik temsil üzerinden var olmamalı. Bu çok ilkel bir durum.”
DEM ile PKK’yı bir tutanlar var, ayrı yerlere koyanlar var. Sizce nasıl?
“Olmaması gerekir ama bir ast-üst ilişkisi var. Sorumluluk hep dağdakilere atıldı ama siyasetçi sorumluluğunu yerine getirirse, vesayet ilişkisine ihtiyaç duymazsa, ki bundan faydalanmaya çalışma, arkasına saklanma eğilimi daha önde, örgüt kendisine alan açamaz. Bu ciddi bir problemdir. Risk almayan siyasetçiler sorumludur. Ne yazık ki cesur bir tavır sergileyemiyorlar. Demokratik siyasetin öznesi toplumdur. Bu durum örgütün silah bırakmasını da geciktiriyor. Zaten sürdürülebilir de değil.”
‘BU KÜRTLERİN GURUR DUYACAĞI BİR ŞEY Mİ’
“Silah bırakmayla ilgili inisiyatifi önce PKK alsaydı. ‘Emperyalistlerin bir tuzağı var. Bizi birbirimize kırdırıyorlar. Bu oyunun parçası olmayacağız.’ deseydi. Ama bu inisiyatif gelişmiyor. Risk almama, statükodan beslenme, küresel aktörlerin bölgeye dair hesapları ağır basıyor. Silahlandırıyor da Kürtleri çok sevdiği için, kara kaşına kara gözüne yapmıyor. Amerikan askerleri mi Kürtleri çok seviyor, Kürt kültürünü yaşatmanın derdine düşmüşler? Böyle bir şey olmadığı çok açık. Burada bir kullanma, çıkarlarına alet olma ilişkisi var. Üzülerek söylüyorum: Amerikan güvenlik dergilerinde YPG paralı savaş şirketi olarak sayılıyor. Bu Kürtlerin gurur duyacakları bir şey mi?
‘90’LI YILLAR İÇ SAVAŞ OPERASYONUYDU’
‘Kürt sorunu var mı yok mu’ tartışması da gündem...
“Sorun diye neyi tarif ettiğinize ve yıllara göre değişiyor. 90’lı yıllarda yapılanlar can yakıcı sorunlardı. Toplumun bir kesiminin devletine düşman olması için herşey yapıldı neredeyse. Bu uluslarlarası bağlantıları olan bir iç savaş operasyonuydu. İyi ki buradan çıktık. Ama çok şey de kaybettik. İnsanımız ve paramız gitti. Sorunu bir statü tartışması gibi yapacak olursak ilerlemek mümkün değil. Çünkü siz statüyü bugünkü sosyoloji içinde nasıl çözeceksiniz? İstanbul Esenyurt’ta ayrı statü, Sancaktepe’de ayrı statü mü olacak? Türkiye, Irak ve Suriye’den farklıdır. Oralardan bölgesel yaşanıyor, kimse kimseye güvenmiyor. Ama Türkiye’de iç içe geçilmiş. Bugün bir sorun tarif edilecekse Türkiye’nin her yeri güllük gülistanlık sadece Kürtler sorun yaşıyor gibi bir tarif hakkaniyetli değil. Gelişmişlik, işsizlik, gelir dağılımı, eğitim ve sağlık açısından bir gerikalmışlık var. Bunu çözmenin yolu da silah değil.”
‘TÜRKİYE KAZANIR’
Çok teşekkür ediyorum. Son sözünüzü rica edebilir miyim?
“Herkes bir pozisyon alacak ve bu Ortadoğu’nun geleceğini belirleyecek. Ya etnik çatışmalardan medet uman uluslararası projelere alet olacağız ya da bu oyunu bozacağız. Kimsenin dili inkâr edilmesin, inancı aşağılanmasın, hiçbir halk dışlanmasın. Ortaklaşıyorsak Ortadoğu’nun suyu da yemeği de petrolü de herkese yeter. Yeter ki kaynaklarımızda gözü olanlar bizi birbirimize düşmanlaştırdığında küçük fırsatçılıklar yapılmasın.
“İlk adım nerede atılacak? Kilit nokta burası. Devlet diyor ki ‘Silahını bırak, gerisi konuşulabilir.’ Dikkate alınırsa Türkiye’nin kazanacağını düşünüyorum.”